İlginizi çekebilir…
Oblomov
İvan Gonçarov’un kült eseri Oblomov, gençler için uyarlandı!
Bu resimli özel uyarlama, edebiyatın en ilginç karakterlerinden biriyle tanışman için seni bekliyor.
İlya Oblomov, St. Petersburg’un tam ortasında, konforlu evinde huzur içinde yaşamaktadır. Şık mobilyaları, sadık bir hizmetçisi ve köyde büyük bir malikanesi vardır. Davetler, partiler, akşam yemekleri… Hepsi ayağına kadar gelir.
Ama bir sorun vardır: Oblomov dışarı adım atmaya bile üşenmektedir.
Günlerini yatağında hayal kurarak geçirir. Kalabalıklar, konuşmalar, kararlar…
Tüm bunlar ona yorucu ve gereksiz gelir.
Peki, hayat böyle sadece hayal kurarak yaşanabilir mi?
Oblomov, harekete geçmek için gerekli cesareti bulabilecek midir?
Yoksa kendi konfor alanında kalmanın bedeli, hayallerini ve aşkını yitirmek mi olacaktır?
Tembellik, kararsızlık ve hayatta yön bulma üzerine düşündüren zamansız bir klasik.
Güvenlik İlkesi
Güvenlik, politikada ve medyada günümüzün en önemli bahis konularından birini oluşturur. Kamusal tartışmalarda sorumlu siyasetçilerin dilinden hiç düşmez: Güvensizlik duygusunun artmasından yakınılır, güvenliğin güya özgürlüklerin ilki olduğu ilan edilir, işsizlik ve ekolojiyle birlikte halkın en önemli sorunlarından biri olduğu saptanır, çocuğun gelişiminin ve yetişkinin mutluluğunun vazgeçilmez koşulu haline getirilir.
Öte yandan birkaç yıldan beri “gıda güvenliği”, “enerji güvenliği”, “insan güvenliği” vs gibi yeni terimler ortaya çıkmıştır. Son olarak, güvenliklerle ilgili ekonomik sektörün her biçimi (enformatik, ev otomasyonu, gözetim) büyük bir gelişme içerisindedir.
Ama bu güvenlik denen şey nedir? Bir duygu mu, siyasi bir program mı, maddi güçler mi, bir sis bulutu mu, bir umut mu, patolojik bir takıntı mı, bir meşruiyet kaynağı mı, pazarlanan bir mal mı, bir kamu hizmeti mi? Fransız filozof Frédéric Gros, bu eserinde güvenlik kavramına tarihsel bir yaklaşım getirerek Stoacılardan sosyal ağlara kadar geçirdiği evrimi inceliyor. Gros'nun bu kışkırtıcı incelemesi, güvenliğin hem geçmişteki anlamlarına hem de günümüzdeki kullanımlarına ışık tutarak, güvenliğin günümüzdeki suiistimallerini ve gündelik yaşamdaki yaygınlığını gözler önüne seriyor.
Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Mimarlık Fikri
TÜM DÜNYADA BİR MİLYONDAN FAZLA SATAN SERİDEN
Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Mimarlık Fikri, Mısır piramitlerinden Guggenheim Müzesi’ne, baroktan günümüzün yeşil binalarına, mimarlık tarihindeki büyük fikirler, göz alıcı başarılar ve bunların ardındaki yaratıcı zihinlerle tanıştırıyor bizleri.
Bir binanın ne zaman sadece bir bina, ne zaman sanat olduğunu kestirebilmek, çoğu zaman bakıp geçtiğimiz binaların ardında yatan birikim ve estetiğin farkına varıp bilindik sokakları bambaşka bir gözle yürümek ve mimari tercihlerimizin yüzyıllardır yaşam tercihlerimizle nasıl örtüştüğünü görmek için harika bir rehber Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Mimarlık Fikri.
Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Fizik Fikri
TÜM DÜNYADA BİR MİLYONDAN FAZLA SATAN SERİDEN
Sabah daha yüzümüzü yıkamadan fizik prensipleriyle yüzleşiyoruz; geçen zamanın çetelesini tutan çalar saat, ışık dalgalarını yansıtan ayna, musluktan incelen bir sütun şeklinde akan su. Ya da şöyle bakalım: günlük sohbetlerimizde pek de adını anmadığımız Bernoulli denklemi olmasa, uçağın uçabilmesini; Maxwell denklemleri olmasa, elektromanyetik dalgalar üstünden dünyayı saran iletişim ağları kurmamızı ya da X-ışınlarının keşfini nasıl açıklayacaktık?
Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Fizik Fikri, bizi çevreleyen fizik prensiplerini mümkün olan en anlaşılır dil ve sunumla ortaya koyuyor. Kütleçekim, ışık, enerji gibi temel kavramlardan başlayıp kuantum, kaos, karanlık enerji, Tanrı Parçacığı gibi bilimsel arayışın parlak fikirleriyle dolu bir evrene yol alıyor. Ünlü fizikçilerin yaşamına dair kısa bilgiler, buluşları o günün şartlarıyla görmemizi sağlayacak zaman çizelgeleri ve açıklayıcı illüstrasyonlarıyla bu kitap fiziğin temelini anlamak için eşsiz bir rehber.
Kolektif Siyaset Seti (7 Kitap)
Bedreddin: Hayatı ve Düşünceleri
Murat Küçük
“Adil bir dünyanın özlemini duyuyordum. O dünyada hepimize yer olmalıydı. Oysa iktidar savaşlarıyla birbirini boğazlayan orduların ayakları altındaydı insanlık. Yoksulların çaresizliğini düşündükçe bir şeyler yapmamız gerektiğini hissediyordum.”
Söz konusu Şeyh Bedreddin olunca yanıtları belki de her daim muğlak sorularla baş başa kalırız. Bir medrese âlimiyken neden tasavvuf yolunda menzil almıştır? Fikirlerinin Anadolu ve Balkanlar’da bu kadar etkili olabilmesinin nedeni nedir? Dinlerin eşitliğine dair düşüncelerinde Hıristiyan-Helen köklerinin etkisi var mıdır? İsyancılara atfedilen özel mülkiyet karşıtı fikirlerin ilham kaynağı gerçekten Şeyh Bedreddin midir? Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’le yolları nasıl kesişmiştir? İsyanı planlamış mıdır yoksa rüzgârın yönüne doğru mu yürümüştür sadece?
Murat Küçük zihninde bu sorularla altı yüzyıl önceye gidip söyleşiye davet ediyor Bedreddin’i. Daha yakından tanımak istiyor bu akılcı fıkıh âlimi, gönül gözü açık sufi ve isyankarların yoldaşı şeyhi... Tarihin karanlıklarında kalmış olayları hayali bir Bedreddin’le aydınlatma emeliyle akıl ve kalple dolu bir yolculuğa çıkarıyor bizleri.
