60 sonuçtan 1-12 arası gösteriliyor

Şüphecinin El Kitabı: Bilgi Çağında Gerçeği Bulmak

110.00
Bilim kitaplarına alışığız; evrim, kuantum fiziği, tıp, botanik, kozmoloji, jeoloji, kimya, sinirbilim ve daha nicesi… Ancak bilimin kalbinde yatan en temel felsefi duruşa, yani bilimsel şüpheciliğe dair donanımımız ne düzeyde? Gerçek olan ile olmayanı ayırt etmek konusunda ne kadar iyiyiz? Bilimle ilgili konularda doğru ile sahteyi, gerçek ile zırvayı birbirinden ayırmayı biliyor muyuz? Yoksa sadece “içgüdülerimize”, yani önyargılarımıza mı güveniyoruz? Bu kitabın en temel amacı, sizi bilimsel şüphecilik kültürüyle donatmak ve böylece bilimin baş döndürücü dünyasına yapacağınız yolculukta, alet çantanızın çok daha zengin ve çeşitli olmasını sağlamak…
  • Yazar: Arsel Berkat Acar & Çağrı Mert Bakırcı
  • İlk Yayın Tarihi: 08.11.2019
  • Baskı Sayısı: 3. Baskı
  • Sayfa Sayısı: 424
  • Cilt Tipi: Karton Kapak
  • Kağıt Cinsi: Kitap Kağıdı
  • Boyut: 16 x 24 cm
  • ISBN: 9786058023116

Bilim ve Felsefe Seti (4 Kitap): Bilime Felsefeden Bakmak, Bilim Din ve Eğitim, Eskiçağ Aydınlığı, Eskiçağ Ahlakları

155.00
Bu seti alarak edineceğiniz ürünler şöyle:
  • Bilime Felsefeden Bakmak
“Bilimin ve felsefenin daha doğrusu üst düzeyde düşünmenin başlıca sorunu yöntem sorunudur. Gündelik yaşamda düşünmenin temel sorunu bile yöntem sorunu olmalıdır: yöntemsizlikte ne kadar zaman ve güç harcıyoruz. Kendiliğinden yöntemli olmakla yöntemi sorun etmek aynı şey olmamalı. Bilimin ve felsefenin temel sorunu özellikle Yeniçağ’ın başlarından bu yana yöntem sorunudur. Yöntem zamanla felsefeden çok bilimde belirleyici oldu ve bilim denince yöntem akla gelir oldu. Görüşler ortaya koymaktan çok doğrulara ulaşmak yöntemli olmayı gerektiriyordu. Bilim alanlarında çalışanlar en iyi sonuçları ya da en verimli sonuçları almak için yönteme zorunlu olduklarını gördüler.  Onlar bu gerçeği görebilmek için aşağı yukarı XVII. yüzyıla kadar beklediler. Bunu zamanını beklemek diye de anlayabiliriz belki: üst düzey düşüncenin gelişiminde bazı erken oluşumlar olsa da her şey kendi zamanını bekler gibidir. Meyvanın tam olgunlaşması gene de zaman alır. Eskilerin yöntem diye belirgin bir sorunları yoktu.
  • Bilim Din ve Eğitim
Hüseyin Batuhan bu kitabında "çağdaş uygarlık"tan giderek uzaklaşan bir Türkiye'de çok tartışılan konulara parmak basıyor. Batuhan, bilime karşı ilgisizlik, belletme sistemine dayanan eğitim, Kuran kursları, İmam Hatip Liseleri ve yobazlığın, dindarlığın yerini almasından yola çıkarak karanlığa giden güzergâhı irdeliyor.
  • Eskiçağ Aydınlığı
Eskiçağ derken bugün bize pek de uzun görünmeyen epeyce uzun bir dönemi düşünürüz. Eskiçağ insanın kendini insan olarak aramaya başladığı dönemdir. İnsan o zaman dünyada bir yabancıdır, bilinmezlik ufkuyla sarılmıştır. O bu dar ufkunu genişletmeye başladıkça düşünen insan gerçeği ortaya çıkmaya başlar. Böylece yavaş yavaş mitoloji insanından felsefe insanına geçilir. Ne var ki bu geçiş birden olmaz, uzun süreçler boyunca gerçekleşir. Bu geçiş özellikle yunan-roma uygarlığında kendini ortaya koyar. Eskiçağ aydınlığı bütün bir çağda bir dönemin özelliklerini, onun ne olup ne olmadığını araştırıyor. Afşar Timuçin’in açık ve duru anlatımıyla aydınlanma serüveninin izini sürüyoruz.
  • Eskiçağ Ahlakları
Eskiçağ felsefeleri bilgi ve siyaset sorunlarındaki derinlikleri kadar kılı kırk yaran ahlak görüşleriyle de bugünün düşünce dünyasında çok önemli bir yer tutuyor. Eskiçağ ahlakları günümüzde insanla ilgili pekçok sorunu tartışmak ve çözmek konusunda bize kolaylıklar sağlayacaktır.

