İlginizi çekebilir…
Odysseia
Dünya üzerinde her toplum zaman içinde kendi tarihini, inançlarını ve değerlerini ele alan sözlü ve yazılı anlatılar yaratmıştır. Bu büyük anlatılar iyi-kötü, doğru-yanlış, cesaret-korku, sevgi-nefret, yaşam-ölüm gibi zıtlıklara dair izler barındırır ve gücünü, kalıcığını bu zıtlıklar arasındaki çekişmelerden alır. Binlerce yıldır okunan, modern edebiyatı derinden etkilemiş destanlar bunların en önemli örnekleridir. Bu dizimizde, çocuk ve gençler için uyarlanmış, çizimlerle zenginleştirilmiş destanları okurlarıyla buluşturuyoruz. Odysseia, Troya Savaşı’nın kahramanlarından Odysseus’un on yıl süren eve dönüş hikâyesidir. Odysseus, Troya düştükten sonra memleketi İthaka’ya doğru yola çıkar ama bu yolculuk başlı başına bir serüvene dönüşür. Bir deniz tanrıçası tarafından yıllarca alıkonur, efsanevi yaratıklarla mücadele eder ve nihayet evine varır. Ama bu sefer de onun yokluğunu fırsat bilip krallığını ele geçirmek isteyenlerle başa çıkmak zorunda kalır. Zekâsıyla meşhur Odysseus’un hikâyesi yaklaşık üç bin yıldır pek çok esere ilham kaynağı olmuştur.
Büyük Yönetmenlerin Gizli Hayatları
"Yumurtalardan korkuyorum…O hiçbir deliği olmayan, yuvarlak beyaz şeyler…"
Alfred Hitchcock
Sinemanın Dâhileri Hakkında Sadece Arkalarından Konuşabileceğiniz Gerçekler
Tamam, yaratıcılıkta sınır tanımayan bu şahsiyetlerin sizin bizim gibi hayatları olmasını zaten beklemiyorduk. Ama Francis Ford Coppola hangi akla hizmet 3D pornografik film çekmiş olabilir ki? Ya da Chaplin neden haftalarca banyo yapmayı reddeder? Stanley Kubrick uzaylı paranoyasını bir sigorta poliçesiyle taçlandırdı mı? Woody Allen gibi henüz beşikteyken depresyona girmek, Ingmar Bergman gibi evini iki ruhla paylaştığını düşünmek, Martin Scorsese gibi ayın on birinci günlerinde uçağa binmemek ya da Kurosawa gibi setin ortasında "tükenmişlik sendromuna" yakalanmak bu mesleğin parçası mı? Ve siz bir kitabı okurken kaç kez "Yok artık, bu kadar da değil!" diyebilirsiniz?
Büyük Yönetmenlerin Gizli Hayatları, Luis Buñuel'den Quentin Tarantino'ya, sinemanın yönünü değiştirmiş dâhilerin sıradışı hayatlarını, garip set ritüellerini, ilginç kişilik özelliklerini, tuhaf alışkanlıklarını ve patolojik zaaflarını, tüm çarpıcılığıyla -ve sansürsüz- ortaya koyuyor.
Işıklar sönsün! Film başlasın!
ROBERT SCHNAKENBERGER, aynı seriden Büyük Yazarların Gizli Hayatları da dahil çok sayıda kitabın yazarıdır. Brooklyn, New York'ta yaşar.
Çocuklar İçin Destanlar Set
Dünya üzerinde her toplum zaman içinde kendi tarihini, inançlarını ve değerlerini ele alan sözlü ve yazılı anlatılar yaratmıştır. Bu büyük anlatılar iyi-kötü, doğru-yanlış, cesaret-korku, sevgi-nefret, yaşam-ölüm gibi zıtlıklara dair izler barındırır ve gücünü, kalıcığını bu zıtlıklar arasındaki çekişmelerden alır. Binlerce yıldır okunan, modern edebiyatı derinden etkilemiş destanlar bunların en önemli örnekleridir. Bu dizimizde, çocuk ve gençler için uyarlanmış, çizimlerle zenginleştirilmiş destanları okurlarıyla buluşturuyoruz.
Aeneis
Aeneis’te Troya Savaşı’nı sağ salim atlatan Aeneas’ın yurdundan ayrılıp İtalya topraklarına yaptığı yolculuk ve oraya vardıktan sonra Latinlerle girdiği savaş anlatılır. Aeneas Harpyler, Kikloplar ve deniz canavarları gibi efsanevi yaratıklarla karşılaşır, ölüler ülkesine iner ama en büyük mücadeleyi insanlara karşı verecektir. Yunan şair Homeros’un İlyada ve Odysseia’sından bazı mitolojik öğelerin de yer aldığı bu eser aynı zamanda Roma İmparatorluğu’nun temellerinin atılışının destanıdır.
İlyada
İlyada’da Yunanistan’dan gelen Akhalarla bugünkü Çanakkale yakınlarında yaşayan Troyalılar arasındaki Troya Savaşı’nın son iki ayı anlatılır. Bir tercih yüzünden başlayan ve on yıl süren bu savaşa tanrılar da sık sık müdahale eder. Kahramanlık, cesaret, yaşamın değeri, savaşın yıkıcılığı üzerine güçlü izler barındıran bu büyük eser yaklaşık üç bin yıl öncesine ait olmasına rağmen hâlâ tüm dünyada okunmaktadır.
Odysseia
Odysseia, Troya Savaşı’nın kahramanlarından Odysseus’un on yıl süren eve dönüş hikâyesidir. Odysseus, Troya düştükten sonra memleketi İthaka’ya doğru yola çıkar ama bu yolculuk başlı başına bir serüvene dönüşür. Bir deniz tanrıçası tarafından yıllarca alıkonur, efsanevi yaratıklarla mücadele eder ve nihayet evine varır. Ama bu sefer de onun yokluğunu fırsat bilip krallığını ele geçirmek isteyenlerle başa çıkmak zorunda kalır. Zekâsıyla meşhur Odysseus’un hikâyesi yaklaşık üç bin yıldır pek çok esere ilham kaynağı olmuştur.
Kolektif Siyaset Seti (7 Kitap)
Bedreddin: Hayatı ve Düşünceleri
Murat Küçük
“Adil bir dünyanın özlemini duyuyordum. O dünyada hepimize yer olmalıydı. Oysa iktidar savaşlarıyla birbirini boğazlayan orduların ayakları altındaydı insanlık. Yoksulların çaresizliğini düşündükçe bir şeyler yapmamız gerektiğini hissediyordum.”
Söz konusu Şeyh Bedreddin olunca yanıtları belki de her daim muğlak sorularla baş başa kalırız. Bir medrese âlimiyken neden tasavvuf yolunda menzil almıştır? Fikirlerinin Anadolu ve Balkanlar’da bu kadar etkili olabilmesinin nedeni nedir? Dinlerin eşitliğine dair düşüncelerinde Hıristiyan-Helen köklerinin etkisi var mıdır? İsyancılara atfedilen özel mülkiyet karşıtı fikirlerin ilham kaynağı gerçekten Şeyh Bedreddin midir? Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’le yolları nasıl kesişmiştir? İsyanı planlamış mıdır yoksa rüzgârın yönüne doğru mu yürümüştür sadece?
Murat Küçük zihninde bu sorularla altı yüzyıl önceye gidip söyleşiye davet ediyor Bedreddin’i. Daha yakından tanımak istiyor bu akılcı fıkıh âlimi, gönül gözü açık sufi ve isyankarların yoldaşı şeyhi... Tarihin karanlıklarında kalmış olayları hayali bir Bedreddin’le aydınlatma emeliyle akıl ve kalple dolu bir yolculuğa çıkarıyor bizleri.
Okuyucuya Not: Hayali söyleşiler, dünyayı değiştiren, onu anlamamızı sağlayan önemli isimlerle tanışmak veya onları yeniden keşfetmek isteyenlere keyifli bir okuma sağlamak amacıyla hazırlandı. Bu söyleşiler hayal ürünü olsa da biyografik gerçeklere dayanıyor.
Gezi Ruhu ve Politik Teori
Murat Özbank
2013 yılının Haziran ayında, Taksim Meydanı ve Gezi Parkı'nı dolduran çok dilli, çok dinli, çok ideolijili, çok kimlikli insan çoğulluğu arasında bir "ruh" dolaştı: özgürlük ve demokrasi ruhu. Bu ruh, Türkiye'de siyasal hayatı ve siyasal tahayyülü derinden etkileyebilecek gelişmelerin ve arayışların yolunu açtı. Peki nasıl doğmuş, nasıl büyümüştü bu ruh? Dile gelecek olsa hangi kavramlarla konuşur, nasıl bir kuramsal zemine yaslanırdı?
