Sepet toplamları
Ara Toplam | 6,099.00₺ |
---|---|
The Kitap Kargo Maliyeti | 105.00₺ |
Toplam | 6,204.00₺ (17.50₺ KDV dahil) |
İlginizi çekebilir…
Dünyayı Değiştiren Sıra Dışı Müslümanlar
Evrim fikrini ilk ortaya atan kişiyi bildiğinizden emin misiniz?
Dünyanın en eski üniversitesini kimin kurduğunu hiç merak ettiniz mi?
Joan of Arc dışında kadın bir komutanın varlığından haberdar mısınız?
Bu sorulara doğru cevapları verebilmek için göz alıcı illüstrasyonlarla süslenmiş bu harika kitabı bir an önce okuyup, unutulmaz Müslüman kahramanların hikâyelerini keşfetmelisiniz!
Yumuşaklığın Gücü
“Yumuşaklık bir muamma… Karşılamak ile vermekten müteşekkil bir ikili harekete eklenmiş, ölümle doğumun imzaladığı geçişlerin eşiğinde beliriyor. Kendi yoğunluk derecelerini taşıdığı, sembolik bir kuvvet olduğu ve şeyler ile varlıklar üzerinde dönüştürücü bir kabiliyeti bulunduğu için de bir güç. […] Bana içini dökenleri dinlerken, her kişisel deneyimde yumuşaklığı duydum. Onun direniş kuvvetini ve ele gelmez sihrini ‘aktarım' dediğimiz gizemde hissettim. Dünyayla ilişkisine bakınca gördüm ki yumuşaklık ilk olarak yaşamı taşıyan, kurtaran ve geliştiren bir zekâ...”
“Bir felsefe kitabının konu ettiği meselenin tavrını takındığı çok nadiren görülür: Maddeyi ele alırken töze, yüzeyi ele alırken geometriye dönüşmesi, hatta zamana seslenirken sabırsızlanması gibi. Yumuşaklığın Gücü yumuşak bir kitap olmak gibi inanılmaz bir hünere sahip. Yumuşaklık ‘hakkında’ yumuşaklığın kendisi ‘tarafından’ yazılmış bir kitap. […] Yumuşaklığın Gücü bizi eğiten, yatıştıran, rahatsız eden, ama hepsinden önce bize bir şekilde daima, her an dokunan önemli bir metindir. Bu sayede okur, kırılganlığa adanmış bu kitaptan -şüpheye yer bırakmayacak şekilde- güçlenerek çıkar.”
Catherine MALABOU
Mutluluk Paradoksu
Mutlu bir yaşam hayali, Platon’dan beri düşünürleri meşgul etmiştir ve modern zamanlarda bu konu, çağımızın en önemli konularından biri haline gelmiştir. Terapistlerin ve guruların yükselişi, mutluluk arayışının kültürümüzde ne kadar yayıldığını ortaya koymaktadır.
Mutluluk Paradoksu, bu modern saplantının nasıl geliştiğini inceliyor. Ziyad Marar, aradığımız ruh halini bulmanın nasıl son derece zor olduğunu ve mutluluğu aramaya ayrılan enerjinin büyük kısmının boşa harcandığını gösteriyor. Yazar, mutluluğun aldatıcı derecede basit bir fikir olduğunu ama her zaman anlaşılması zor olduğunu, çünkü bir paradoksa dayandığını iddia ediyor. Bu paradoks, kuralları çiğneme, macera veya kendini ifade etme arzusu ile toplumun onayını kazanma ihtiyacı arasındaki çatışma.
Psikoloji, felsefe, tarih, popüler romanlar, televizyon ve filmlerden oluşan geniş bir kaynak yelpazesinden yararlanırken özgürlük, onaylanma ya da meşruiyet gibi kavramları sorgulayan Mutluluk Paradoksu, yaşamında anlam arayan herkese daha cesur bir yol öneren bir başucu kitabı!
Reklam Teorileri 2
Reklam nasıl çalışır?