Okuyucuya Not: Hayali söyleşiler, dünyayı değiştiren, onu anlamamızı sağlayan önemli isimlerle tanışmak veya onları yeniden keşfetmek isteyenlere keyifli bir okuma sağlamak amacıyla hazırlandı. Bu söyleşiler hayal ürünü olsa da biyografik gerçeklere dayanıyor.
Gezi Ruhu ve Politik Teori
Murat Özbank
2013 yılının Haziran ayında, Taksim Meydanı ve Gezi Parkı'nı dolduran çok dilli, çok dinli, çok ideolijili, çok kimlikli insan çoğulluğu arasında bir "ruh" dolaştı: özgürlük ve demokrasi ruhu. Bu ruh, Türkiye'de siyasal hayatı ve siyasal tahayyülü derinden etkileyebilecek gelişmelerin ve arayışların yolunu açtı. Peki nasıl doğmuş, nasıl büyümüştü bu ruh? Dile gelecek olsa hangi kavramlarla konuşur, nasıl bir kuramsal zemine yaslanırdı?
Gezi Ruhu ve Politik Teori bu sorulara yanıt arayan, öznellikle nesnelliği, bir siyaset gözlemcisinin kavramsal bakışıyla bir katılımcının heyecan, umut ve öfkesini harmanlayan, hem politik hem de teorik bir kitap. Bir yandan 2013 Haziran’ının o ateşli günleri üzerine yeniden düşünmek için bir fırsat veriyor, bir yandan da Weber, Arendt, Schumpeter ve Habermas’ın siyasete dair teorileri ve kavramlarıyla tanıştırıyor bizi. Hem politikaya ve politik teoriye merak duyanlar için bir başlangıç sunuyor, hem de Gezi olaylarının demokratik siyasetin bugünü ve geleceği açısından anlamı üzerine düşünmek isteyenlere özgün, berrak ve samimi bir üslupla rehberlik ediyor.
Gezi Ruhu ve Politik Teori olayların gerçekliğini doğrudan sunan bir fotoğraf değil, çıplak gözle görülenlerin gerisindeki ruhu, "Gezi Ruhu"nu yansıtan bir portre çalışması. Tam da o ruhun içerdiği öznelerarası niteliğe uygun şekilde...
WEBER'DEN ARENDT'E GEZİ'DE POLİTİK GÜÇ VE ŞİDDET
ERDOĞAN'DAN SCHUMPETER'E GEZİ'DE DEMOKRASİ VE POLİTİK MEŞRUİYET
GEZİ'DEN HABERMAS'A DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI
İşgal Et-İtaatsizlik Üzerine Üç Tez
W. J. T. Mitchell, Bernard E. Harcourt, Michael Taussig
Occupy hareketinin bir başka örneği de 2013 yılında Gezi Parkı Direnişi’yle Türkiye’de yaşandı. Direnişle birlikte Türkiye’de birçok ezberin bozulduğuna şüphe yok. Peki, Tahrir Meydanı’yla Zuccotti Park’ın “işgal”inin ardından tüm dünyayı etkisi altına alan bu hareketin temeli neye dayanıyor, talebi ne?
İşgal Et, Orta Doğu’dan New York, Chicago, Londra, Berlin, Frankfurt, Quebec ve Hong Kong gibi şehirlere uzanan “kamusal alanı işgal etme” eylemlerinin dinamiklerini üç farklı açıdan ele alıyor.
Taussig’in, eylemcilerin işgal ettiği Zuccotti Park üzerine kendi gözlemlerini etnografyayla harmanlayarak yazdığı açılış makalesinin ardından Bernard E. Harcourt “sivil itaatsizlik” ile “siyasi itaatsizlik” arasındaki önemli farkı inceliyor. Occupy Wall Street eylemcilerinin “siyasi itaatsiz”ler olarak, yani siyasi söylemleri ve stratejileri reddederek yeni, radikal bir protesto biçimini nasıl hayata geçirdiklerini gözler önüne seriyor. Son olarak medya eleştirmeni ve kuramcısı W. J. T. Mitchell, Occupy imgelerinin kitle iletişim araçları ve sosyal medya aracılığıyla tüm dünyaya yayılmasını mercek altına alıp devrim anıtı olarak “boş alan”ın nasıl kullanıldığını irdeliyor.
“Belirli talepleri olmadığı için Occupy hareketinin ilkel ve dağınık olduğunu düşünüyorlar. Sanki eşitlik bir talep, üstelik bireyi de gerçekliği de yeniden tanımlayan hem ahlaki hem ekonomik bir talep değilmiş gibi.”
-Michael Taussig
“İktidarla uzlaşmayı, geleneksel siyasete uymayı, kurallara göre oynamayı en baştan reddeden Occupy yeni bir siyasi angajman, yeni bir siyaset biçimi yarattı. Geleneksel siyasetin kelime haznesine meydan okuyan, kullandığımız grameri muğlaklaştıran, siyasetin dilini bütün oyunbazlığıyla çarpıtan yeni bir angajman biçimiydi bu.”
-Bernard E. Harcourt
“Belki de ‘boş alan’ yalnızca devrimin değil... gelecek yeni bir demokrasi, yeni bir küresel düzen ihtimalinin de tek gerçek anıtıdır.”
-W. J. T. Mitchell
Marcel Duchamp ve İşin Reddi
Maurizio Lazzarato
Zamanı ve dünyayı yaşamanın bambaşka bir yolu olarak tembel eylem!
“Duchamp kapitalist toplumdaki vazife, rol ve ölçülere teslim olmayarak hem sanatsal hem de ücretli işi inatla reddetmiş, üstelik sanatın ve sanatçının tanımlarına meydan okumakla da yetinmemiştir.” Onun radikal eylemsizliği kapitalist toplumun üç sacayağına birden meydan okumasından ileri gelir: Mübadele, mülkiyet ve emek.
Maurizio Lazzarato, Marcel Duchamp’ın yerleşik iktidar ilişkilerini askıya almanın, politik kırılmayı mümkün kılan koşulları yaratmanın ve yeni bir öznelliğin inşasının başlangıç noktası olarak tanımladığı “işin reddi” ve “tembel eylem” kavramlarını, hem sosyoekonomik bir eleştiri hem de felsefi bir kategori olarak ele aldığı kitabında, henüz çözülememiş bir ihtilafa işaret ederek Duchamp üzerinden yeni bir kapı aralıyor: “Amaçlanan çalışmama özgürlüğü müdür yoksa çalışarak özgürlüğe kavuşmak mıdır?”
“İşin reddi” ve “tembel eylem” bir olanağa işaret eder ve “Olanak bir zerreciktir,” der Duchamp. Artık aynı şekilde görüp aynı şekilde duymadığımız bu olanağa erişmekse başka bir yaşam biçimine bağlıdır, “zerreciğin tembel sakinleri” gibi.