Kanıt Nasıl Yapılır?

188.00
  • Boyut: 16 x 24
  • Sayfa Sayısı: 384
  • Basım: 2
  • ISBN No: 9786055829032

Bilimsel Muhakeme (Akıl Yürütme)

188.00
ISBN: 9786052824313 Sayfa Sayısı: 206 Baskı Sayısı: 1 Ebatlar: 19x27 cm Basım Yılı: 2019

Yol Bilenler – Kadim Bilgeliğin Modern Dünyadaki Önemi

65.00
Yol Bilenler - Kadim Bilgeliğin Modern Dünyadaki Önemi Wade Davis Her kültür “İnsan olmanın ve yaşamanın anlamı nedir?” sorusuna verilen emsalsiz bir yanıttır. Antropolog Wade Davis dünyadaki yerel kültürlerin bilgeliğini methettiği nefes kesici bir yolculuğa çıkarıyor bizi. İlkin Polinezya’da, ataları İsa’dan bin yıl önce Pasifik’te yaşayan seyrüsefercilerle denizlere yelken açıyoruz. Derken Amazon’da kayıp bir medeniyetin torunlarıyla, Anakonda halklarıyla tanışıyoruz. Ardından Andlar’da yeryüzünün gerçekten canlı olduğunu keşfederken, Avustralya’da Afrika’dan yola çıkan ilk insanların her şeyi kapsayan felsefesini, Rüya Zamanı’nı deneyimliyoruz. Sonra Nepal’e gidip kırk beş yılını tefekküre ve yalnızlığa adamış en büyük kahramanla, gerçek bir Bodhisattva’yla karşılaşıyoruz. En nihayetinde de soluğu hayatta kalma savaşı veren son yağmur ormanı göçebelerinin mekanı Borneo’da alıyoruz. Bu yolculuktan çıkarılacak dersleri anlamak gelecek yüzyılda görevimiz olacak. Zira insanlığın mirası –engin bir bilgi ve deneyim arşivi, koca bir hayal gücü kataloğu– büyük tehlike altında. Kültürün ifade ettiği şekliyle insan ruhunun çeşitliliğini yeniden takdir etmek, zamanımızın en zorlu ve temel vazifelerinden biri. “Değişim de teknoloji de kültürel bütünlüğü tehdit eden şeyler değildir. Esas tehdit iktidardır, vahşi tahakkümdür. Batı’daki yaygın düşünceye göre, sözkonusu yerli halklar, yani Batı’yla pek de ilgisi olmayan ‘ötekiler’, her ne kadar olağandışı ve renkli olursa olsun, adeta doğa yasaları gereği, modernleşmek ve Batılılar gibi olmak konusunda sanki başarılı olamamışlar gibi, öyle ya da böyle yok olup gitmeye mahkumdur. Düpedüz yanlış bir düşüncedir bu.”