Daha da önemlisi reklamda fark nasıl yaratılır?
Bu iki soruya neredeyse yüz yıldır reklam ve ilgili dallardaki bilim insanları cevap arıyorlar. Reklam Teorileri 1 ve Reklam Teorileri 2 bu iki soruya cevap arayan, psikoloji, sosyoloji veya pazarlama gibi farklı disiplinlerden gelen öncü teori, kavramsal çerçeve ve yapıların özetini yaparak, onların kapsayıcı bir ortak sesi olan kitaplardır.
Mistik Yerler ve Çözülmemiş Gizemler
Atlantis neredeydi?
Kutsal Kâse’yi kimler aldı?
51’inci Bölge’de ne tür karanlık işler dönüyor?
Eğer siz de diğer milyonlarca insan gibi bu soruların
yanıtlarını merak ediyorsanız ya da dünyanın en gizemli
yerlerinden birine seyahat etmeyi planlıyorsanız,
Mistik Yerler ve Çözülmemiş Gizemler tam size göre!
İyi yolculuklar!
Yürümek, Adım Adım
“Kısa yürüyüşler de yaptım, uzun yürüyüşler de. Şehirden şehre de yürüdüm, köyden köye de. Gün boyunca da yürüdüm, gece boyunca da. Sevgililerimden uzaklaştığım yürüyüşler de yaptım, dostlarıma yaklaştığım yürüyüşler de. Ormanların derinlerinde, yüce dağlarda, karla kaplı engin düzlüklerde, şehirlerin yaban bölgelerinde yürüdüm.İçim sıkkınken de yürüdüm, sevinçten havalara uçarken de. Dertlerimden kaçmak için yürüdüğüm de oldu. Acı çekerken de yürüdüm, mutluyken de. Nerede olursam olayım, neden olursa olsun hep yürüdüm. Dünyanın sonuna kadar yürüdüm – gerçekten. Bütün yürüyüşlerim birbirinden farklı olsa da dönüp baktığımda hepsinin ortak bir paydada buluştuğunu görüyorum: iç sessizlik. Yürümek ve sessizlik birbirini tamamlar.”
“Üç Kutba” da (Kuzey Kutbu, Güney Kutbu ve Everest Zirvesi) yürüyerek ulaşan ilk kâşif olan Erling Kagge için yürümek onu büyüleyen sorulara açılan bir kapı, belki zaman zaman gözardı etmek istediği dertlerinden uzaklaşma fırsatı, yaratıcılığını açığa çıkarmak için fiziksel bir anahtar, hatta kendini düşüncelerin dile gelmeyen akışına bırakabilmek için kullandığı korunaklı bir alan. Niçin yürüyoruz? Hızlı mı yavaş mı yürüyoruz? Nereden nereye yürüyoruz? Belirli bir hedefimiz mi var yoksa sadece yürümek için mi yürüyoruz? Kagge bunlar gibi birçok sorunun yanıtını okurlarıyla birlikte çıktığı edebi bir yürüyüşte arıyor.
“Son derece akıcı ve güzel bir metin, tavsiyeleri kadar bilge ve rahatlatıcı… bir yandan iyi bir yürüyüş rehberiyken bir yandan da uzun uzadıya düşündüren bir yol arkadaşı…”
New York Journal of Book
Cinsellik ve Başarısız Mutlak
Slavoj Žižek, felsefi sisteminin bugüne kadarki en titiz çalışmasında, diyalektik materyalizmin yeni bir tanımını sunuyor.
Bu kitabında, Alain Badiou, Robert Brandom, Joan Copjec, Quentin Meillassoux ve Julia Kristeva gibi isimlerin eserlerini yorumlamakla sınırlı kalmıyor; popüler bilimden kuantum mekaniğine, cinsel farktan analitik felsefeye uzanan bir macera vadediyor. Žižek Möbius şeridini, çapraz-kapağı ve Klein şişesini gözümüzde canlandırarak varlık, öz ve kavramdan oluşan Hegel mantığının temel üçlüsüne hareket kazandırıyor. Yeni Hegel ve Kant okumaları ise film, politika ve kültür üzerine yorumlarla birlikte sahneleniyor.