Marx Okumak
Slavoj Žižek , Frank Ruda ve Agon Hamza
Bu kitapta sunulan felsefi okuma, Marx ile Platon, Descartes ve Hegel arasında üretken olabilecek kısa devreler sunmak üzere şekilleniyor: Kapitalist mağarada Platoncu Marx, öznellik düşmanlarına öznelliği savunan Kartezyen Marx, emek temelinde özilişkisel bir olumsuzluk gören Hegelci Marx bir araya geliyor.
Günümüzün önemli Marksist düşünürlerinden Žižek, Ruda ve Hamza, cesur bir felsefi hamleyle Marx’ı yeni bir özgürleşme siyasetine zemin sunabilecek tarzda yeniden yorumluyorlar. Sonuçta, parçacık fiziğinden güncel siyasi eğilimlere uzanan bir turla kapitalizmin içinde bulunduğu krize farklı bir yaklaşım getiren muhayyel, yaratıcı ve deneysel bir okuma çıkıyor karşımıza.
“Çok yerinde bir zamanlamayla kaleme alınmış bu eserde yazarlar, alışılagelmiş şekilde Hegel eleştirisi üzerinden Marx’ı anlama yaklaşımını tersine çeviriyor, işe Marx’tan başlayıp sonra Hegel’e dönüyorlar. Önümüze yepyeni bir entelektüel ufuk açıyorlar.”
Kojin Karatani
“Marx Okumak bizi günümüzde Marx’ın kazandığı yeni önemi anlamaya çağırdığı kadar, felsefe ile Marx’ı buluşturmanın gücünü de ortaya koyuyor. Her sayfası felsefi bir Marksizmi nasıl tasavvur edilebileceğini ortaya koyan ilham verici fikirlerle dolu.”
Todd McGowan, Vermont Üniversitesi
Mümkün Ütopya: Yaşanabilir Bir Toplum İçin Stratejiler
Michael Albert
“Zihinler değişiyor. Rejimler çöküyor. Yeni yapılar doğuyor. Çalkantılı zamanlar, çalkantılı değişimler yaşanıyor. Yine de zaferin kaçınılmaz olduğunu söyleyemeyiz. Peşine düşülen hedeflere erişmek için insanlar acı ve öfkeden sıyrılıp harekete geçmeli, bölünmüşlükten beraberliğe ve mücadeleden zafere yürümeli. Anlık zaferlerin ötesinde yeni toplumsal ilişkiler biriktiren ve çeşitlendiren kazanım yörüngelerine ihtiyacımız var.”
“Yeni bir toplum yaratma yolunda aktivist bir ‘toplumsal değişim ekibi’ işe nereden başlayacağını, nihai hedefini ve başlangıç noktasından bitiş noktasına nasıl gideceğini bilmek zorundadır. Bu kitabın konusu işte tam olarak budur.”
Mümkün Ütopya yaşanılabilir bir toplum için yeni seçenekler, davranışlar ve sonuçlar doğuracak yeni uygulamalar üzerine bir çalışma. Michael Albert mevcut gerçekliğe dair kıyamet senaryolarının kurgulandığı günümüzde sabırlı, ağırbaşlı ve cüretkâr olmanın altını çizerek “İnsanların küçümsendiği bir sığınak yerine karşılıklı yardım için bir aracıya dönüşen hareketleri” nasıl yaratabileceğimize kılavuzluk edecek bir teori ortaya koyuyor. Bunu yaparken bizi bir arada tutan hükümet, ekonomi, akrabalık ve kültürün birbirleriyle, değişimle ve tarihle ilişkisini anlamaya ve bildiğimiz toplumsal hiyerarşileri yaratmadan işlevlerini nasıl yerine getirebileceklerini görmeye yardımcı oluyor.
Birbirimiz adına nasıl harekete geçebiliriz?
Harekete geçtiğimizde karşılıklı olarak nasıl fayda sağlarız?
Kendimizi nasıl örgütleriz?
Siyasal bağlantılarımız sebebiyle ne tür faydalar ve sorumluluklar ediniriz?
İnsanlar bir toplumsal harekete katıldıktan ve o hareketin tanımlanmış hedefleriyle aynı çizgiye geldikten sonra neden o hareketi terk ederler?
Mevcut kurumların kalıcılığını önden kabullenerek yalnızca kötü yanlarını iyileştirmekle mi yetineceğiz (yani reformist olacağız) yoksa mevcut kurumları ihtiyaç duyulan işlevlerini yeni yollarla karşılayan yeni kurumlarla mı değiştireceğiz (yani devrimci olacağız)?”
“Mümkün Ütopya adil bir dünya yaratabilecek dinamik bir hareket isteyen aktivistlerin yüzleştiği birçok soruyu yanıtlıyor.”
Bill Fletcher, Jr.
Rota
Politikada Yönümüzü Nasıl Bulacağız?
Bruno Latour
“Yaşayabileceğimiz bir toprağı nasıl bulacağız? […] Nereye gideceğimizi de, nasıl yaşayacağımızı da, kimlerle birlikte yaşayacağımızı da bilmiyoruz. Bir yer bulmak için ne yapmalıyız? Yönümüzü nasıl bulacağız?”
Toprak mefhumunun yapısı değişiyor, tüm aidiyetler dönüşüm sürecinde, herkes evrensel anlamda paylaşılabilir bir dünyanın, içinde yaşanabilir bir toprağın eksikliğiyle karşı karşıya ve yerküre direnmeye başladı; tarihte ilk defa insan toplumları, yer sisteminin insan eylemine verdiği tepkileri kavramak zorunda… Bruno Latour, Rota’da çizdiği bu manzaranın “belli bir tarihsel eğrinin sonu”na işaret ettiğini iddia ediyor ve bunu toplumsal sınıf mücadelesinin, bir jeo-toplumsal yer mücadelesine dönüşümü olarak yorumluyor.
Latour dünyanın karşılaştığı üç büyük sorunu bu dönüşüm temelinde değerlendirerek göç krizinin, iklim durumunun inkârının ve inanılmaz boyutlara ulaşan eşitsizliğin aslında tek bir olay olduğunu iddia ediyor. Artık Küresellik/Yerellik, Sağ/Sol, Batı hayranlığı/karşıtlığı üzerinden politika yapmanın geçersiz kaldığını, onun yerine “Modernleşmenin birbiriyle çelişkili kıldığı, aslında birbirini tamamlayan iki hareketi” gözetmemiz gerektiğini söylüyor: bir yandan toprağa bağlanmak, öte yandan dünyasallaşmak.
Eğlenceli Boyama Küçük Prens
Küçük Prens hikâyesi hiç bu kadar eğlenceli olmamıştı!