Kedi Felsefesi

77.00
“UYANDIĞINDA DAHA ÇOK ÇALIŞABİLMEK UĞRUNA UYUMAK, ACINASI BİR YAŞAM BİÇİMİDİR. KEYİF İÇİN UYU, KÂR İÇİN DEĞİL.” En zeki ve yaratıcı zihne sahip tür biziz. Sadece biz, türünün huzursuzluğuna deva bulmak için bir düşünce disiplinini –felsefeyi– yarattık. Öyleyse nasıl oluyor da kediler bir şekilde hep memnun ama biz hep dertliyiz? Belki de büyük filozoflarımızdan çok, kedilerden öğreneceklerimiz vardır. Çağdaş düşünür John Gray insanın felsefeyle, inanışlarla ve modern araçlarla kurduğu dünyasının kırılganlığını bir kedinin patisiyle yoklayıp test ediyor; sevgi, bağlılık, ölümlülük, ahlak, kıskançlık ve benlik gibi belalı konuların kediler için neden meseleye dönüşmediğini anlamaya çalışıyor. Montaigne’in meşhur kedisinden, Vietnam Savaşı’nı cesaret ve neşesini kaybetmeden atlatmış kedi Mèo’ya, oradan da kedilerle ilgili kendi gözlemlerine uzanarak bir canlının “doğasına sadık olmasının” iyi yaşamak için kilit önemini vurguluyor. Bebeklikten itibaren toplumsal kabullere göre inşa ettiğimiz kendimize dair imgelerin çoğu zaman bedenimiz ya da yaşamımızın gerçekliğiyle uyuşmadığını, dolayısıyla onların peşinden koşmanın mutluluktan çok hayal kırıklığı getireceğinin altını çizerek, hayatlarımızın her türlü mükemmellik fikrinden daha zengin ve daha anlamlı olduğunu gösteriyor. Kedi Felsefesi, kışkırtıcı fikirleriyle okurlarını silkeleyen, yün yumağına dolanmanın kedilere özgü olmadığını gösteren küçük ama tesirli bir kitap. “Gray fikirlerimizde kendimizi pohpohlayıcı, aldatıcı ve sığ ne varsa tespit etmesini sağlayan bir altıncı hisse sahip sanki.” Costica Bradatan, The Washington Post

Bir Bakışta Seti: Tarih, Psikoloji, Ekonomi, Felsefe (4 Kitap)

450.00
Bu seti edinerek elde edeceğiniz kitaplar şunlardır:
  1. Bir Bakışta Tarih - Instant History, Sandra Lawrence
  2. Bir Bakışta Psikoloji - Instant Psychology, Nicky Hayes & Sarah Tomley
  3. Bir Bakışta Ekonomi - Instant Economics, David Orrell
  4. Bir Bakışta Felsefe - Instant Philosophy, Gareth Southwell

Aptallarla Ne Yapmalı?

53.00
“Sokakta rastlanan binlerce vakada –yolunuzu kesen bir araç, köpeğini tekmeleyen veya yerlere çöp atan biri– başkalarına saygı göstermeyip sıradan sağduyu ilkelerini bile hiçe sayarak birlikte yaşamanın koşullarını ortadan kaldıran kişidir aptal. Gerçekliğin tümüne değinmeden söylenebilecek ilk şey, bu tür davranışların çoğunun yalnızca söz konusu kişiyle ilgili olmaması, daha derin sorunların semptomları olmasıdır: tehlikeli ve zor çalışma koşulları, kaygı verecek kadar çığırından çıkmış eğlence ve tüketim endüstrisi, insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen yapıların başarısızlığı gibi. Sadece aptalların sosyal hayatın koşullarını yıkmasını değil, aynı zamanda bu aptalları üreten hasta toplumun işleyişini de hesaba katmak gerek.” Spinoza üzerine çalışmalarıyla tanınan felsefeci Maxime Rovere’in Türkçedeki bu ikinci kitabı bir etkileşimsel etik denemesi. Sağlıklı bir etkileşim ortadan kalktığında, karşılıklı güven kırıldığında bir otorite vasıtasıyla onu yeniden tesis etmeye çalışırız. Bu da genellikle saldırgan, sert, baskıcı hatta yıkıcı bir tutum olarak kendini gösterir. Her gün o ya da bu şekilde kurumlarla ya da arkadaşımızla, patronumuzla ya da bir yabancıyla yaşadığımız bu türden etkileşim kazaları karşısında Rovere ahlakçı tutumu devreye sokmak, kendi normlarımızı dayatmak yerine, sinizme ve kayıtsızlığa kaçmadan felsefeye başvuruyor, yani okuru kendi kavramsal savunmalarını eleştirip yeni ufuklar aramaya davet ediyor. Rovere aptallığın, içinde hapsolduğumuz bir sistem olduğunu söylüyor ve bundan kurtulmak için düşüncelerimizi nasıl yönlendirebileceğimizi araştırıyor. Bu kitapta “Aptallarla ne yapmalı?” sorusu “Aptal olmamak için ne yapmalı?” sorusuyla birlikte yankılanıyor. “Bir kişinin aptallığıyla baş etmek, her iki tarafın çatlaklarından hareketle iki dünyanın iç içe geçerek birbirini değiştirmesi anlamına gelir.”