Sherlock Holmes – Ölüm Döşeğinde
DÜNYANIN EN ÜNLÜ DEDEKTİFİ SHERLOCK HOLMES İLE EV ARKADAŞI DR. WATSON’IN MACERALARI DEVAM EDİYOR!
“Watson, bana KÖTÜ bir şeyler oldu,” dedi Holmes.
“Anlaşılan ben de YOK EDİLEMEZ değilmişim.”
Watson’ın en büyük korkusu gerçek oldu: En yakın arkadaşı Sherlock Holmes ölüyor!
Watson yardım etmek için can atıyor, ancak Holmes her zamanki gibi inatçı davranıyor ve doktora görünmeyi reddediyor. Ancak ölümcül tuzaklar, gizemli cinayet planları ve kurnaz bir kahve plantasyonu sahibiyle başa çıkmak zorunda kalan Watson, her şeyin göründüğü gibi olup olmadığını merak etmeye başlıyor...
Sherlock Holmes – Dans Eden Adamlar
Sherlock Holmes ve Dans Eden Adamlar: Çocuklar İçin Gizem Dolu Bir Macera!
“Bunlar bir tür HİYEROGLİF. Şifreyi çözebilirsek GİZEMİ de açığa kavuşturabiliriz.”
Dedektiflik dünyasının efsanevi ismi Sherlock Holmes, şimdi çocuklar için hazırlanmış yeni bir serüvenle geri dönüyor! Dans Eden Adamlar hikâyesi, 8-12 yaş arası çocukları zekâ ve cesaret dolu bir yolculuğa çıkarıyor. Holmes ve sadık dostu Dr. Watson, bu kez şifreli dans eden adam figürleriyle karşı karşıya. Çözülmeyi bekleyen bu gizemli mesajlar, bir ailenin güvenliğini tehlikeye atıyor. Holmes’un dâhice akıl yürütmeleri ve çocuklara ilham veren analitik düşünme yetenekleriyle bu sır perdesi aralanacak mı? Dâhi dedektif ve güvenilir yardımcısı, her şey daha da karmaşıklaşmadan önce dans eden adamların sırrını çözebilecek mi?
Bu kitap yalnızca bir dedektif hikâyesi değil, aynı zamanda çocuklara problem çözme, sabır ve empati gibi değerleri de aktarıyor. Tasarımı ve akıcı diliyle küçük okuyucular, macerayı bir solukta tamamlayacak! Sherlock Holmes’un unutulmaz dünyasına adım atmak ve minik dedektiflere ilham olmak için bu kitabı kaçırmayın!
Anne Ben Düştüm mü?
“Hayat çoğu zaman ‘Neden?’ sorumuza sağır, olup biteni bir mantığa oturtma çabamıza kayıtsızdır. Nedenleri görememenin yol açtığı keyfilik izlenimi, zihnimizi işlevsiz bırakıp bizi gafil avlar, güvenimizi sarsar, kaygılarımızı artırır. Oysa kurmaca, tekil bir yazarın zihinsel tasarımı olduğundan bizi düzenli, kavranabilir, rasyonel bir evrenle buluşturur. Bir romanın, bir filmin karşısında, hayatın ıskartaya çıkardığı anlama hünerimize kavuşuruz. Kurmacanın derli toplu zihni, bizimkine model olur. Öyleyse belki de kurmacalara yönelirken niyetim kafamı dağıtmak değildir de, gündelik hayatın darmadağın ettiği zihnimi toplamaktır. Neden-sonuç miyopisinden kaynaklanan yarın endişesinin pansumanıdır kurmacalar. Anlam veremediğim gündeliğin zihnimde açtığı yaralar, kurmaca karşısında tatlı tatlı kaşınarak iyileşir. Ertesi sabah yataktan kalkıp aynı keşmekeşin içine girebilecek gücü bulabiliyorsam, uzun günün sonunda beni şefkatle beklediğini bildiğim kurmacalar sayesindedir.”