Gezi Ruhu ve Politik Teori bu sorulara yanıt arayan, öznellikle nesnelliği, bir siyaset gözlemcisinin kavramsal bakışıyla bir katılımcının heyecan, umut ve öfkesini harmanlayan, hem politik hem de teorik bir kitap. Bir yandan 2013 Haziran’ının o ateşli günleri üzerine yeniden düşünmek için bir fırsat veriyor, bir yandan da Weber, Arendt, Schumpeter ve Habermas’ın siyasete dair teorileri ve kavramlarıyla tanıştırıyor bizi. Hem politikaya ve politik teoriye merak duyanlar için bir başlangıç sunuyor, hem de Gezi olaylarının demokratik siyasetin bugünü ve geleceği açısından anlamı üzerine düşünmek isteyenlere özgün, berrak ve samimi bir üslupla rehberlik ediyor.
Gezi Ruhu ve Politik Teori olayların gerçekliğini doğrudan sunan bir fotoğraf değil, çıplak gözle görülenlerin gerisindeki ruhu, "Gezi Ruhu"nu yansıtan bir portre çalışması. Tam da o ruhun içerdiği öznelerarası niteliğe uygun şekilde...
WEBER'DEN ARENDT'E GEZİ'DE POLİTİK GÜÇ VE ŞİDDET
ERDOĞAN'DAN SCHUMPETER'E GEZİ'DE DEMOKRASİ VE POLİTİK MEŞRUİYET
GEZİ'DEN HABERMAS'A DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI
İşgal Et-İtaatsizlik Üzerine Üç Tez
W. J. T. Mitchell, Bernard E. Harcourt, Michael Taussig
Occupy hareketinin bir başka örneği de 2013 yılında Gezi Parkı Direnişi’yle Türkiye’de yaşandı. Direnişle birlikte Türkiye’de birçok ezberin bozulduğuna şüphe yok. Peki, Tahrir Meydanı’yla Zuccotti Park’ın “işgal”inin ardından tüm dünyayı etkisi altına alan bu hareketin temeli neye dayanıyor, talebi ne?
İşgal Et, Orta Doğu’dan New York, Chicago, Londra, Berlin, Frankfurt, Quebec ve Hong Kong gibi şehirlere uzanan “kamusal alanı işgal etme” eylemlerinin dinamiklerini üç farklı açıdan ele alıyor.
Taussig’in, eylemcilerin işgal ettiği Zuccotti Park üzerine kendi gözlemlerini etnografyayla harmanlayarak yazdığı açılış makalesinin ardından Bernard E. Harcourt “sivil itaatsizlik” ile “siyasi itaatsizlik” arasındaki önemli farkı inceliyor. Occupy Wall Street eylemcilerinin “siyasi itaatsiz”ler olarak, yani siyasi söylemleri ve stratejileri reddederek yeni, radikal bir protesto biçimini nasıl hayata geçirdiklerini gözler önüne seriyor. Son olarak medya eleştirmeni ve kuramcısı W. J. T. Mitchell, Occupy imgelerinin kitle iletişim araçları ve sosyal medya aracılığıyla tüm dünyaya yayılmasını mercek altına alıp devrim anıtı olarak “boş alan”ın nasıl kullanıldığını irdeliyor.
“Belirli talepleri olmadığı için Occupy hareketinin ilkel ve dağınık olduğunu düşünüyorlar. Sanki eşitlik bir talep, üstelik bireyi de gerçekliği de yeniden tanımlayan hem ahlaki hem ekonomik bir talep değilmiş gibi.”
-Michael Taussig
“İktidarla uzlaşmayı, geleneksel siyasete uymayı, kurallara göre oynamayı en baştan reddeden Occupy yeni bir siyasi angajman, yeni bir siyaset biçimi yarattı. Geleneksel siyasetin kelime haznesine meydan okuyan, kullandığımız grameri muğlaklaştıran, siyasetin dilini bütün oyunbazlığıyla çarpıtan yeni bir angajman biçimiydi bu.”
-Bernard E. Harcourt
“Belki de ‘boş alan’ yalnızca devrimin değil... gelecek yeni bir demokrasi, yeni bir küresel düzen ihtimalinin de tek gerçek anıtıdır.”
-W. J. T. Mitchell
Marcel Duchamp ve İşin Reddi
Maurizio Lazzarato
Zamanı ve dünyayı yaşamanın bambaşka bir yolu olarak tembel eylem!
“Duchamp kapitalist toplumdaki vazife, rol ve ölçülere teslim olmayarak hem sanatsal hem de ücretli işi inatla reddetmiş, üstelik sanatın ve sanatçının tanımlarına meydan okumakla da yetinmemiştir.” Onun radikal eylemsizliği kapitalist toplumun üç sacayağına birden meydan okumasından ileri gelir: Mübadele, mülkiyet ve emek.
Maurizio Lazzarato, Marcel Duchamp’ın yerleşik iktidar ilişkilerini askıya almanın, politik kırılmayı mümkün kılan koşulları yaratmanın ve yeni bir öznelliğin inşasının başlangıç noktası olarak tanımladığı “işin reddi” ve “tembel eylem” kavramlarını, hem sosyoekonomik bir eleştiri hem de felsefi bir kategori olarak ele aldığı kitabında, henüz çözülememiş bir ihtilafa işaret ederek Duchamp üzerinden yeni bir kapı aralıyor: “Amaçlanan çalışmama özgürlüğü müdür yoksa çalışarak özgürlüğe kavuşmak mıdır?”
“İşin reddi” ve “tembel eylem” bir olanağa işaret eder ve “Olanak bir zerreciktir,” der Duchamp. Artık aynı şekilde görüp aynı şekilde duymadığımız bu olanağa erişmekse başka bir yaşam biçimine bağlıdır, “zerreciğin tembel sakinleri” gibi.
Marx Okumak
Slavoj Žižek , Frank Ruda ve Agon Hamza
Bu kitapta sunulan felsefi okuma, Marx ile Platon, Descartes ve Hegel arasında üretken olabilecek kısa devreler sunmak üzere şekilleniyor: Kapitalist mağarada Platoncu Marx, öznellik düşmanlarına öznelliği savunan Kartezyen Marx, emek temelinde özilişkisel bir olumsuzluk gören Hegelci Marx bir araya geliyor.
Günümüzün önemli Marksist düşünürlerinden Žižek, Ruda ve Hamza, cesur bir felsefi hamleyle Marx’ı yeni bir özgürleşme siyasetine zemin sunabilecek tarzda yeniden yorumluyorlar. Sonuçta, parçacık fiziğinden güncel siyasi eğilimlere uzanan bir turla kapitalizmin içinde bulunduğu krize farklı bir yaklaşım getiren muhayyel, yaratıcı ve deneysel bir okuma çıkıyor karşımıza.
“Çok yerinde bir zamanlamayla kaleme alınmış bu eserde yazarlar, alışılagelmiş şekilde Hegel eleştirisi üzerinden Marx’ı anlama yaklaşımını tersine çeviriyor, işe Marx’tan başlayıp sonra Hegel’e dönüyorlar. Önümüze yepyeni bir entelektüel ufuk açıyorlar.”
Kojin Karatani
“Marx Okumak bizi günümüzde Marx’ın kazandığı yeni önemi anlamaya çağırdığı kadar, felsefe ile Marx’ı buluşturmanın gücünü de ortaya koyuyor. Her sayfası felsefi bir Marksizmi nasıl tasavvur edilebileceğini ortaya koyan ilham verici fikirlerle dolu.”
Todd McGowan, Vermont Üniversitesi
Mümkün Ütopya: Yaşanabilir Bir Toplum İçin Stratejiler
Michael Albert
“Zihinler değişiyor. Rejimler çöküyor. Yeni yapılar doğuyor. Çalkantılı zamanlar, çalkantılı değişimler yaşanıyor. Yine de zaferin kaçınılmaz olduğunu söyleyemeyiz. Peşine düşülen hedeflere erişmek için insanlar acı ve öfkeden sıyrılıp harekete geçmeli, bölünmüşlükten beraberliğe ve mücadeleden zafere yürümeli. Anlık zaferlerin ötesinde yeni toplumsal ilişkiler biriktiren ve çeşitlendiren kazanım yörüngelerine ihtiyacımız var.”