Yunan Mitleri Seti (2 Kitap)

230.00
Yunan Mitleri Robert Graves Anadolu, Girit, Mezopotamya, Fenike ve Mısır’daki sözlü geleneklerin ürünü Yunan mitleri tarih boyunca hiç durmadan konu edilip işlenmiş, işlendikçe değişmiş, değiştirilmiş, yeni biçimlere dönüşmüş ve bütün dünyada sanatı, edebiyatı, masalları, toplumsal yapıları ve gelenekleri etkilemiştir. Bu yolla tekrar tekrar karşımıza çıkan mitolojik karakterlerin, tanrıların, kahramanların; Zeus, İkaros, Metis, Kirke, Artemis ve bunun gibi yüzlercesinin asıl hikâyesi nedir? İnsana, tanrıların dünyasında dünyevi olana dair ne söylerler? Robert Graves muazzam bir kaynak yelpazesinden faydalanarak tamamladığı bu kapsamlı çalışmasında Yunan mitlerinin tamamını basit bir anlatı formunda, maddeler halinde bir araya getiriyor, onları tarihteki çeşitli mit yazarlarının farklı anlatımlarıyla ve farklı kültürlerin mitolojileriyle ilişkilendirerek aktarıyor. Her bir maddeye düştüğü kendi ayrıntılı notlarında, mitlerin yorum sorunlarını, zaman içinde uğradıkları değişimleri tarihsel, politik ve antropolojik açılardan ve çağdaş araştırmalar ışığında eleştirel bir incelemeye tabi tutuyor. Yunan mitolojisini konu alan ilk modern ansiklopedik çalışma olarak kabul edilen iki ciltlik Yunan Mitleri ilk yayımlandığı tarihten bu yana çevrildiği yirmiye yakın dilde alanın uzmanları kadar mitolojiye ilgi duyan okurlar için de klasikleşmiş bir kaynak haline gelmiştir.

Bana Deli Derlerdi: Bilginin Sınırlarını Zorlayan Dâhi ve Deli Bilim Adamları

74.00
Garip elektrikli aletler, kabarcıklar çıkaran deney tüplerinin yanında cızırdayıp uğultular çıkarıyor. Kambur bir asistan ameliyat masasına bağlanmış ve üzeri örtülmüş halde yatan adamı kontrol ediyor, hemen yanında beyaz laboratuvar önlüğünü giymiş dâhi doktor çılgınca gülüyor. Dr. Frankestein’dan Dr. Jekyll’a pek çok kurgu karakterin, bilimin sınırlarını zorlamış ve akla meydan okumuş gerçek bilim insanlarından esinlenilmiş olduğunu bilmek şaşırtıcıdır. Bu kitap, Arşimet’ten Newton’a, John Hunter’dan Nikola Tesla’ya, Marie Curie’den Einstein’a kadar bilimin ve bilginin sınırlarını zorlamış, kimi zaman dâhilikle delilik arasında gidip gelmiş ama bilimsel çalışmalarından asla vazgeçmemiş bilim adamlarının şaşırtıcı öykülerini anlatmaktadır. Hastaların neler hissettiğini anlayabilmek için kendine virüs enjekte eden bir doktor. Deneyler yaparken radyoaktiviteye maruz kalıp ölümcül hastalığa yakalanan, bilimsel toplantılarda bile kocasının ismiyle takdim edilen, adı bir aşk dedikodusuna karıştığı için uluslararası konferanslara davet edilmeyen bir kimyager. Ama o, Nobel Ödülü’nü alan ilk kadın ve bu ödülü iki kez alan ilk bilim insanı olarak tarihe geçti.Din konusunda içsel sorgulamaları sonucunda papazlıktan ekonomi-siyaset-aritmetik alanında profesörlüğe yükselen; hayvanlar üzerinde araştırma yaparken zamanla muhteşem bir hayvan müzesi kurmuş olan; uzaya gitmenin, bir avuç ay toprağıyla geri dönmekten başka insanoğluna ne yarar sağlayacağının tartışıldığı dönemde bunu başararak günümüz iletişim ortamına zemin hazırlayan; gençlik aşkına kavuşmak için aldığı ödülün tüm gelirini boşanmak şartıyla karısına veren çılgın bilim insanları. Ve daha fazlası... Bilgiler ve Uyarılar:
  1. Bu ürün sipariş alındıktan 1-3 gün içinde postalanacaktır.
  2. Lütfen sipariş vermeden önce iade ve ürün değişikliği ile ilgili bilgilendirmemizi okuyunuz.
  3. Bu kampanya, Panama Yayıncılık tarafından Evrim Ağacı okurlarına sunulan fırsatlardan birisidir.

