601 sonuçtan 421-432 arası gösteriliyor

Antik Dünya – Aklayakın 3

125.00
Antik dünyada yaşam nasıldı? Bir zaman makinemiz olsa ve gidebilseydik Antik Roma’da neler görürdük mesela? Parıltılı beyaz tapınaklar ve togalara bürünmüş Romalılar mı? Forumda konuşma yapan Cicero’yu mu? Atina’da gezinseydik fikirleriyle Atinalıları çileden çıkaran Sokrates’e mi rastlardık? Parthenon’un görkeminden gözlerimizi alabilir miydik? Bu kitapta Antik Çağ’a dair bu tür klişe imgeler yok. İngiltere’nin önemli tarihçilerinden Jerry Toner’la bambaşka bir antik dünya yolculuğuna hoş geldiniz: Sokaklar ölüm ve çöp kokuyor. Seçkin azınlık dışındaki herkes sürekli fakirleşme, açlık ve ölüm tehdidi altında yaşıyor. Belediye, köle cezalandırma hizmeti veriyor. Bebekler satılıyor, kadınlar satılıyor, erkekler satılıyor. Cinsellikte, kimin kimle ne yaptığına değil, kimin üstte olduğuna bakılıyor. Duvar yazıları bilgelik değil, bol küfürlü mesajlar içeriyor. Jerry Toner, böyle bir dünyada sıradan bir kadın, esnaf ya da köle olmanın anlamını sorguluyor. Antik dünyayı anlayabilmek için Antik Yunan ve Roma’yı tek başlarına değil, dönemlerinin küresel güçleriyle birlikte değerlendiriyor. Mesela Yunan metinlerinde barbarlar olarak geçen Persler sahiden öyle miydiler? Yunanlar hakkında ne düşünüyorlardı? Roma İmparatorluğu, Antik Çin’le karşılaştırıldığında nasıl duruyordu? Batı’nın İslam’a bakışını şekillendiren neydi? Antik Dünya’yı okumak, hangi fikirlerin çağdan çağa “yeniden icat edilerek” kullanıldığını, hangi davranışların hemen hiç değişmeden nesilden nesile geçtiğini görmemizi, modern dünyaya dair cevaplamakta zorlandığımız sorulara başka bir gözle bakabilmemizi sağlıyor. Aklayakın serisi, mühim fikirler/zamanlar üzerine, önemli zihinler tarafından kaleme alınmış kısa ama tesirli kitaplardan oluşuyor.

TOPLUMSAL EKOLOJİNİN FELSEFESİ

95.00
Doğa nedir? İnsanlığın doğadaki yeri nedir? Toplumun doğal dünya ile ilişkisi nedir? Bir ekolojik çöküntü çağında bu soruları yanıtlamak gündelik yaşamlarımız açısından ve bizimle birlikte diğer yaşam biçimlerinin yüz yüze geleceği gelecek açısından büyük önem taşımaktadır. Bunlar metafizik düşünceye ait uzak, hayali bir dünya ile ilişkilendirilmesi gereken soyut felsefi sorular değildir. Bu soruları şiirsel eğretilemelerle veya düşüncesiz, sıradan tepkilerle, rast gele bir tarzda da yanıtlayamayız. Bunları yanıtlarken kullanacağımız tanımlar ve etik standartlar, sonuçta insan toplumunun doğal evrimi yaratıcı şekilde destekleyeceğini mi, yoksa, kendimiz de dahil olmak üzere, bütün kompleks yaşam-biçimleri açısından gezegenimizi yaşanmaz hale mi getireceğine, karar verebilir. Bu kitaba Toplumsal Ekolojinin Felsefesi adını verdim, çünkü diyalektik doğalcılığın toplumsal ekolojinin en temel iletisinin desteklerini oluşturduğuna inanıyorum. Gerçekten de “Ekolojik Açıdan Düşünmek” felsefi ve etik olan­dan, toplumsal ve vizyoner olana doğrudan bir geçişi oluşturur. Ekolojik sorunlar ve fikirler üzerinde onlarca yıl düşünmek, bana, felsefenin özellikle de bir diyalektik doğalcılığın toplumsal kura­ma ve ekolojik sorunlara ilişkin anlayış gücümüzü engellemediği­ni öğretmiştir. Aksine, bizlere bu sorunları tutarlı bir bütün için­de bir araya getirmek için ussal araçlar sağlar ve bu bütünü daha doğurgan ve yenilikçi yönlere doğru genişletmek için bir çerçeve oluşturur.

MODERN KRİZ

90.00
Murray Bookchin’in modern kriz kitabı; çağımızın içinde bulunduğu büyük krize dikkat çekiyor. Ekolojik krizin toplumsal, siyasal ve sistemsel krize nasıl yansıdığını “Tarihte birbirimizle ve doğal dünyayla ilişkilerimizde bu denli muazzam bir krizle karşı karşıya kalacak kadar yanlışı nerede yaptık?” sorusuyla başlayarak açıklamaya çalışıyor. Eğer ideal olanı reel olanla birleştirecek ve “realizm” gibi sözcüklere olduklarından daha zengin, daha rasyonel bir anlam kazandıracak bir etiğe umutsuzca ihtiyaç duyuyorsak, o halde karşımızda geleneksel bir ikilem duruyor demektir. İyi ile kötü, doğru ile yanlış… Kapitalizm, evrensel boyutta sınırsız bir satma ve alma, aslında sınırsız büyüme ve yayılma hükmünün sürmesine hız veren (eğer öyle demek doğruysa) bir “sistem”dir. Yurttaşın, yalnızca politik âlemin “seçmen”ine değil, ekonomik âlemdeki alıcı ve satıcıya indirgenmesi, piyasadaki rekabeti hayatın en mahrem gündelik veçhelerine taşır. Artık yalnızca “doğayla mücadele” içinde değiliz, aynı zamanda birbirimizle de savaşmakla meşgulüz. Bu acıtan modern kriz, yerinden ettiği şeyleri, yerine oturtmaya çalışan birçok ideolojik hareketin kendi içindeki ciddi bir krizini de beraberinde getirmiştir. Ya bu değerlendirmeler ışığında, radikal toplumsal teorinin ve analizin acımasız bir yeniden kuruluşu işini sırtlanacağız ya da çoktan geçip gitmiş ve şimdi toplumsal bilinçte tamamen yanıltıcı, aslında gerici rol oynayan bir çağdan bize miras kalmış dogmaların akılsız kurbanları olarak kalacağız. Modern kriz kitabı, çağımızın bir vebası olarak ortaya çıkan krizin nasıl aşılabileceğine dair ışık tutuyor.