“Yeni bir toplum yaratma yolunda aktivist bir ‘toplumsal değişim ekibi’ işe nereden başlayacağını, nihai hedefini ve başlangıç noktasından bitiş noktasına nasıl gideceğini bilmek zorundadır. Bu kitabın konusu işte tam olarak budur.”
Mümkün Ütopya yaşanılabilir bir toplum için yeni seçenekler, davranışlar ve sonuçlar doğuracak yeni uygulamalar üzerine bir çalışma. Michael Albert mevcut gerçekliğe dair kıyamet senaryolarının kurgulandığı günümüzde sabırlı, ağırbaşlı ve cüretkâr olmanın altını çizerek “İnsanların küçümsendiği bir sığınak yerine karşılıklı yardım için bir aracıya dönüşen hareketleri” nasıl yaratabileceğimize kılavuzluk edecek bir teori ortaya koyuyor. Bunu yaparken bizi bir arada tutan hükümet, ekonomi, akrabalık ve kültürün birbirleriyle, değişimle ve tarihle ilişkisini anlamaya ve bildiğimiz toplumsal hiyerarşileri yaratmadan işlevlerini nasıl yerine getirebileceklerini görmeye yardımcı oluyor.
Birbirimiz adına nasıl harekete geçebiliriz?
Harekete geçtiğimizde karşılıklı olarak nasıl fayda sağlarız?
Kendimizi nasıl örgütleriz?
Siyasal bağlantılarımız sebebiyle ne tür faydalar ve sorumluluklar ediniriz?
İnsanlar bir toplumsal harekete katıldıktan ve o hareketin tanımlanmış hedefleriyle aynı çizgiye geldikten sonra neden o hareketi terk ederler?
Mevcut kurumların kalıcılığını önden kabullenerek yalnızca kötü yanlarını iyileştirmekle mi yetineceğiz (yani reformist olacağız) yoksa mevcut kurumları ihtiyaç duyulan işlevlerini yeni yollarla karşılayan yeni kurumlarla mı değiştireceğiz (yani devrimci olacağız)?”
“Mümkün Ütopya adil bir dünya yaratabilecek dinamik bir hareket isteyen aktivistlerin yüzleştiği birçok soruyu yanıtlıyor.”
Bill Fletcher, Jr.
Rota
Politikada Yönümüzü Nasıl Bulacağız?
Bruno Latour
“Yaşayabileceğimiz bir toprağı nasıl bulacağız? […] Nereye gideceğimizi de, nasıl yaşayacağımızı da, kimlerle birlikte yaşayacağımızı da bilmiyoruz. Bir yer bulmak için ne yapmalıyız? Yönümüzü nasıl bulacağız?”
Toprak mefhumunun yapısı değişiyor, tüm aidiyetler dönüşüm sürecinde, herkes evrensel anlamda paylaşılabilir bir dünyanın, içinde yaşanabilir bir toprağın eksikliğiyle karşı karşıya ve yerküre direnmeye başladı; tarihte ilk defa insan toplumları, yer sisteminin insan eylemine verdiği tepkileri kavramak zorunda… Bruno Latour, Rota’da çizdiği bu manzaranın “belli bir tarihsel eğrinin sonu”na işaret ettiğini iddia ediyor ve bunu toplumsal sınıf mücadelesinin, bir jeo-toplumsal yer mücadelesine dönüşümü olarak yorumluyor.
Latour dünyanın karşılaştığı üç büyük sorunu bu dönüşüm temelinde değerlendirerek göç krizinin, iklim durumunun inkârının ve inanılmaz boyutlara ulaşan eşitsizliğin aslında tek bir olay olduğunu iddia ediyor. Artık Küresellik/Yerellik, Sağ/Sol, Batı hayranlığı/karşıtlığı üzerinden politika yapmanın geçersiz kaldığını, onun yerine “Modernleşmenin birbiriyle çelişkili kıldığı, aslında birbirini tamamlayan iki hareketi” gözetmemiz gerektiğini söylüyor: bir yandan toprağa bağlanmak, öte yandan dünyasallaşmak.
Dikkat Tacirleri
Geçtiğimiz yüzyılda dikkat tacirliği endüstrisi, envaiçeşit oyalama ve şaşırtma yöntemiyle, uyanık olduğumuz her dakikayı bizden çalar hale geldi ve bu amacında da başarılı oldu. Dikkat tacirlerinin bu başarısı dikkati dağınık bir topluma bağlı, zira doğamız gereği dikkatimiz dağınıkken satılmak istenen şeye kolayca rıza gösteriyoruz. Kitap okumak, bir enstrüman çalmak ya da yalnızca derin düşüncelere dalmak gibi konsantrasyon gerektiren durumlar dikkat tacirlerinin arzu ettiği durumlar değil; onlar daha çok açık hava ilanlarına bakmamızı, araya reklamların girdiği kısa televizyon programlarını izlememizi ya da “90’larda Playboy tarafından geri çevrilen ünlüler” sekmesini tıklamamızı istiyorlar.
Reklamcılığın Madison Bulvarı öncesi döneminden mobil internet sitelerinin artışına, e- postanın doğduğu günden dikkatin Google ve Facebook’un tekeline geçtiği güne, Ed Sullivan’dan Oprah Winfrey, Kim Kardashian ve Donald Trump gibi marka olmuş günümüz simalarına kadar geçen sürede “Dikkat Ticareti” dediğimiz en temel iş modeli tahtını
korumaya devam ediyor. Tim Wu, Dikkat Tacirleri kitabında, bu iş modeline karşı bağışıklık kazanabilmek adına kumandanın icadından Apple’ın reklam kovucu son sürümüne kadar türlü girişimlerde bulunulduğunu dile getiriyor, ne var ki sektör her zaman bir yolunu bulup kendine yeni kapılar açmayı başarıyor.
Bu kitap, dikkat tacirlerinin tarihini anlatırken, bir yandan da elde ettikleri zaferlerle insanların hayatını nasıl şekillendirdiğini anlamanıza yardım edecek. Dikkat tacirlerinin zihnimize girmek adına doğamızı bilişsel, toplumsal, siyasal ve daha birçok yönden kökünden değiştirdiğine tanık olacaksınız.
Edebiyat Seti 2 (5 kitap)
Dogma
Lars Iyer
Kıyametin eli kulağında. Düşünememekten muzdarip filozoflar W. ve Lars ders vermek üzere “Amerika Birleşik Çöplükleri”ne gider. Bu gezi sırasında, hayatlarındaki tıkanmayı aşmak, düşüncede bir yol bulmak için ortaya dogma dedikleri bir öğreti atar ama anlamsızlıkta daha da kaybolurlar. Varlıklarını meşrulaştıracak tek bir düşünce arayışları yine bir yere varmaz. Bu da yetmezmiş gibi W.’nin korktuğu şey başına gelir ve çalıştığı üniversiteden kovulur. Lars ise evini istila eden sıçanları besleyerek insanlığa ihanet eder. Nietzsche’yi doğrularcasına, iki adam boşluğa yeterince bakınca boşluk da onlara diker gözünü.
Lars Iyer kapitalizm, din, Dogma, kozmik tavuk, dünyanın ve felsefenin sonu gibi karman çorman meseleleri kendine has sade tarzıyla didik didik ediyor. Mizahı elden bırakmayan bir felaket kitabı bu.
“Samuel Beckett’in Vladimir ve Estragon’undan bu yana karşılaştığımız en alışılmadık ve absürd ikili W. ile Lars yeniden sahnede... Godot’yu Beklerken gibi Dogma da varoluşun ve anlamın doğası üzerine kafa patlatıyor. Lars Iyer modern hayatın kaosunu ve boşluğunu komik bir üslupla anlatıyor. Çaresizlik hiç bu kadar eğlenceli olmamıştı herhalde.”
Library Journal
Karşılaşmalar: Bir Benjamin Romanı
Jay Parini
“Hiçbir zaman tatmin edemediği Tarih Meleği tarafından öldürülmüştü hiç kuşkusuz. Onu öldüren en bariz şeyse genellikle alaycı bir şekilde tetikte bekleyip en sonunda her zaman sahnede belirerek daha önce gerçekleşmiş olan her şeyin, her çıtkırıldım adım ve irkilmenin, gözün her titreşiminin, kalpten hissedilmiş her çizginin ve rasgele her jestin yazarlığını üstelenen Zaman’dı.”