Gerçek olmadıklarını, üstelik er ya da geç hikâyelerini unutacağımızı bildiğimiz halde filmlerden, romanlardan neden vazgeçemiyoruz? Karşıladıkları ihtiyaç tanımlanabilir mi? Kurmacalara neden muhtacız? Beliz Güçbilmez kurmaca-gerçek ilişkisini, ilk bakışta göze çarpan benzerlikleriyle değil de benzerliğin bağrındaki farkla düşünmeyi öneriyor. Kurmaca evreninin kişisel deneyim arşivimize ve duygusal repertuvarımıza katkısını da ürettiği hakikati de ancak o farkı koruyarak tecrübe edebileceğimizi anlatıyor. Anne Ben Düştüm mü? kurmacaların içinden hayata yönelttiği sorularla, mevcut koşullarda varoluşumuzu daha anlamlı kılmanın güvenli yollarını seriyor önümüze.
Şu Anda Burada mıyız?
…Suzan diye ne kaldıysa kendinde serbest bırakıyor, tarihin başka bir cildinde ölmüş sualtı canlıları kadim bir denizin tabanında sıkışarak taşa dönmüş, aralarından aşağı akıyor, çok yavaş ama bilmediği başka bir hızla süzülüyor, milyonlarca yıl önce birbiriyle çarpışmış plakalar okyanusların ve karaların yeni düzenini oluştururken gezegenin dış yüzünden kaçmak isteyenler için böyle çatlaklar bırakmış, o kadar dar ki bu aralıklar, üst dünyanın yavaşça öldüren yapıştırıcılarla kabuğuna eklediği parçalar sığmıyor, onlar geride kalıyor, bu basınç miktarıyla mutlu mikroorganizmalar var etrafında, belki annesi sesleniyor şu anda, Suzan yok, telefonu çalıyor, başvurunuz için çok teşekkürler, başka bir adayla devam etmeye karar verdik, Suzan uzayın diğer ucunda, geçmişi ve geleceği buluşturan bir kavuşma anında, indikçe magmayla aynı kıvama geliyor, Suzan gibi ama değil gibi, yıldızların devrini tamamlayan çemberin, derin zamanın, belki ilk kez dünyanın parçası oluyor Suzan, merkezin kendine has akıntılarına kapılıyor, o ivmeye bırakıyor kendini, dönüyor, kaldırım taşlarının yüzlerce kilometre altında dans ediyor...
Bir gece, sekiz kişi, genleşen zamanda derinlere, yabancılaşmanın ve yalnızlaşmanın çekirdeğine doğru bir yolculuk. Etrafında konuşulanlar ve konuşulmayanlarla kendi dilini yaratan bir masa. Her şey fazlasıyla gerçek, kendiliğinden gerçeküstü. Taşlar, sığırcıklar, kırılan CV’ler, içimizdeki fosiller, derimizden geçen nötrinolar, hiç geçmeyen günler; kendini dünyanın tüm haritalarında kaybolmuş hissedenlerin dünden ve yarından koparak âna sıkışan hikâyeleri... Pınar Öğünç ilk romanı Şu Anda Burada mıyız?’da bu çağın insanlarının zihninde, kalbinde, damarlarında dolaşıyor; prekarya kozmosunu kendine özgü bir bakış ve ustalıklı bir üslupla yazıyor.
1979
Sırlar ve Yalanların Karanlığında Bir Gazeteci...
Glasgow’un tozlu sokakları, basın dünyasının amansız rekabeti ve derinlerde saklanan karanlık sırlar...