Haydi en sevdiğin boya kalemlerini al, hayal gücü şapkanı tak. Noktaları birleştir, aradaki farkları bul, bulmacaları çöz, ilginç bilgiler öğren! Ayrıca boyanacak birçok resim de seni bekliyor. Küçük Prens’in meşhur macerasını yeniden keşfet ve eğlenceli aktivitelerin tadını çıkar.
Babalar ve Oğullar
Ivan Turgenyev’in unutulmaz eseri Babalar ve Oğullar, gençler için uyarlandı!
Bu özel uyarlama, resimlerle zenginleştirildi ve edebiyat tutkusunu yeni keşfeden genç okurlar için yeniden anlatıldı.
Nikolay Kirsanov, oğlu Arkadi’nin uzun zaman sonra baba evine dönüşünü heyecanla beklemektedir. Ancak Arkadi’nin yanında getirdiği misafir, bu sevince gölge düşürür. Çünkü Arkadi ne kadar sıcakkanlı ve neşeliyse, arkadaşı Bazarov bir o kadar mesafeli, ciddi ve duygularını gizleyen bir gençtir.
Fakat zamanla, bu sessiz ve soğukkanlı genç, hem Arkadi’nin hayatında hem de çevresindekilerde derin izler bırakacaktır. İlk aşklar, fikir çatışmaları, büyüme sancıları… Bu iki farklı karakter, birlikte geçirdikleri günlerde birbirlerinden çok şey öğrenirler. Büyümek, düşünmek ve farklılıklara rağmen dost kalabilmek üzerine klasikleşmiş bir hikâye.
Kolektif Düşünce Seti (11 kitap)
Felsefeden fiziğe, antropolojiden edebiyat incelemesine, sosyolojiden ekolojiye düşüncenin açtığı farklı patikalar arasındaki bağlantıları buluşturmayı amaçladığımız bir dizi.
Yaşam Bilgisi // Georges Canguilhem
Yakınsama: Evreni Açıklayan En Derin Fikir // Peter Watson
İnsan, Hayvan ve Ötesi: Türkiye’de Hayvan Çalışmaları // Kiraz Özdoğan, M. Fatih Tatari, Ali Bilgin
İnsan Sonrası Bilgi // Rosi Braidotti
İnsan Sonrası // Rosi Braidotti
Göçebe Özneler // Rosi Braidotti
Anlatının Gücü: Kitle Kültürü Çağında Hikâyecilik // Robert Fulford
Yol Bilenler: Kadim Bilgeliğin Modern Dünyadaki Önemi // Wade Davis
İdeoloji Olarak Biyoloji: DNA Doktrini // R. C. Lewontin
İçimizdeki Evren: Kuantumdan Kozmosa // Neil Turok
Ekoeleştiri: Ekoloji ve Çevre Üzerine Kültürel Tartışmalar // Greg Garrard
Çoluk Çocuk
"Bir başyapıt, daha önce hiç açılmamış bir hazine sandığının içini görmek için ayrıcalıklı bir davet." Johnny Deep
COLTRANE’in öldüğü yazdı, aşkın ve isyanların yazıydı ve Brooklyn’de tesadüfi bir karşılaşmanın iki genç insanı sanat, bağlılık ve başlangıçlarla dolu bir hayat yolculuğuna çıkarttığı yazdı.
Pek çok eleştirmen tarafından 2010’un en iyi kitapları arasında olarak gösterilen ve son olarak prestijli National Book Awards’u kazanan ÇOLUK ÇOCUK, bir aşk hikâyesi olarak başlayıp bir ağıt olarak sona eriyor.
Altmışların sonu, yetmişlerin başındaki New York’a, onun zengin ve fakir insanlarına, sanatçılarına ve serserilerine bir selam çakıyor. Yolun başında birbirlerine göz kulak olmaya söz vermiş iki genç sanatçı, Patti Smith ve Robert Mapplethorpe’un yu¨kselişini ve şöhret kapısını aralayışlarını nefes kesici bir içtenlik ve saflıkta anlatan bu kitap, gerçek bir masal.
"...Robert hakkında, bizim hakkımızda yazabileceğim daha pek çok hikâye var. Ancak anlattığım hikâye bu. Anlatmamı istediği hikâye bu. Sözümü tuttum. Dünyanın kara ormanına dalan Hansel ile Gretel gibiydik. Asla hayal bile edemeyeceğimiz cazibelerin, cadıların ve iblislerin yanı sıra ancak bir kısmını hayal ettiğimiz ihtişamlarla karşılaştık. Bu iki genç adına hiç kimse ne konuşabilir, ne de birlikte geçirdikleri günler ve geceler hakkında doğruyu söyleyebilir. Bunu sadece Robert ile ben anlatabiliriz. Onun deyişiyle, bu bizim hikâyemiz. Ve o gittiği için, bunu size anlatma görevini bana bıraktı. "
Everybit Lite Yüksek Performanslı & Hassas Vidalama Uç Seti
Alüminyum alaşım bits tutucu, saklama kutusu ve dayanıklı S2 çelikten imal edilmiş değiştirilebilir 24 farklı uçtan oluşan yüksek performanslı tornavida setidir.
Saat gibi hassas aksesuarlar, iPhone, iPad, MacBook Air, MacBook Pro gibi akıllı telefonlar, tabletler ve PC’ler ile Nintendo, PlayStation veya Xbox gibi oyun konsolları kumandalarının tamiri için gerekli olabilecek önemli parçaları içermektedir.
Set plastik muhafaza kutusu ile birlikte gelmektedir.
Düşme ve çarpmalara karşı dayanıklı yapısıyla, sağlam ve uzun ömürlüdür.
24 farklı yüksek performanslı bits uç
Dayanıklı S2 çelikten imal, sertlik: HRC 58-62
Phillips: PH000 PH00 PH0 PH1
Slotted: 1.0 1.5 2.0 2.5 ,3.0, 3.5, 4.0
Torx: T2 T3 T4
Torx Security: T5H T6H T7H T8H T9H T10H T15H T20H
Pentalobe: P2
Tri wing: Y0.6
Alüminyum alaşım bits tutucu
Özel kaymaz döner kapak tasarımı.
Yaylı alüminyum saklama kutusu.
Sadece bir itmeyle kutu açılır. Bits, saklama kutusunun manyetik tabanı tarafından tutulur.
Martech El Kitabı
Artık pazarlamanın kalbi teknolojiyle atıyor.
Ama asıl soru şu: Hangi teknolojiler, nasıl ve ne zaman?
Pazarlamanın dijitalleştiği bu çağda, doğru teknolojiyi kurmak, markanızın en büyük farkı olabilir. E-posta otomasyonundan CRM sistemlerine, veri analiz araçlarından içerik yönetim platformlarına kadar… Peki bu sistemleri nasıl birbirine entegre edersiniz?
