Gösterilen sonuç sayısı: 2

Geleceğin Doğası: Biyoloji Yasaları ve İnsan Türünün Kaderi – Muhtemel İmkânsızlıklar Seti

121.00
Geleceğin Doğası: Biyoloji Yasaları ve İnsan Türünün Kaderi Dünyanın önde gelen ekologlarından Rob Dunn, Dünya denen bu narin gezegende hayatta kalacaksak insanlığın onun değişmez yasalarını anlaması ve bu yasalara uyması gerektiğini savunuyor. Türümüz doğa hakkında şimdiye kadar örneği görülmemiş çeşit ve miktarda bilgi topladı, fakat bu bilgiyi yaşamı hâkimiyeti altına almak ve gezegeni iradesine boyun eğdirmek için kullandı. Geleceğin Doğası’nda Rob Dunn bu türden çabaların beyhude olduğunu ileri sürüyor. Kendimizi yaşamın ve doğanın efendisi gibi görüyor olabiliriz, halbuki aslında onun insafına kalmış durumdayız. Antibiyotik direncinde, doğal seçilimin biyoçeşitlilik üretme kudretinde ve hatta Londra Metrosu’nun şaşırtıcı yeraltı dünyasında Dunn, hiçbir insan faaliyetinin ortadan kaldıramayacağı yaşam kanunları buluyor. Yapay ekin adacıkları yarattığımızda, doğaya toksik atıklarımızı boca etiğimizde veya çeşitli topluluklar kurduğumuzda, aslında kadim yasaların işleyişine yeni malzemelerle katkıda bulunmaktan başka bir şey yapmıyoruz. Gelecekte Dünya üzerinde yaşamın serpilip gelişeceğinde en ufak bir kuşku yok, ama insan türünün geleceği hayli kuşku altında. Edward Wilson’ın Sosyobiyoloji’si kadar iddialı ve Elizabeth Kolbert’in Altıncı Yok Oluş’u kadar vakitli bir kitap olan Geleceğin Doğası, yaşamın çeşitlilik ve kaderini anlamak için yeni bir standart ortaya koyuyor. Muhtemel İmkânsızlıklar Ünlü bilim insanı ve yazar Alan Lightman’dan hiçlik ve sonsuzluğun imkân ve imkânsızlıklarına, kozmostaki yerimizin bu ikisi arasındaki salınıp durmasına dair derinlikli denemeler. Uzam nihayetsiz olarak gitgide daha küçük birimlere bölünebilir mi? Ya da sonsuzluğa varıncaya dek gitgide daha büyük alanları kapsayacak şekilde genişlemekte midir? Bilinç dediğimiz şey, tamamen maddeden oluşan beynimize ve beyindeki nöronlara indirgenebilir mi? Hayatın kökeni nedir ve biyologlar laboratuvar ortamında sıfırdan yaşam yaratabilir mi? The Washington Post’un “bilim yazarlarının baş şairi” diye nitelediği fizikçi ve roman yazarı Alan Lightman, Muhtemel İmkânsızlıklar’da bu soruları ve gülümsemenin anatomisinden hafızanın öngörülemezliğine, evrende yaşamın aslında çok özel bir şey oluşundan Büyük Patlama’nın öncesinde neler olduğuna kadar pek çok ilginç meseleyi yer yer felsefi bir bakışla, ama bilim insanı kimliğini asla bırakmadan tartışıyor. Muhtemel İmkânsızlıklar, evren hakkında, yaşam ve zihin hakkında, bizlerden son derece büyük ve son derece küçük şeyler hakkında okurları derin bir tefekküre davet ediyor.

Üsttekiler: Irk Biliminin Geri Dönüşü – Alttakiler: Bilim, Kadınları Nasıl Yanlış Anladı? Seti

141.00
Üsttekiler: Irk Biliminin Geri Dönüşü Financial Times Yılın Kitabı Guardian Yılın Kitabı New Statesman Yılın Kitabı Binlerce yıldır, egemen toplumların içten içe kendilerinin en iyisi olduğuna inanmak gibi bir alışkanlığı var; güçleri arttıkça da bu gücü yalnızca kültürel değil, aynı zamanda doğal bir unsurmuş gibi sunuyorlar. İktidarın ırk fikrini nasıl şekillendirdiğini gördüğünüzde onun anlamını da kavramaya başlıyorsunuz. Yirmi birinci yüzyılda, bilimsel ırkçılığı geride bıraktığımıza, çoğu insanın ırkın biyolojik bir durumdan ziyade toplumsal bir inşa olduğunu kabullendiğine inanma eğilimindeyiz. Gelgelelim bilimin belirli siyasi çevrelerce istismar edilmesiyle ırk bilimi yeniden aramıza döndü. İyi niyetli biliminsanları dahi genetik ve tıbbi araştırmalarda ırk kategorilerini kullanarak ırkın bir çeşit biyolojik temeli olabileceği kuşkularını açığa vuruyor. Oysa bu şüpheleri, muktedirlerin icat ettiği ırk hiyerarşilerinin hüküm sürdüğü yüz yıl öncesinden daha gerçek değil bugün de. Ödüllü yazar Angela Saini dünyanın dört bir yanından genetikçiler, antropologlar, tarihçiler ve sosyal bilimcilerle görüşerek ilk zamanlarından günümüze ırk kavramının izini sürüyor. Üsttekiler ırkın gerçek, bazı insanların da diğerlerinden üstün olduğuna dair sinsi ve yıkıcı inancın doğasını irdeleyen güçlü ve titiz bir çalışma. Alttakiler: Bilim, Kadınları Nasıl Yanlış Anladı? Toplumsal cinsiyetimiz aslında ister istemez biyolojimizin belirlediği bir şey midir? Kadınların en önemli kariyeri çocuk doğurmak mıdır örneğin? Ya da tekeşlilik kadının doğası gereğiyken, çokeşlilik erkeğin elinin kiri midir? Yüzlerce hatta binlerce yıl boyunca toplum ve kültür bize kadınların ikinci cinsiyet olduğunu, erkekten aşağıda yer aldığını söyledi. Kadınların bedenleri güçsüz, zihinsel kapasiteleri yetersizdi, toplumda oynayacakları roller de hizmetkârlık ve itaatkârlıkla sınırlıydı. Hatta Charles Darwin gibi bir bilim insanı bile kadınların, evrim sürecinin alt seviyelerinde olduğunu iddia edecekti. Bilim bize öteden beri erkeklerle kadınların temel olarak birbirlerinden farklı olduğunu söylemeye devam ediyor. Biyologlar kadınların çocuk büyütme, evi çekip çevirme gibi aile içi görevlere daha uygun olduğunu veya daha kibar bir dille, daha “empatik” olduğunu iddia ediyorlar. Erkeklerinse mantık, uzamsal akıl yürütme ve motor beceri gerektiren işlerde üstün yeteneklere sahip oldukları söyleniyor hâlâ. Bilim gazeteciliğinin önemli isimlerinden Saini işte elinizdeki kitapta biyoloji, psikoloji ve antropolojideki toplumsal cinsiyet savaşlarını inceleyerek, hem toplumsal stereotipleri destekleyen eski çalışmaları hem de kadınların beyinlerine, bedenlerine ve insan evrimindeki rollerine dair büyüleyici bir portre çizen yakın tarihli bilimsel araştırmaları gözler önüne seriyor. En son bilimsel verilerden, diğer herkes kadar güçlü, stratejik ve akıllı bir kadın ortaya çıkıyor…