Walter Benjamin’in 1940 yılında Nazi Almanya’sının Fransa'yı işgalinin hemen ardından Paris’ten kaçışıyla başlayan Karşılaşmalar Benjamin’in tutkularıyla tuhaflıklarının peşine düşüp ölümünün matemini tutuyor.
Felsefe tartışmaları, Nazi işgali, savaş ve kaçış ekseninde ilerleyen, Bertolt Brecht, Gershom Scholem, Hannah Arendt gibi isimlerin de yer aldığı romanda, Benjamin arkadaşları ve ailesi, aşkları ve yalnızlığı, hayatı ve intiharı, gözünden sakındığı elyazması sayfalar vasıtasıyla yeniden ete kemiğe bürünürken hayat hikâyesi de yirminci yüzyılın ortasında dünyayı yakıp yıkan korkunç savaşın güçlü bir metaforuna dönüşüyor.
Kodes
Alain Guyard
Kodes’in başkarakteri Lazare Vilain, Fransız Rivierası’nın sağlam kavgacılarından, genelev fedailerinden, soyguncularından ve katillerinden, müptezellerinden ve müptelalarından oluşan ilk ve tek felsefe okulunu kurduğunu hayal eder. Onlarla her gün Kant’ı, Marx’ı, Sokrates’i, Sartre’ı, Schopenhauer’i, erdemi, cesareti, ölümü, aşkı tartışır. Onun için “hayat yeniden lezzetlenmiş, ciddiye alınmayacak bir oyun haline gelmiştir.” Ancak yanılır. Bu oyun hayatını altüst etmeye başlar ve önünü alamadığı bir karmaşanın içine sürüklenir; en kötüsü de karşı çıktığı şeyin kendisine dönüşecek olmasıdır.
Kodes Nîmes Hapishanesi’nde felsefe atölyeleri düzenlemesi için gelen teklifi hemen kabul eden bir felsefe hocasının, Lazare Vilain’in deri değiştirme hikâyesidir. Felsefeyi kodese taşımak onun için felsefeyi anayurduna geri götürmektir. Orada felsefe yalnızca “kentli entelektüelleri” ilgilendiren bir uğraş olmaktan çıkacaktır. Peki, Lazare Vilain’i harekete geçiren nedir?
“Seni canlandıran nedir, hocam? Seni, Lazare Vilain’i hayatta tutan? Bize neden bulaşıyorsun? Kimsin sen? Bunun bir eğlence olduğunu mu sanıyorsun? Hayatın bir oyun olduğunu falan… Hayır, hayat bir oyun değil… Bir savaş, bir sınıf savaşı ve benim kocam bu uğurda canını verdi (…) Sana bir şey söyleyeyim mi… Bir züppe gibi daldın bu işe; herhalde sefaletin en ön sıralarında oturmak tatlı geldi (…) Bir burjuvaya dönüşüyorsun, olan bu. Yasadışı bir burjuvasın, ama neticede bir burjuvasın.”
Spinoza Tayfası
Amsterdam, 1677 / Özgürlüğün İcadı
Maxime Rovere
Spinoza "hayatın geometrisini” nasıl resmetmiştir sorusunun peşinden giden bir roman.
Maxime Rovere’nin bütün yazınsal olanakları kullanarak günümüzde kaybolmuş bir evrenin “hakikatine” yaklaşma denemesi sayılabilecek romanı Spinoza Tayfası, modern akıl ve özgürlük mefhumlarının ortaya çıkışı kabul edilen 17. yüzyıl Avrupası’nda Benedictus Spinoza’nın evrenini şekillendiren gelişmeleri ve tartışmaları ayrıntılarıyla ele alırken, tarihin unutma eğiliminde olduğu fakat Spinoza’yı derinden etkileyen şahısların; anatomistlerin, şairlerin, aktivistlerin, Yahudi cemaatinin önde gelen isimlerinin filozofun yaşamında ve düşüncesinde oynadığı rolleri açığa çıkarıyor.
Rovere, mektuplardan elyazmalarına kapsamlı bir arşiv çalışmasının ürünü romanında Spinoza’nın gündelik yaşamının derinliklerine o denli dalıyor ki felsefi olanla olmayan arasında, biriyle ötekinin yaşamları, fikirleri arasında oluşturulmuş sınırları bulanıklaştırarak filozofun dünyasını anlamaya, hatta anlamanın ne demek olduğuna odaklanıyor.
Wittgenstein Jr.
Lars Iyer
Cambridge Üniversitesi öğrencileri tuhaf görünümlü yeni mantık hocalarının ünlü filozofa benzerliğine kayıtsız kalamazlar: Wittgenstein yeniden Cambridge’dedir. Bildiği, inandığı her şeyi alaşağı edecek gerçek düşüncenin peşinde, yaşarken rüya görmeden ve kendini kandırmadan düşünebilmek, akademinin görünmez prangalarından kurtulmak ve her şeye ulaşabildiğini sanan öğrencilerinin hiçbir şeye ulaşamadığını göstermek uğruna düşüncenin huzurunu bozan melankolik bir filozof.
Ve aşka, sekse, ilişkiye, mantığa, felsefeye, düşünceye ve ölüme dair her şeyi beraber yeniden keşfedecekleri biriyle karşı karşıya olduklarından bihaber on iki öğrenci. Hayatla yüzleşmeden önceki son dönemeçte, er ya da geç hissedecekleri daimi boşluktan nafile kaçışlarında, Wittgenstein’la birlikte saf düşünceyi bulmaya zorlayacaklar kendilerini. Yeni bir düşünce okuluna hayat veren hocalarının peşinde hakikati bulmayı, güzeli ve iyiyi yeniden hissedebilmeyi deneyecekler.
Wittgenstein Jr. soluk almadan bir çırpıda okuyabileceğiniz, içinde yaşadığımız kolektif fanteziyle sizi yüzleştirecek, özlemini duyduğumuz yeni başlangıcın sıradışı manifestosu.
“Dünyanın sonu böyle gelecek, diyor Wittgenstein. Bunun şaka olduğunu sanan bir grup geri zekâlının avam alkışları eşliğinde.”
Hints For Life – Simple Explanations of Complex Topics
“But my friends know, there are many Murat’s they deal with, such as the spouse, father, uncle, young man, manager/supervisor, industrialist, Turkish etc. Even they have differenttypes, brave, impervious to the place of attack, with sarcastic characteristics depending on the situation. Do you think you’re any different?”
In this book, the prominent businessman Murat Ulker, who has transformed Yildiz Holding into a global company with more than 65,000 employees operating in an area where morethan a four billion consumer population lives across four continents, covers everything frommanagement and leadership to corporate communication and marketing, from science and technology to nutrition and health. Murat Ulker is the Chairman of the Board of Directors of pladis and Godiva, which includes United Biscuits, Ulker, Godiva, DeMet’s Company. Youwill read his views on various fields, from individual and social matters to culture and art.
In his writings, enriched with his observations and experiences based on the books he has read or the conferences he attended, Murat Ulker not only gives clues to the principles thathave enabled him to be successful but also makes many predictions about the future. In thesetexts written during the pandemic, he also imagines how the future will be shaped whilediscussing how the pandemic will affect our daily and working lives.
We think this book, compiled from the articles that a successful businessman sharesregarding his experiences and sources on his blog, will attract readers’ attention from allwalks of life.
Neandertal – Soydaşlarımızda Hayat, Sevgi, Ölüm ve Sanat
Keşfedildikleri günden bu yana insan türünün en kötü şöhretli üyeleri sayılan Neandertaller, artık geçmişin önyargılarından arınmış, bilimsel teknolojilerin desteğiyle şekillenen yepyeni bir bakış açısıyla tekrar inceleniyor. Fakat tüm bu araştırmalara rağmen hikâyelerinin tamamını öğrenebiliyor muyuz? İngiliz araştırmacı, arkeolog ve yazar Rebecca Wragg Sykes işte bu hikâyeyi enine boyuna anlatabilmek için yola çıkıyor; Neandertallerin, üstlerindeki yırtık pırtık post parçalarıyla bizden çok çorak buzlu arazilerde yaşayan kuyruksuz maymunlara benzetildiği eski imajını rafa kaldırıyor ve türlü koşullara sahip geniş Avrasya coğrafyasında yüz binlerce yıl boyunca hayatta kalmayı başaran, büyük iklim değişikliklerine göğüs geren bu insanların, aslında her açıdan ne kadar güçlü olduğunu gözler önüne seriyor.