Nereden başlamalısınız? Ve en önemlisi: Hangi araçlar gerçekten işe yarıyor?Martech El Kitabı, dijital çağda öne çıkmak isteyen pazarlamacılar, yöneticiler ve girişimciler için hazırlanmış kapsamlı ve uygulamaya dönük bir yol haritası sunuyor. Müşteri deneyimini mükemmelleştirmekten pazarlama otomasyonu kurmaya, veri analiziyle strateji geliştirmekten potansiyel müşteri yönetimini kusursuzlaştırmaya kadar tüm süreci adım adım anlatıyor. Uluslararası alanda tanınan pazarlama uzmanı Darrell Alfonso’dan, Spotify ve Amazon gibi dev markalardan alınan ilham verici vaka analizleri, sektör liderleriyle yapılan röportajlar ve doğrudan uygulayabileceğiniz stratejik önerilerle dolu bu rehber, pazarlama teknolojilerinin karmaşık dünyasını sadeleştiriyor, gücünüze güç katıyor. Artık sezgiler değil, veriler konuşuyor. Artık geleneksel yöntemler değil, entegre çözümler kazanıyor. Martech El Kitabı ile pazarlamanın geleceğine bugünden yön verin.
Son Kuşlar
1940 yılında yayımlanan Semaver, Sait Faik’in ilk hikâye kitabı olmasına rağmen, derin gözlem yeteneği ve kendine has anlatım tarzıyla, yalnızca döneminin değil, Türk hikâyeciliğinin de temel taşlarından biri olmayı başarmıştır. Kitap, sıradan insanların yaşam mücadelelerini, sevinçlerini, kederlerini ve hayallerini sade ama sarsıcı bir dille ele alır. Yazar, hikâyelerinde süslü anlatımlardan uzak durarak, yalın ve samimi bir üslupla okuru kendi dünyasının bir parçası haline getirir.
Semaver, küçük mutlulukların, naif hayallerin ve insan olmanın doğallığını merkeze alır. Fabrikada çalışan bir genç, bir deniz kenarı balıkçısı, mahalledeki yaşlı bir kadın ya da işsiz bir adam... Sait Faik’in kaleminde hepsi ölümsüzleşir ve bizi yaşamın basitliğinde saklı olan güzelliklerle yüzleştirir.
Masal Dünyası
Masal Dünyası, 150 farklı masal ve birbirinden güzel çizimlerle çocukları eğlenceli bir dünyaya davet ediyor. Bu kitap, çocukların hayal gücünü zenginleştirecek, onlara unutulmaz hikâyeler sunacak bir hazine niteliğinde. Her bir masal, hem eğitici hem de eğlendirici unsurlarıyla çocukların ilgisini çekecek, onları farklı diyarlara ve maceralara sürükleyecek. Kitapta yer alan çizimler, hikâyeleri daha da renkli hale getirirken; çocukların görsel algılarını da geliştirecek. Masal Dünyası, çocukların hem bireysel okuma alışkanlığı kazanmalarına hem de aileleriyle keyifli vakit geçirmelerine katkı sağlayacak eğlenceli bir eser. Bu masal kitabı, çocukları, her sayfasında yeni bir macera ve keşif dolu, hayal dünyasının kapılarını ardına kadar açan bir yolculuğa çıkarıyor.
Şu Anda Burada mıyız?
…Suzan diye ne kaldıysa kendinde serbest bırakıyor, tarihin başka bir cildinde ölmüş sualtı canlıları kadim bir denizin tabanında sıkışarak taşa dönmüş, aralarından aşağı akıyor, çok yavaş ama bilmediği başka bir hızla süzülüyor, milyonlarca yıl önce birbiriyle çarpışmış plakalar okyanusların ve karaların yeni düzenini oluştururken gezegenin dış yüzünden kaçmak isteyenler için böyle çatlaklar bırakmış, o kadar dar ki bu aralıklar, üst dünyanın yavaşça öldüren yapıştırıcılarla kabuğuna eklediği parçalar sığmıyor, onlar geride kalıyor, bu basınç miktarıyla mutlu mikroorganizmalar var etrafında, belki annesi sesleniyor şu anda, Suzan yok, telefonu çalıyor, başvurunuz için çok teşekkürler, başka bir adayla devam etmeye karar verdik, Suzan uzayın diğer ucunda, geçmişi ve geleceği buluşturan bir kavuşma anında, indikçe magmayla aynı kıvama geliyor, Suzan gibi ama değil gibi, yıldızların devrini tamamlayan çemberin, derin zamanın, belki ilk kez dünyanın parçası oluyor Suzan, merkezin kendine has akıntılarına kapılıyor, o ivmeye bırakıyor kendini, dönüyor, kaldırım taşlarının yüzlerce kilometre altında dans ediyor...
Bir gece, sekiz kişi, genleşen zamanda derinlere, yabancılaşmanın ve yalnızlaşmanın çekirdeğine doğru bir yolculuk. Etrafında konuşulanlar ve konuşulmayanlarla kendi dilini yaratan bir masa. Her şey fazlasıyla gerçek, kendiliğinden gerçeküstü. Taşlar, sığırcıklar, kırılan CV’ler, içimizdeki fosiller, derimizden geçen nötrinolar, hiç geçmeyen günler; kendini dünyanın tüm haritalarında kaybolmuş hissedenlerin dünden ve yarından koparak âna sıkışan hikâyeleri... Pınar Öğünç ilk romanı Şu Anda Burada mıyız?’da bu çağın insanlarının zihninde, kalbinde, damarlarında dolaşıyor; prekarya kozmosunu kendine özgü bir bakış ve ustalıklı bir üslupla yazıyor.
Mahalle Kahvesi
Mahalle Kahvesi’nin öyküleri, bir kahvehanenin sade atmosferinde buluşan farklı hayatları, farklı umutları ve farklı hayal kırıklıklarını anlatır. Sait Faik, her bir karakteri öyle incelikle işler ki, onların sesi ve varlığı adeta yanı başımızda hissedilir. İnsan sevgisi, doğa hayranlığı ve yalın bir dille işlenen hikâyeleriyle yazar, okuyucusuna her seferinde yeni bir pencere açar.
Bu kitabı elinize aldığınızda, sadece öykülerin içine değil, aynı zamanda Sait Faik’in dünyasına, onun duyarlılığına ve yaşam felsefesine de yolculuk edeceksiniz. Hayatı tüm renkleriyle gören ve bunu okuyucusuna hissettirebilen bu eşsiz yazarı keşfetmek hem edebi hem de insani bir deneyim olacaktır.
Eğlenceli Boyama Alice
Alice Harikalar Diyarında hikâyesi hiç bu kadar eğlenceli olmamıştı!
Haydi en sevdiğin boya kalemlerini al, hayal gücü şapkanı tak. Noktaları birleştir, aradaki farkları bul, bulmacaları çöz, ilginç bilgiler öğren! Ayrıca boyanacak birçok resim de seni bekliyor. Alice’in meşhur macerasını yeniden keşfet ve eğlenceli aktivitelerin tadını çıkar.