Yürümenin Felsefesi

65.00
Yürümenin Felsefesi Frédéric Gros “Yaşamak için ayağa kalkmamışken, yazmak için oturmak nasıl da beyhudedir.”-Henry David Thoreau Nietzsche’nin Kara Orman’da yürürken göz çukurlarına dolan mutluluk gözyaşları, Rimbaud’nun tahta ayağıyla açılacağı çöllere dair kurduğu düş, yasaklı Rousseau’nun Alpler’deki adımları, Thoreau’nun Walden’daki gezintisi, Nerval’in dar sokaklardaki aylaklığı ve daha niceleri... Aylaklar, göçebeler, sürgünler, hacılar, kaçaklar, seyyahlar, münzeviler ve mülteciler yürüyorlar. Peki yürümek sadece evle iş arasında gidip gelmek, bir yerlere yetişmek ve koşuşturmak değil de evrenle özel bir ritim, akort ya da hafifleme içinde buluşmak olabilir mi? Yeryüzüyle hemhal olup kendimizi başkalaşmaya açarak yürüyebilir miyiz? Yürümek iki mesafe arasında gidip gelmek değil yaratıcı bir eylemdir. Hem kendi yalnızlığımıza çekildiğimiz hem de toplum olarak bizi dönüştürecek bir ayağa kalkıştır. İki büklüm vücudun karşısında dikilmeye çalışan, attığı her adımda yeryüzünün gerçek bir parçası olduğunu fark eden Homo Viator’un eylemidir. Çünkü Yürüyen İnsan kendi üzerine çöken kaygı, haset ve korku yumaklarını çözer, varlığını yeryüzünün ebediyen yeni olan kalbine düğümler. Yürüyoruz, işte bu düğümü atmak için.

Ekoeleştiri

80.00
Ekoeleştiri – Ekoloji ve Çevre Üzerine Kültürel Tartışmalar Greg Garrard Ekoeleştiri, edebiyat çalışmaları ve çevre söylemiyle tarih, felsefe, psikoloji, sanat tarihi, siyaset bilimi gibi ilgili alanların etkileşim noktalarının izini sürüyor. Kirlilik, Pastoral, Yaban Hayat, Kıyamet, Mesken, Hayvanlar ve Dünya başlıkları altında ekoeleştirel kavramları inceleyerek bu kavramlar etrafında şekillenen “kırsal”, “toprak”, “ozon deliği” gibi farklı dönemlerde farklı toplumsal çıkarlara hizmet ettiği düşünülen mecazların nasıl üretildikleri ve nasıl dönüşüm geçirdiklerini araştırıyor. İnsanlarla çevre arasındaki ilişkiyi kültürel üretimin tüm alanlarında, Wordsworth ve D. H. Lawrence’dan Thoreau’nun Walden’ına, Heidegger ve Derrida’dan Werner Herzog’un Ayı Adam’ına kadar, nasıl hayal ettiğimizi ve betimlediğimizi inceleyen Garrard, insan/doğa ikililiğinin toplumsal çıkarımlarından ekofeminizme, küresel ısınmadan, insanın doğaya uyguladığı şiddete işaret eden Kızılderililere kadar uzanan etkileyici bir çalışma sunuyor. “Muhriplerin şiddetine ve açgözlülüğüne karşı yerli kabile halklarının galip geleceğine dair hiçbir umut olmadığını mı düşünüyorsunuz? Dünyanın öfkesini ve asla durmayacak titremesini unutuyorsunuz. Dünya bir gecede tüm ulusların zenginliğine tekrar el koyacak.”