Neandertal: Soydaşlarımızda Hayat, Sevgi, Ölüm ve Sanat bu yakın akrabalarımızın nerede, nasıl yaşadığından neler yediğine, neler giyip nasıl süslendiğinden ölülerine nasıl davrandığına ve cinsel partnerlerini nasıl seçip bebeklerini nasıl büyüttüğüne dek çok geniş bir inceleme alnında, Neandertal kültürüne yepyeni bir pencere aralıyor. Sykes hem konunun uzmanları hem de Neandertalleri merak eden amatör okurların keyifle okuyabileceği bilgi dolu bu kitabında, öncü Paleolitik araştırmaların ve teorilerin ortaya koyduğu bulguları temel alarak Neandertaller hakkında yazılan en kapsamlı araştırmayı sunuyor.
‘‘Neandertaller hakkında yepyeni bir hikâye… İnsanlığa ilgi duyan herkes için önemli bir okuma.’’
Yuval Noah Harari, The New York Times
Postmodern Siyaset Pazarlaması
Kökleri iki yüz yıllık Osmanlı-Türk modernleşme sürecinin başlangıcına dayanan ve siyaset geleneğinde bulunan devamlılık ve kopukluk, günümüzde yeni renkler, biçimler ve tarzlarla ortaya çıkıyor. İçinde bulunduğumuz tarihsel dönemin tüm etkileri ülkemizde de kendini her alanda hissettiriyor. Postmodern siyaset ve pazarlamayı geniş bir yelpaze içinde ele alıp yorumlama ve anlamlandırma ihtiyacı duyuluyor.
Çelişkiler, iniş ve çıkışlar, zıtlıklar, akışkanlıklar, belirsizlik ve bilinmezlikler taşıyan yeni tarz siyaset pazarlamasının günümüzdeki görünümü nedir? Bugün çok daha bulanık ve puslu günlerin yaşandığı, eski gerçeklerin dağıldığı, tüm yaşananların hayal mi, gerçek mi yoksa her ikisi de mi olduğunun yanıtının verilemediği bir ortamda, bu manzaradan çıkarılabilecek siyaset ve pazarlama uygulamaları şüphesiz ki kendini gösteriyor. Postmodern perspektiften bakınca, siyaset alanının ve pazarlamanın bir arada nasıl göründüğü ve bunların ne tür bir yol haritası çıkaracağı sorularına verilecek cevaplar, siyasetçiler dahil olmak üzere tüm paydaşlar ve seçmenler için önem kazanıyor.
Önümüzdeki seçimde, hem siyaset hem de siyaset pazarlaması açısından ne gibi oluşumlar ve değişimler etki alanı yaratacak? Hangi ayaklara yaslanarak siyasal pazarlama süreci yönetilecek? Postmodern Siyaset Pazarlaması, bahsi geçen konular ve sorular özelinde eleştirel tartışmaya bir zemin hazırlayarak, okuyucuyu siyaset ve pazarlama ekseninde yeni kavrayışlar ve uygulamalarla tanıştırıyor.
Kolektif Düşünce Seti (11 kitap)
Felsefeden fiziğe, antropolojiden edebiyat incelemesine, sosyolojiden ekolojiye düşüncenin açtığı farklı patikalar arasındaki bağlantıları buluşturmayı amaçladığımız bir dizi.
Yaşam Bilgisi // Georges Canguilhem
Yakınsama: Evreni Açıklayan En Derin Fikir // Peter Watson
İnsan, Hayvan ve Ötesi: Türkiye’de Hayvan Çalışmaları // Kiraz Özdoğan, M. Fatih Tatari, Ali Bilgin
İnsan Sonrası Bilgi // Rosi Braidotti
İnsan Sonrası // Rosi Braidotti
Göçebe Özneler // Rosi Braidotti
Anlatının Gücü: Kitle Kültürü Çağında Hikâyecilik // Robert Fulford
Yol Bilenler: Kadim Bilgeliğin Modern Dünyadaki Önemi // Wade Davis
İdeoloji Olarak Biyoloji: DNA Doktrini // R. C. Lewontin
İçimizdeki Evren: Kuantumdan Kozmosa // Neil Turok
Ekoeleştiri: Ekoloji ve Çevre Üzerine Kültürel Tartışmalar // Greg Garrard
Neden Serisi: Neden Uyurum?
Sabri Ülker Vakfı Yayınları tarafından hazırlanan Neden Uyurum? - Neden Serisi, çocukları okul öncesi eğitime alıştırmak, öğrenim ve motor becerilerini geliştirmek için yayımlanmıştır. Çocukların merak ettiği birçok soruya cevap veren Neden Serisi kitapları, eğitici olmasının yanı sıra hareketli tasarımı sayesinde çocuklara kitap okuma alışkanlığı kazandırıyor.
Geç mi oldu? Kendini uykusuz mu hissediyorsun?
Uzun ve huzurlu bir gece uykusu geçirmek için neler yapılır? Uykunun evreleri nelerdir? Rüyalarımızı kaçıncı evrede görürüz? Uyurgezerlik nedir? Bütün soruların cevabını bu kitapta bulabilirsiniz.
Şaşırtıcı bilgilerle dolu bu kitabı okurken hem eğlenecek hem de bilgi dağarcığınızı geliştireceksiniz.
Harvard’ın Ötesinde
1984’te Harvard’da Neler Öğretilmez’in yayımlanmasıyla dünya, Mark H. McCormack’in iş dünyasında fark yaratacak içgörüler sunan çığır açıcı kavramı sokak zekâsıyla tanıştı.
McCormack 2003’te öldü ama fikirleri ve felsefesi yaşamaya devam ediyor. Harvard’ın Ötesinde onu tanıyan, onunla birlikte çalışan ve ondan etkilenen insanlarla yapılan röportajlara dayanan yeni bir sokak zekâsı derlemesiyle McCormack’in dehasına saygı duruşunda bulunuyor.
İş, medya ve spor dünyasındaki pek çok kişiden oluşan bir kadro bize, insanları yönetme ve onlarla ilişkiler kurma konusundaki tavsiyelerden en iyi müzakere ipuçlarına ve bir işi nasıl büyüteceğinize kadar çeşitli konularda McCormack’in nasıl fark yarattığını ve küçük fırça darbelerinin nasıl büyük değişimler yaratabileceğini gösteriyor.
Bu kitapla, bir anlaşma çıkmaza girdiğinde sinirlerinize hâkim olmanın neden faydalı olduğunu, spor dünyasının ritüellerinin ve rutinlerinin iş hayatında da nasıl işleyebileceğini ve 3x5 not kartlarının başarıya ulaşmada nasıl katkıda bulunabileceğini öğreneceksiniz.
Harvard’ın Ötesinde hem spor pazarlama endüstrisini icat eden adamın sevgi dolu bir vasiyeti hem de orijinal Harvard’da Neler Öğretilmez kitabının değerli bir ardılı olurken, kendi iş anlayışlarını ve pratiklerini geliştirmek isteyenler için de yeni nesil sokak zekâsını ortaya koyuyor.
“Tartışmasız spor pazarlamasının kralı.”
–BBC Sport
“Spor dünyasındaki en güçlü adam.”
–Sport Illustrated
Kiracı
ULUSLARARASI ÇOK SATAN YAZAR KATRINE ENGBERG’İN 25 FARKLI DİLE
ÇEVRİLEN ROMANI “KİRACI” ŞİMDİ TÜRKÇEDE
Beni kâbus fabrikasının battaniyesine sarınmış insanlar biçimlendirdi. Yokluklarıyla biçimlendirdiler beni.
Ama artık biçim veren benim. Ben, bıçakçı. Hikâyeyi ben yazıyorum. Kendi hikâyemi.
Genç bir kadının kendi dairesinde vahşice öldürüldüğü ortaya çıktığında, davaya Kopenhag polis dedektifleri
Jeppe Kørner ve Anette Werner atanır. Dedektifler, kurban Julie ile içkiye biraz fazla düşkün olan ve sanatçı arkadaşlarıyla partiler düzenleyen ev sahibesi Esther arasında bir bağlantı kurar. Esther aynı zamanda roman yazarı olmaya çalışmaktadır ve Julie, henüz bitmemiş kitabında bir cinayet kurbanı olarak ortaya çıktığında, kurgu ile gerçek hayat arasındaki bağlantı daha tehlikeli hale gelir. Ancak bu karışık senaryoda Esther’in rolü ilk göründüğü kadar net değildir. Esther suçlu mu yoksa sapkın bir intikam oyununun tuzağına düşen başka bir kurban mıdır? Dedektifler, ipleri elinde tutan acımasız kukla ustasının kimliğini keşfetmek için iki kadının geçmişini daha derinlemesine incelemek zorundadır. Şimdiye dek dünya çapında 25 farklı dilde yayımlanan ve yılın en çok ilgi gören kitapları listelerinde defalarca yer alan Kiracı okuyuculara karanlık aile sırları ve bolca sürpriz vaat ediyor.