Gerçeğin İzinde
Sadece bir tıklamayla hayatınız yerle bir olabilir…
Tek bir gecede her şeyinizi kaybedebilirsiniz.
Jacintha “Jack” Cross, siber güvenlik uzmanı. Eşiyle birlikte büyük şirketlerin dijital açıklarını test ediyorlar. Hem
sistemlere hem de birbirlerine duydukları güven, onları neredeyse kusursuz bir ekip haline getiriyor…
Ta ki sıradan bir görev gecesi, kabusa dönüşene kadar.Jack sabahı kocasının cesediyle karşılayacak, kendi adı ise baş
şüpheli olarak anılacaktır.Polisin hedefinde, hayatı altüst olmuş halde kaçmak zorunda kalan Jack, artık sadece
gerçeği değil, kime güvenebileceğini de sorgulamak zorundadır.
Zaman daralıyor. Her hamle ölümcül. Güçlü bir kadının hayatta kalma savaşı başlıyor.
Gerçeğin İzinde, ilk sayfasından itibaren okuyucuyu yakalayan, temposunu hiç düşürmeyen bir psikolojik gerilim. Ruth
Ware, 7 New York Times çoksatarının yazarı ve 6 milyondan fazla satan kitaplarıyla gerilimin kraliçesi ünvanını bir kez
daha hak ediyor.
Kolektif Bilim Seti (7 Kitap)
Darwin’in Kayıp Dünyası: Hayvan Yaşamının Gizli Tarihi
Martin Brasier
Türlerin Kökeni’ni kaleme alırken Charles Darwin’in kafasını tek bir soru karıştırıyor ve evrim teorisini çıkmaza sokuyordu: “Neden Kambriyen dönemden önce yaşamış canlılara ait kalıntılar bulunamıyordu?” Literatürde “Darwin’in İkilemi” olarak bilinen bu problem yıllarca çözülemeyecekti, ta ki paleontoloji profesörü Martin Braiser evrimin “kutsal kâse”sinin peşine düşene kadar.
Darwin’in Kayıp Dünyası Braiser’ın Kambriyen patlaması öncesinde yaşamış canlı türlerine ait fosilleri arayışının öyküsünü anlatıyor. Karayip sahillerinden Sibirya steplerine uzanan bu zorlu bilimsel çaba, hayvan yaşamının evrimindeki kayıp halkaların izini sürüyor. Bilimin en büyük gizemlerinden birinin kapısını aralarken bizi günümüzün canlı çeşitliliğinden karmaşık hücrelerin ortak yaşama dayalı kökenine uzanan bir yolculuğa çıkarıyor.
“‘Kambriyen patlaması’ evrimsel bulmacaların en büyüğüdür ve son yıllarda büyük araştırmalara konu olmuştur. Braiser’ın merak uyandırıcı kitabı bize bu konuda tatminkâr bir yanıt veriyor. Konusunu geniş kitlelere bu kadar canlı ve kapsamlı bir şekilde sunma beceri ve iradesine sahip çok az yazar vardır.”
Anthony Hallam
“Organizmaların ve çevrenin birlikte yarattığı bu evrimsel hikâyede Darwin’in İkilemi’ne Braiser’ın bulduğu çözümü okumak büyük keyif.”
Lynn Margulis
Darwin’le Akşam Yemeği:
Evrim Yeme İçmeyi Nasıl Etkiler?
Jonathan Silvertown
“Her alışveriş listesi, her yemek tarifi, her menü ve yemek pişirmek için kullandığımız her malzeme evrimci anlayışın babası Charles Darwin’le akşam yemeğine üstü kapalı bir davettir.”
Jonathan Silvertown Darwin’le Akşam Yemeği’nde en eski hominin atalarımızla bizi büyük bir sofra etrafında bir araya getiriyor. Ekmek, et, süt ürünleri, deniz ürünleri, sebzeler, baharatlar, tatlılar gibi temel gıdalar ve değişen beslenme alışkanlıklarımız üzerinden yaşamın evrimine ışık tutuyor.
Tat ve koku alma duyularımızın nasıl evrimleştiğinden acının sofralarımıza nasıl girdiğine, karbonhidrat ve yağ düşkünlüğümüzden yemeklerimizi neden ve ne zaman paylaşmaya başladığımıza dek okuma iştahını kabartan sorularla şekillenen bu çalışma, gıda sorununun hayatımızı temelden etkilediği günümüzde, neyi nasıl yediğimizi farklı düşünmeye davet eden bir kılavuz.
“Yemek hakkında gereğinden fazla kitap olsa da, benim gibi biri olduğunuzu ve bu tür davetlerin size de hiçbir zaman fazla gelmeyeceğini umarak, şu an elinizde tuttuğunuz şeyin bir kitaptan ziyade bir akşam yemeği daveti olduğunu farz edelim istiyorum. Ancak baştan belirtmeliyim ki bu farklı bir akşam yemeği olacak; zihinlerimizi beslemeye yönelik bir akşam yemeği.”
“Jonathan Silvertown yemeğin ne kadar eski olduğunu; tarihte ilk kimin neyi yediğini ve insanların neden yiyeceklerin peşine düştüğünü iyi biliyor.”
— Leslie Nemo, Scientific American
Kökenler: Yaratılışın Bilimsel Öyküsü
Jim Baggott
Evren nasıl oluştu? İlk madde ne zaman meydana geldi? Galaksiler, yıldızlar, güneş sistemleri hangi süreçlerle ortaya çıktı? Canlılığın kökeni nedir? İnsan olmak ne anlama gelir?
İnsanlık tarihi boyunca yaratılışla ilgili çok farklı hikâyeler anlatılagelmiştir. Jim Baggott Kökenler’de yaklaşık 14 milyarlık bu öyküyü günümüzün bilimsel anlayışı ve birikimi çerçevesinde ele alıyor. Uzamın, zamanın, kütlenin, enerjinin, ışığın, galaksilerin, Güneş’in, Dünya’nın, yaşamın ve en nihayetinde Homo sapiens’in oluşumuna uzanan büyüleyici bir yolculuğa çıkıyor. Kozmoloji, jeoloji, evrim, antropoloji ve nörobilimdeki çağdaş düşünceleri bir araya getirerek varlığımızın kökenlerine dair bildiklerimizi haritalandırıyor ve henüz bilemediğimiz karanlık noktalara işaret ediyor. Bir bakıma yıldız tozlarından yaratılan insanın yıldızları yaratan müthiş tekillikten bugüne olup bitenleri anlamak için gösterdiği destansı çabayı özetliyor.