Val McDermid; polisiye edebiyatının ustası, okurlarını bu kez büyüleyici bir gerilimle 1979’a götürüyor. Genç gazeteci Allie Burns, kariyerinde iz bırakacak bir hikâye peşindedir. Ama gerçeği ortaya çıkarmak, düşündüğünden çok daha tehlikeli olacaktır. Meslektaşı Danny Sullivan ile birlikte bir yolsuzluk skandalını araştıran Allie, kendini hem hayatını hem de sevdiklerini riske atacak bir komplonun ortasında bulur. Tehditler, cinayetler ve yalanlar arasında, Allie yalnızca gazeteci kimliğiyle değil, insan olarak da sınanacaktır. 1979, yalnızca bir dönemin ruhunu ve gazetecilik etiğini sorgulamakla kalmıyor, aynı zamanda cesaret, dostluk ve adalet arayışıyla okuyucuyu derinlemesine etkileyen bir hikâye sunuyor.
Gerçeği aramaya cesaretin var mı? Bu gerilim dolu roman, sizi ilk sayfadan son satıra kadar nefessiz bırakacak. Val McDermid’in 1979’u, polisiye romanların altın standartlarını yeniden tanımlıyor.
“Ustaca kurgulanmış, karanlık ve sürükleyici.”
—Washington Post
“Türünün zirvesinde olan bir yazarın, yeteneğinin doruğunda yazdığı muhteşem bir roman.”
—Peter James
Küçük Prens
KÜÇÜK PRENS, PROF. DR. ALİ ATIF BİR’İN SUNUŞU VE YAZARIN RENKLENDİRİLMİŞ ORİJİNAL ÇİZİMLERİ İLE RAFLARDA!
Bir çocuğun sorduğu basit bir “Neden?” sorusu, en karmaşık yetişkin cevaplarından daha güçlüdür. “Bir şeyi gerçekten tanımak istiyorsan, ona zaman ayırmalısın,” der tilki. Bu, her öğreticinin, hatta ana-babanın kulağına küpe olması gereken bir cümledir. Çünkü değerler, ilgi, yani zaman ayırma ve sabırla inşa edilir.
—Prof. Dr. Ali Atıf Bir
Yetişkinler rakamlara bayılırlar. Onlara yeni bir arkadaştan bahsettiğinizde size esas gerekli şeyleri hiç sormazlar: “Ses tonu nasıldı? Sevdiği oyunlar neler? Kelebek koleksiyonu var mı?” Onların soruları genelde şunlar olur: “Kaç yaşında? Kaç tane erkek kardeşi var? Kaç kilo?” Sadece bu şekilde onu tanıyabileceklerine inanırlar. Eğer yetişkinlere, “Çatısında güvercinler ve pencerelerinde sardunyalar olan pembe tuğladan muhteşem bir ev gördüm…” derseniz bu evi hayal etmekte zorlanırlar. Oysa onlara şöyle demek lazım: “Yüz bin liralık bir ev gördüm.” O zaman sevinçle, “Ne kadar da güzel!” diye haykırırlar.
Uçağı arızalanınca çöle acil iniş yapmak zorunda kalan pilot, küçük bir çocukla karşılaşır. Adı Küçük Prens olan bu çocuk, üç yanardağı ve bir çiçeğiyle birlikte yaşadığı gezegeni hakkında ilginç hikâyeler anlatır. Küçük bir çocuğun gözünden yetişkinlerin dünyasına uzanan bu yolculuğa yazarın kendi çizimleri de eşlik eder.
Dünya edebiyatı tarihinin en önemli eserlerinden olan Küçük Prens, 300 farklı dile çevrilmiş ve birçok kez de filme çekilmiştir. Antoine de Saint-Exupéry’nin bu başyapıtının, bugüne kadar tüm dünyada 150 milyondan fazla satıldığı tahmin edilmektedir. Küçük Prens sadece çocuklara nasıl büyük olunacağını öğretmez, yetişkinlere de nasıl iyi bir yetişkin olunacağını öğretir. Bu efsane kitap, Prof. Dr. Ali Atıf Bir’in sunuşu ve yazarın renklendirilmiş orijinal çizimleriyle şimdi raflarda!