Eğlenceli Boyama Alice
Alice Harikalar Diyarında hikâyesi hiç bu kadar eğlenceli olmamıştı!
Haydi en sevdiğin boya kalemlerini al, hayal gücü şapkanı tak. Noktaları birleştir, aradaki farkları bul, bulmacaları çöz, ilginç bilgiler öğren! Ayrıca boyanacak birçok resim de seni bekliyor. Alice’in meşhur macerasını yeniden keşfet ve eğlenceli aktivitelerin tadını çıkar.
Walter Benjamin Kitaplığı (3 Kitap)
Fotoğraf Yazıları
Walter Benjamin
“Walter Benjamin fotoğrafı hatırlatmaktan hiç vazgeçmedi. Tarih boyunca değişen, uyum sağlayan, gelişen bir şey olarak fotoğrafın izini süren güçlü bir fotoğraf eleştirmeniydi. Fotoğrafın bir tarihi, bir hayatı olduğuna inandı. [...] Benjamin’in gözlemlediği üzere fotoğraf iktidardakiler ve geleneksel sanata gereğinden fazla özlem duyanlar tarafından kötüye kullanılabilir ve kullanılmıştır da [...] Fotoğraf yozlaşabilir. İçinde bulunduğu zamandan ayrı düşebilir ya da (fotoğraftaki) özneleri genel olarak kötüye kullandığı gibi onu da kötüye kullanan baskıcı güçlerin güdümüne girebilir. Benjamin’in fotoğrafa dair ve fotoğrafın yörüngesindeki çeşitli yazılarıyla amaçladığı şey, panoramik bir bakışla okurunu bu aracın potansiyeli ve gerçekliği konusunda eğitmektir.”
Walter Benjamin’in fotoğraf yazılarından oluşan bu derleme aşina olduğumuz fotoğrafa başka bir gözle tekrar bakma, işlevini, imkânlarını yeniden düşünme olanağı sunuyor; fotoğrafın zaman içinde kazandığı ve kazandırdığı farklı anlamların izini sürüyor. Bu derlemede yer alan tüm yazılar Leslie’nin sunuşuyla açılıyor, değinilen kişi ve kavramların açıklandığı sözlüklerle sona eriyor. Kitapta ayrıca Benjamin’in atıfta bulunduğu fotoğraflardan örnekler de yer alıyor.
Karşılaşmalar: Bir Benjamin Romanı
Jay Parini
“Hiçbir zaman tatmin edemediği Tarih Meleği tarafından öldürülmüştü hiç kuşkusuz. Onu öldüren en bariz şeyse genellikle alaycı bir şekilde tetikte bekleyip en sonunda her zaman sahnede belirerek daha önce gerçekleşmiş olan her şeyin, her çıtkırıldım adım ve irkilmenin, gözün her titreşiminin, kalpten hissedilmiş her çizginin ve rasgele her jestin yazarlığını üstelenen Zaman’dı.”
Walter Benjamin’in 1940 yılında Nazi Almanya’sının Fransa'yı işgalinin hemen ardından Paris’ten kaçışıyla başlayan Karşılaşmalar Benjamin’in tutkularıyla tuhaflıklarının peşine düşüp ölümünün matemini tutuyor.
Felsefe tartışmaları, Nazi işgali, savaş ve kaçış ekseninde ilerleyen, Bertolt Brecht, Gershom Scholem, Hannah Arendt gibi isimlerin de yer aldığı romanda, Benjamin arkadaşları ve ailesi, aşkları ve yalnızlığı, hayatı ve intiharı, gözünden sakındığı elyazması sayfalar vasıtasıyla yeniden ete kemiğe bürünürken hayat hikâyesi de yirminci yüzyılın ortasında dünyayı yakıp yıkan korkunç savaşın güçlü bir metaforuna dönüşüyor.
Walter Benjamin - Gershom Scholem Mektuplaşmalar 1932-1940
Derleyen: Gershom Scholem
İki büyük savaşın damga vurduğu karanlıkta, tüm güçlüklere karşın bağlarını sürdürme çabalarından vazgeçmeyen Almanyalı iki Yahudi entelektüelin 1932’den 1940’a dek süren mektuplaşmaları, hem döneme hem de yazarlarına ilişkin çok önemli bilgiler sunuyor. 20. yüzyılın en önemli edebiyat ve sanat eleştirmeni olarak ölümünden sonra üne kavuşan Walter Benjamin ile Yahudi mistisizmi ve Kabala üstüne yapıtlarıyla tanınan Gerschom Scholem’in dostluğu, Benjamin’in 1940’ta Fransa-İspanya sınırında intiharıyla sonlanana dek gücünden hiçbir şey kaybetmeden devam etmiştir.
Bugün bildiğimiz eserlerinin ortaya çıkış ve yazılış süreçleri, dönemin entelektüel kişilikleri, edebiyat tartışmaları, Kafka, Baudleaire, Yahudilik, savaş ve ölüm mektupların satırlarında kendisini gösterirken, zor zamanlarda insan olarak var kalabilmenin ne kadar ağır bir yükü taşımak anlamına geldiği de apaçık bir biçimde ortaya çıkıyor. Tüm bu kaygının ve belirsizliğin içinde bile zihinsel üretimlerini hayatta kalma faaliyetlerinin asli öğesi olarak görmeyi sürdüren Benjamin ve Scholem tekerrür etmekte hiç kararsız olmayan tarih için de bir tinsel direniş belgesi sunuyorlar.
“Bugün yayımlanmasını sağladığımız her satır –bu satırları miras bıraktığımız gelecek ne denli belirsiz olursa olsun– bu karanlık dönemin güçlerinin karşısında kazanılmış bir zaferdir.”
Klasikler Seti 2 (8 kitap)
Ağaçlar
“Üzgün olduğumuzda ve hayata katlanamadığımızda bir ağaç şöyle konuşabilir bizimle: Sus! Bak bana! Yaşamak kolay değil, yaşamak zor değil. Bunlar çocuksu düşünceler. Bırak konuşsun içindeki Tanrı, o zaman susacaklar. Yolun seni anandan ve yurdundan uzaklaştırdığı için endişelisin. Ama attığın her adım, her yeni gün seni anana yaklaştırır. Orası ya da şurası değildir yurdun. Yurt ya içindedir ya da hiçbir yerde.
Yollara düşme özlemiyle kederlenir yüreğim, akşamları rüzgârda uğuldayan ağaçları duyduğumda. Sessizce, uzun uzun dinlerseniz, bu özlemin esası da anlamı da çıkar ortaya. Sanıldığı gibi acıdan kaçıp gitme arzusu değildir bu. Yurda, ananın belleğine, hayatın yeni kıssalarına duyulan özlemdir. Eve götürür insanı. Her yol eve götürür, her adım doğumdur, her adım ölümdür, her mezar anadır.
Böyle uğuldar ağaç, çocuksu düşüncelerimizden ürktüğümüz akşam vakitlerinde. [...] Ağaçları dinlemeyi öğrenen, ağaç olmayı arzulamaz artık. Kendisi dışında başka bir şey olmayı arzulamaz. Yurt budur. Mutluluk budur.”
Resimli Başyapıtlar: Aurélia
Gérard de Nerval
Resimleyen: Ali Çetinkaya
“Yavaş yavaş aydınlanan belirsiz bir yeraltıdır uyku, burada gölgeden ve gecenin içinden, arafı mesken tutmuş, ciddiyetle hareketsiz duran soluk siluetler çıkagelir.”
Nerval rüyaları bildiğimiz dünyayla gerçeküstü dünya arasındaki iletişimi sağlayan bir vasıta olarak görür. Yazıları onun mantık ve tutarlılıkla kuvvetli bağını sarsan hayaller ve fantezilerle doludur. Bunun en önemli örneklerinden biri olan ve en önemli eseri kabul edilen Aurélia’da düşle gerçeklik, delilikle yaratıcılık arasındaki belirsiz, gizemli çizgiyi, kendi ruhsal deneyim ve arayışlarından yola çıkarak inceliyor.