“Kökenler gerçekten ‘bizim’ hakkımızda bir kitap. Üzerinde yaşadığımız dünyanın nasıl oluştuğunu, yaşamın nasıl başlayıp evrilerek bizi meydana getirdiğini, bizim hikâyemizi anlatıyor. Kökenler’de sorgulanmamış olguları çoğunluğun açıklamalarından, kuşku uyandıran yorumlardan, safi spekülasyonlardan ayırmaya çalıştım. Bu kitap, bildiğimizi ve açıklayabildiğimizi düşündüğümüz şeylere dair net, dengeli ve (umarım) önyargısız bir bakış açısı isteyen okurları hedefliyor. Yaratılışın bilimsel hikâyesinin ‘kabul edilmiş’ ya da ‘resmi’ bir versiyonu bulunmuyor; fakat olsaydı, muhtemelen elinizdeki kitaba benzeyen bir şey olurdu.”
Novasen - Yaklaşan Hiperzekâ Çağı
James Lovelock
Bryan Appleyard ile birlikte
Gaia teorisiyle yaşamlarımızı ve gezegenimizi anlama biçimimizi sonsuza dek değiştiren, çağımızın önemli çevreci düşünürlerinden Lovelock, Dünya’da yaşamın geleceği hakkında muazzam bir yeni teori atıyor ortaya. Lovelock, üç yüz yılın sonunda Antropesen’in bittiğini ve Novasen adını verdiği yeni bir çağın başlamak üzere olduğunu iddia ediyor. Bu yeni çağda, şu anki yapay zekâ sistemlerinden yeni bir elektronik yaşam biçimi ortaya çıkacak: bizden on bin kat daha hızlı düşünen, kendi kendisini iyileştirme ve kopyalama becerisine sahip siborglar. Lovelock’a göre bu hiperzeki varlıklar, kıyamet senaryolarının aksine, gezegenimize en az bizim kadar bağlı olacak ve Dünya’yı soğutma, Gaia’daki organik yaşamı koruma projesinde bizimle birlikte çalışacak. Bu yeni çağla evrende düşünen tek varlık, kozmosu anlayan tek varlık olma statümüzü kaybedeceğiz. Belki de Novasen, zekânın tüm evreni kaplayacak bir şey haline gelişinin başlangıcı olacak, yani kozmosun enformasyona dönüşmesinin.
“Antroposen’in başlamasından kısa süre sonra hızlanmanın gücüyle kendisinden geçen yarışçı çocuklara döndük. Üç yüz yıldır hız pedalına basıyoruz, şimdi de insan yapımı elektronik, mekanik ve biyolojik şeylerin Dünya sistemini kendi başlarına yönetebileceği çağa yaklaşıyoruz.”
KİTAP ÜZERİNE
"Hiperzekâyı anlamak istiyorsanız, Novasen iyi bir başlangıç."
Tim Radford, Nature
"Novasen, kabilemizin bir büyüğünün, okumak için gereken kısa süreye fazlasıyla değen birikmiş bilgeliğinin bir ürünü."
Stephen Cave, Financial Times
"Bilim alanında zamanımızın en büyük düşünürü."
Sunday Times
"Dünya'ya bakışımızı değiştiren biliminsanı."
Independent
Sayılar ve Türümüze Katkıları
Sayı Sayma ve Kültürlerin Gelişimi
Caleb Everett
İnsan kültürleri şaşırtıcı derecede kısa bir süre öncesine kadar sayı mefhumuna sahip değildi. Sayıların icadıyla gelen sözel ve sembolik temsiller, insan yaşantısında köklü bir dönüşüme yol açtı. Çocukluğunu Amazonlardaki yerli kabileler arasında geçiren dilbilimci antropolog Caleb Everett ödüllü çalışması Sayılar ve Türümüze Katkıları’nda bu dönüşümün kapsamını ortaya koyuyor, farklı kültürlerin sayılarla ilişkisini ve sayıların insan zihnini, davranış ve kültürleri nasıl şekillendirdiğini incelikle ele alıyor.
Bilişsel bilimler, dilbilim, antropoloji, nörobiyoloji ve fizyoloji gibi farklı alanlardan pek çok araştırmayla zenginleşen bu anlatıda arkaik sayı sistemleri, yerli kabilelerin farklı sayma uygulamaları, insanlarla diğer hayvanların sayısal becerileri ve bu becerilerin nörobiyolojik kökenleri de ufuk açıcı örneklerle açıklanıyor.
Sayılar, İspanyolca, İtalyanca ve Çinceye çevrilmiş. 2018’de dilbilim dalında Amerikan Yayıncılar Birliği Prose Ödülü’ne layık görülmüş. 2017’de ABD Smithsonian Enstitüsü tarafından yeryüzünün işleyişini daha iyi anlamamıza yardımcı olan on bilim kitabı arasında gösterilmiştir.
“Everett’in çok farklı alanlardan çarpıcı çalışmalarla desteklediği güçlü bir savı var: Sayılar ne doğaldır ne de insan doğasına içkindir; insan zihninin yarattığı bilişsel bir icattır ve nicelikleri anlayıp ayırt etme şeklimizi ebediyen değiştirmiştir. Sayıların tarım ve tarıma dayalı kalabalık toplumların gelişiminde hayati rol oynadığına ilişkin savı da bir o kadar ikna edici.”
Amir Alexander, Wall Street Journal
“Everett binlerce yıllık insan evrimini irdeleme serüveninde Amazon ormanlarından Avustralya çöllerine yolculuk ederken insan kültürlerinin çeşitliliğini daha derinden anlama çabasını asla elden bırakmıyor, soluk kesici bir anlatıyla türümüzün en önemli bilişsel ve dilsel başarısını ele alıyor: sayı saymak ve niceliksel kavramları kullanarak muazzam çeşitlilikteki kültürel faaliyetleri zenginleştirip geliştirmek.”
Bernd Heine, University of Cologne
“Bu disiplinlerarası incelemede antropolog Caleb Everett sayı sistemlerinin evrimiyle ortaya çıkan sayısız olanak ve yeniliğe ışık tutuyor.”
Rachel E. Gross, Smithsonian
“Harika… Cesur ve derinlikli… Everett ele aldığı araştırmaların çeşitliliğiyle evrensel ve ikna edici bir anlatı sunuyor. Bilişsel deneylerin inceliklerini anlatırken de kabilelerin ritüellerini ve dilbilgisine ilişkin teknik detayları anlatırken de konuya aynı şekilde hâkim. Çocukluk yıllarını misyoner eğitimci ebeveynleriyle Amazon ormanlarında geçirmesinin avantajıyla keskin kavrayışlar sunuyor (babası ünlü dilbilimci David Everett). Sayılar ufuk açan, yer yer de okuyucuyu şaşkına çeviren bir çalışma. Dilin kültürel bir icat olarak türümüzü şekillendirmekteki hayati işlevini ikna edici bir şekilde ortaya koyuyor.”