Fransız romantizminin önemli yazar ve şairlerinden, sembolizm ve gerçeküstücülük akımını olduğu kadar T. S. Eliot, Ahmet Hamdi Tanpınar, Charles Baudelaire ve Marcel Proust gibi pek çok yazarı etkilemiş Nerval eşsiz ve zarif edebi üslubuyla saflık, kaybedilmiş gençlik, kendini gerçekleştirme ve güzellik ideallerini yansıtan imgeleri Aurélia’da buluşturuyor.
Resimli Başyapıtlar: Beyaz Geceler
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Resimleyen: Nicolai Troshinsky
“Hayalperest eski hayallerinin arasında, külleri karıştırır gibi, soğumuş yüreğini yeniden ısıtacak, onu yeniden hayata döndürecek bir kıvılcım arar boş yere. Bulacağı kıvılcımla sönen o güzel hayallerinin ateşini yeniden yakacak, kanını kaynatan, mutluluk gözyaşları döktüren müthiş düşlerine tekrar kavuşacaktır.”
Sekiz yıldır yaşadığı St. Petersburg’da kimseyle yakınlaşamamış ama şehri evleriyle, yüzleriyle ezbere bilen yalnız, kederli, hayalperest bir genç adamın dört beyaz gecesinin öyküsü bu.
Hayalperestimiz sıradan gece yürüyüşlerinden birinde Nastenka'yla karşılaşır. Hayatın yabancısı bu ikili kısa sürede hikâyelerini, dertlerini, hayallerini paylaşacak kadar yakınlaşır; birlikteyken kederleri, huzursuzlukları uğramaz yanlarına; geceleri ve ruhları aydınlanır. İnsanın tek başınalığı, kalbini birine korkusuzca açabilmesinin imkânıyla bir aradadır Beyaz Geceler’de. Bu imkân bir an kadar bile olsa, “Böyle bir an ömrü boyunca yetmez mi insana?”
Dünya edebiyatının en güçlü yazarlarından Dostoyevski’nin külliyatında kendine has, ayrı bir yeri olan Beyaz Geceler’in zarif ve yalın üslubuna bu kez Nicolai Troshinsky’nin büyüleyici çizimleri eşlik ediyor.
Resimli Başyapıtlar: Dönüşüm
Franz Kafka
“Gregor Samsa bir sabah yatağında huzursuz düşlerden uyandığında kendini dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu. Kabuklu sert sırtının üzerinde yatıyor, başını birazcık yükselttiğinde, kayıp düşmek üzere olan yorganın tepesinde zar zor tutunduğu kahverengi, bombeli ve yay şeklinde şeritlerle bezeli karnını görüyordu. Gövdesine göre acınacak incelikteki pek çok bacağı gözlerinin önünde çaresizlikle titreşiyordu.”
Kafka işte bu sarsıcı, tuhaf cümlelerle başlıyor yirminci yüzyılın en etkileyici eserleri arasında yer alan Dönüşüm’e.
Keskinliği ve yalınlığıyla Kafka’nın edebi yoğunluğunu en iyi anlatan bu başyapıt, Arjantinli çizer Luis Scafati’nin hayal gücüyle birleşince, ortaya seyre doyulmaz bir edebi ziyafet çıkıyor.
“Kafka’nın sanatı okuyucuyu onu yeniden okumaya zorluyor. Eserlerinin sonları –ya da olmayan sonları– açık açık ifade edilmeyen, ama hikayenin başka bir bakış açısıyla yeniden okunmasını gerektiren açıklamalar sunuyor.”
Albert Camus
“[Kafka] ziyadesiyle bürokratikleşmiş bir toplumun şiirsellikten yoksun kumaşını romanın o muazzam şiirine; bir adamın gayet sıradan öyküsünü... bir mite, destana, daha önce görülmemiş bir güzelliğe dönüştürüyor.”
Milan Kundera
Gizemli Bir Maske
Fernando Pessoa
Geç git, kuş, geç git, bana da geçip gitmeyi öğret!
Bir bilinmezlik olmayı seçen, yazma eylemini kendine özgü bir sahne yorumuyla icra eden, Modernizmin geç keşfedilen öncülerinden Fernando Pessoa başyapıtı sayılan Huzursuzluğun Kitabı’nda şöyle yazar: “Yaratmak uğruna kendimi yok ettim; kendi içimde o kadar dışıma attım ki kendimi, kendimin dışında varlık sürüyorum artık. Farklı oyuncuların farklı oyunlar oynadığı boş bir sahneyim ben.” Bu benzersiz günlük, Bernardo Soares imzalıdır. Şiirle yaşamış, yarattığı onlarca kimlik, karakter aracılığıyla modern şiire ve yazına mührünü, hayattayken yayımladığı tek Portekizce şiir kitabı ve üç İngilizce kitabın yanında koca bir bavul elyazmasıyla bırakmıştır Pessoa.
Martín López-Vega’nın hazırladığı bu seçki, Pessoa’nın baş aktörleri olarak nitelenen, kendisinin de öyle kurguladığı Alberto Caeiro, Ricardo Reis, Álvaro de Campos’un şiirlerinden bir seçmeyi Adolfo Serra’nın illüstrasyonlarıyla bir araya getiriyor.
Bugün, yapıtıyla ördüğü bulmaca hâlâ bütünüyle gün ışığına çıkmamışken, dünyanın başka coğrafyalarında başka “yaşayan karakter”lere kendine özgü bir bilgelikle dokunarak sözünü sürdürüyor Pessoa.
Dünyada ileri gitmek için ne kadar çok şey ödünç aldım!
Ne kadar ödünç şeyi sanki benimmiş gibi kullandım!
Ben kendim de, yazık ki, bana ödünç verilen şeylerden başka bir şey değilim.
Resimli Başyapıtlar: Kara Kedi
Edgar Allan Poe
“Yazmak üzere olduğum bu çılgın, ama bir o kadar da basit hikayeye inanmanızı beklemiyorum. Kendi aklım bile, olanları apaçık gördüğü halde, onları inkar ederken, sizden bunu beklemem delilik olur. Ama deli olmadığımı biliyorum, hayal görmediğimden de eminim. Yarın öleceğim için bugün içimi dökmem gerek.”
Edgar Allan Poe’nun gizemli ve karanlık dünyasına hoş geldiniz! Dehşeti, korkuyu, düş ile gerçeklik arasındaki muğlaklığı, insanın karanlık yüzünü ve çaresizliği anlatan Poe’nun tekinsiz öykülerine, bu kez Luis Scafati’nin eşsiz çizimleri eşlik ediyor. Büyük bir özenle kullandığı siyahın hakim olduğu çizimleriyle karanlık ve hassas bir dünyanın kapılarını aralayan Scafati ile duyduğu dehşetli ürperişi okuyucusuna iletmekte benzersiz bir dile sahip Edgar Allan Poe’nun öyküleri bir araya gelerek benzersiz bir atmosfer yaratıyor.
“Edgar Allan Poe’nun öykülerini çok sevdiğim için gerilim filmleri yapmaya başladım.”
Alfred Hitchcock
“Edgar Allan Poe, ona hayat veren nefesi üflemeden önce dedektiflik hikâyeleri neredeydi?”
Arthur Conan Doyle
Palto
Nikolay Gogol
Önüne ne pahasına olursa olsun ulaşacağı bir hedef koyan insanlar gibi kendini şimdiden daha hayat dolu hissediyor, karakteri güçleniyordu. Yürüyüşünde ve hareketlerinde kararsız ve ikircikli ne varsa gitmiş, gözlerinde yeni bir ateş parlamaya başlamıştı. Hatta en cüretkâr hayallerinde bazen paltosuna sansar kürkü bir yaka diktirmeyi bile kurar olmuştu.”
“Küçük adam”ın çektiği sıkıntılar, maruz kaldığı eşitsizlik ve acılar bu uzun öykünün başkahramanı Akakiy
Akakiyeviç’in hayatı üzerinden yalın bir gerçekçilikle anlatılıyor. Böylesi bir anlatım, her ne kadar dönemin Çarlık Rusya’sında büyük tepki alsa ve Gogol, Rus insanını aşağılamakla suçlansa da, Rus edebiyatında bir çığır açıyor. Elinizde tuttuğunuz bu muhteşem eseri daha önce yayınlanmış örneklerinden farklı kılan ise otuzdan fazla kitapta imzası olan ödüllü çizer Noemí Villamuza’nın büyüleyici çizimleri.
“Hepimiz Gogol’un Palto’sundan çıktık.”