Vyvyan Evans, New Scientist
Sıradışı Beyinlerden Öğrenebileceklerimiz // Eric R. Kandel
Beynin fiziksel yapısı dünyayla ilişkilenmemizi nasıl etkiliyor? Beynimiz milyarlarca sinir hücresinin gönderdiği sinyallerle bilincimizi, duygularımızı, dili ve sanatı nasıl kodluyor? Olağanüstü karmaşıklıktaki bu ağ, biz olgunlaştıkça gelişen fakat yaşamımız boyunca sürekliliğini şaşırtıcı ölçüde koruyan benlik duygumuzu nasıl oluşturuyor?
Beyin biliminin öncülerinden Nobel ödüllü Eric R. Kandel bilinci ve benlik farkındalığını oluşturan karmaşık sinir ağlarında ortaya çıkan aksaklıkların otizm, depresyon, bipolar bozukluk, şizofreni, Alzheimer, Parkinson ve travma sonrası stres bozukluğuna nasıl dönüşebildiğini açıklıyor. Beyin biliminin bilişsel psikolojiyle, beynin de zihinle ilişkisini göstererek hem ortak insanlık deneyiminin sosyallik, benlik, hafıza, karar alma, yaratıcılık gibi pek çok yönünü var eden hem de kaygı, stres, bağımlılık gibi pek çok sorunun altında yatan mekanizmalara ve insan zihninin işleyişine ışık tutuyor.
Kandel, alanın meraklılarına psikiyatrik araştırma, tanı ve tedavi yaklaşımlarının tartışılacak pek çok yönüne de tanıklık etme fırsatı vererek beyin bilimini inşa eden keşif ve araştırmaların tarih boyunca kat ettikleri yolları, aksayan zihinsel süreçlerin biyolojik kökenlerini ve güncel tedavi yaklaşımlarını sistemli ve anlaşılır bir dille aktarıyor.
Tuhafı Aşma Zamanı
Kuantum Fiziğine Farklı Bir Bakış
Philip Ball
“Kuantum mekaniği ‘tuhaf’ görünebilir ama mantıksız değildir. Sadece yeni ve aşina olmadığımız bir mantık devrededir. Kavrayabilirseniz, yani kuantum mekaniğinin işte bu şekilde işlediğini kabul edebilirseniz, o zaman kuantum dünyası tuhaf görünmekten çıkıp farklı gelenek ve görenekleriyle, kendi güzel iç tutarlılığıyla bambaşka bir yer olur çıkar.”
Tuhafı Aşma Zamanı analojiler, metaforlar, imgelerle dolu kuantum anlatılarından farklı olarak, burada ve şimdi hakkındaki peşin hükümlerimizi sarsan, uzay ve zamanla dalaşan, dile dökemediğimiz, mantığımızı hiçe sayan kuantum dünyasının neden “tuhaf” olduğunu değil, neden bizim dünyamızın ona benzemediğini anlatıyor.
Kuantum kuramının nasıl işlediğini, hakkındaki klişeleri, yanlış yorumları, deneyimlediğimiz dünyanın sezgi karşıtı ilkelerini nasıl yarattığını, bizim gerçeklik, bilgi ve dille kurduğumuz ilişkilerin sınırlarını neden, nasıl zorladığını tartışarak bu kuramla birlikte bugüne kadar bildiğimiz bazı şeylerin artık neden geçerli olmadığını gösteriyor.
“Ball’un son derece kolay anlaşılır metni, günümüzde kuantum mekaniğinin temellerinin teoride nasıl ele alındığını tüm detaylarıyla gösteriyor. Tuhafı Aşma Zamanı’nın bu alanda okuduğum en iyi kitap olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.”
Margaret Wertheim, Washington Post
“Kuantum fiziği hakkında yazılmış son yılların en özgün ve ilgi çekici kitabı.”
Brian Clegg, Physics World
Lüzumsuz Adam
Lüzumsuz Adam, yalnızca bir hikâye kitabı değil, aynı zamanda insan ruhunun bir portresidir. Sait Faik’in kalemiyle sıradanın içinde saklı olan büyüyü keşfetmeye davet eden bu eser, okuyucuyu hem bir içsel yolculuğa çıkarır hem de hayatı daha farklı, daha duyarlı bir şekilde görmeye teşvik eder.
Bu kitabı okurken, Sait Faik’in “Yazmasaydım çıldırırdım” dediği bir dünyaya konuk olacaksınız. Onun anlattığı karakterlerin yaşantılarına, sevinçlerine, hüzünlerine ve yalnızlıklarına tanık olurken, aslında hepimizin birer “lüzumsuz adam” olabileceğimizi fark edeceksiniz. Bu farkındalık hem insan olmanın hem de edebiyatın bir mucizesidir.
Anne Ben Düştüm mü?
“Hayat çoğu zaman ‘Neden?’ sorumuza sağır, olup biteni bir mantığa oturtma çabamıza kayıtsızdır. Nedenleri görememenin yol açtığı keyfilik izlenimi, zihnimizi işlevsiz bırakıp bizi gafil avlar, güvenimizi sarsar, kaygılarımızı artırır. Oysa kurmaca, tekil bir yazarın zihinsel tasarımı olduğundan bizi düzenli, kavranabilir, rasyonel bir evrenle buluşturur. Bir romanın, bir filmin karşısında, hayatın ıskartaya çıkardığı anlama hünerimize kavuşuruz. Kurmacanın derli toplu zihni, bizimkine model olur. Öyleyse belki de kurmacalara yönelirken niyetim kafamı dağıtmak değildir de, gündelik hayatın darmadağın ettiği zihnimi toplamaktır. Neden-sonuç miyopisinden kaynaklanan yarın endişesinin pansumanıdır kurmacalar. Anlam veremediğim gündeliğin zihnimde açtığı yaralar, kurmaca karşısında tatlı tatlı kaşınarak iyileşir. Ertesi sabah yataktan kalkıp aynı keşmekeşin içine girebilecek gücü bulabiliyorsam, uzun günün sonunda beni şefkatle beklediğini bildiğim kurmacalar sayesindedir.”
Gerçek olmadıklarını, üstelik er ya da geç hikâyelerini unutacağımızı bildiğimiz halde filmlerden, romanlardan neden vazgeçemiyoruz? Karşıladıkları ihtiyaç tanımlanabilir mi? Kurmacalara neden muhtacız? Beliz Güçbilmez kurmaca-gerçek ilişkisini, ilk bakışta göze çarpan benzerlikleriyle değil de benzerliğin bağrındaki farkla düşünmeyi öneriyor. Kurmaca evreninin kişisel deneyim arşivimize ve duygusal repertuvarımıza katkısını da ürettiği hakikati de ancak o farkı koruyarak tecrübe edebileceğimizi anlatıyor. Anne Ben Düştüm mü? kurmacaların içinden hayata yönelttiği sorularla, mevcut koşullarda varoluşumuzu daha anlamlı kılmanın güvenli yollarını seriyor önümüze.