Dostoyevski
“Gogol’un Palto’da sergilediği sanat, paralel doğruların kesişmekle kalmayıp, solucan misali kıvrılabileceklerine, karmakarışık hale gelebileceklerine işaret eder.”
Vladimir Nabokov
Resimli Başyapıtlar: Satranç
Stefan Zweig
Stefan Zweig’ın intihar etmeden kısa süre önce kaleme aldığı Satranç zulüm, saplantı, aklın gücü ve bu gücün yaratacağı kötülükleri ele alan ve yayımlandığından beri bütün dünyada büyük yankı uyandırmış bir klasik. Satranç tahtasının siyahı ve beyazı gibi iki kutbun –iyiyle kötünün, kibarla kabanın, insanla makinenin, akılla deliliğin, cehaletle bilginin, açgözlülükle tamahkarlığın– arasında, kendi içimizde bitmeyen bir satranç maçına devam eden bizim hikâyemiz...
New York’tan Buenos Aires’e giden bir gemide yolcular arasında Dünya Satranç Şampiyonu Mirko Czentovic de bulunmaktadır. Kaba, vurdumduymaz, cahil, açgözlü bir insan olsa da Czentovic tam bir satranç dehasıdır. Gemidekiler kendisiyle maç yapmak isterler. Genç satranç oyuncusu bu isteklerini geri çevirmez ve üst üste galip gelir, ta ki bir maç sırasında ağırbaşlı, çekingen bir yabancı ortaya çıkıp oyuna müdahale edinceye kadar. Bu yabancı uzun zamandır satranç tahtasına elini sürmediğini söylese de verdiği taktikler sayesinde maç berabere biter.
Akif Kaynar’ın karakterlerin iç dünyasını yansıtan, öykünün önemli noktalarını canlandıran resimleri de Zweig’ın bu ölümsüz klasiğini bambaşka bir boyuta taşıyor.
Dik Temel Harflerle Artık Okuyorum (Anetil)
Okumaya İlk Adım Serisi ile çocuklarınız harflerin büyülü dünyasına adım atıyor!
Prof. Dr. Ali Atıf Bir’in titizlikle hazırladığı bu 10 kitaplık seri, okumayı yeni öğrenen 1. sınıf öğrencileri için hem eğlenceli hem öğretici bir yolculuk sunuyor.
Serinin ilk 5 kitabı, çocukların harfleri keşfederken eğlenmesini sağlayan kolay anlaşılır ve renkli hikâyeler içeriyor. Sonraki 5 kitapta ise, eğitici masallar sayesinde okuma alışkanlığını geliştirirken, hayat boyu hatırlanacak değerler kazanmalarına yardımcı oluyor.
Minik okurlar için sevgiyle hazırlanan Okumaya İlk Adım Serisi, öğrenmenin en keyifli haliyle tanışmaya davet ediyor. Harfler, kelimeler ve hikâyeler… Okumanın sihirli kapıları burada açılıyor…
Basketbol (ve Diğer Şeyler)
Basketbol (ve Diğer Şeyler) her bir bölümde farklı bir basketbol sorusuna cevap veriyor. Ve bunlar, “Larry Bird, Magic Johnson’dan daha mı iyiydi?” gibi klişe sorular değil, aksine doğru bildiklerinizi gözden geçirmenizi sağlayacak kadar kışkırtıcı ve zihin açıcı sorular:
Michael Jordan’ın hangi versiyonu en iyi Michael Jordan’dı?
Kobe Bryant kariyeri boyunca kaç yıl gerçekten ligin en iyi oyuncusuydu?
Tüm zamanların en iyi smaççısı kim?
En önemli NBA şampiyonluğu hangisidir?
Allen Iverson mı, Dwyane Wade mi basketbol tarihi için daha önemlidir?
Shea Serrano bu sorulara, kendine özgü zekâsını ve bilgeliğini kullanarak, detaylı istatistiklerle desteklediği argümanlarla cevap veriyor. Bazen doğru bilinen yanlışları, bazen de istatistiklerin gizlediği gerçekleri ortaya çıkarıyor. Ama bunu rakamların soğuk yüzüyle değil, eğlenceli, fantezi dolu varsayımsal sorular sorarak yapıyor:
Eğer 1997’deki Karl Malone ile bir ayı bir sezonluğuna yer değişselerdi, hangisi o sezon daha başarılı olurdu?
Shaq ve Hakeem o teke tek maçı yapmış olsalardı neler yaşanırdı?
İmkânınız olsaydı kimin üstünden smaç basmak isterdiniz?
Basketbolun en güzel anlarını, hikâyelerini ve efsanelerini tartışan bu kitap, basketbolun mitolojisini eğlenerek keşfetmek isteyenlerin her zaman başucunda duracak.
“Asla fark etmediğiniz sorulara yanıt veren hem eğlenceli hem de bilgilendirici bir kitap.”
–Slam Magazine
“Eğlenceli dipnotlar ve muhteşem çizimlerle dolu.”
–Buzzfeed
“Zekice yazılmış, güzelce çizilmiş. Basketbolseverler için olmazsa olmaz bir kaynak.”
–Esquire
Edebiyat Seti 1 (4 kitap)
Argonautlar
Maggie Nelson
National Book Critics Circle Eleştiri Ödülü
The Publishing Triangle Ödülü
Folio Ödülü Finalisti
Kuşağının en sivri, en cüretkâr yazarlarından biri kabul edilen Maggie Nelson’ın eleştirmenler tarafından övgüyle karşılanan son kitabı Argonautlar anneliğe, dönüşüme, müşterekliğe, ebeveynliğe, aileye, dilin ve aşkın imkânlarına felsefi bir bakış yöneltiyor, bu ifadelere ilişkin sınırlayıcı ve tutucu yaklaşımları, daha kapsayıcı tanımlara varma adına süregiden mücadeleyi ustalıkla analiz ediyor. Bunu yaparken temelde sürekli şu soruları deşiyor: Bir kabuğa, bir kimliğe ihtiyacımız var mı gerçekten? Öyle bile olsa, bir kimlikle özdeşleşmek mümkün mü? Nelson tüm bu kalıpların öznel, kendini yenileyen, yanıp sönen doğasına ışık tutmayı sürdürüyor.
Denilebilir ki bu kitap, yazarın kendi deyimiyle ve kelimelerin geniş anlamıyla “kalbin çok cinsiyetli anneleri”; savaşçı argonautlar için yazılmıştır ve bunu “şanlı beyaz erkeğin” dilini, kimliğini, tutumunu sekteye uğratarak yapar.
“Maggie Nelson kültürümüzün prefabrik düşünce ve duygu yapılarını, vahşiliği bütünüyle aşkın hizmetinde bir zekâyla anlamamızı kolaylaştırıyor. Hiçbir kutsallık güvenli değil, tutuculuğa, ucuz ironiye geçit yok bu kitapta.”
Ben Lerner
“Maggie Nelson bir kez daha büyüleyici bir iş çıkarmış. Anneliği ve queer bir aile olmayı belirli bir biçimde yaftalayan ve yanlış anlayan kültürün –radikal altkültürler de dahil– zırvalığına ustalıkla sesleniyor. Son derece kırılgan bir zekâyla Nelson incelenmedik bir bölge bırakmıyor; kendi kalbi de dahil. Kültür için hayati önem taşıdığını bildiğim gibi, benzer bir kitap olmadığını da biliyorum.”
Michelle Tea
Devrimin Kardeşleri - Feminist Spekülatif Kurgu Antolojisi
Ann VanderMeer - Jeff VanderMeer
Devrimin Kardeşleri, feminist spekülatif kurgu başlığı altında bilimkurgudan doğaüstü kurguya, fanteziden büyülü gerçekçiliğe uzanan türleri kapsayan, alanının en saygın editörleri Ann ve Jeff VanderMeer’in derlediği kapsamlı bir öykü antolojisidir. 1970’lerden günümüze feminist spekülatif kurgu alanının ses getiren öykülerini bir araya toplayan seçki, okuyucuyu hayal gücünün uçsuz bucaksız diyarlarında gezintiye çıkarıyor.
James Tiptree, Jr. erkeklerdeki cinsel arzunun kadınları öldürme arzusuna dönüştüğü bir distopya yaratırken, Ursula K. Le Guin, iz bırakmaya ihtiyaç duymayan kadınları anıyor. Susan Palwick kurt adamların istila ettiği hayal dünyamızı yerle bir ederek bir kurt kadının adımlarını takip ederken, Eleanor Arnason okurları kadınların ağzından dökülen sözcüklerin gücüyle yaratılan alemlere, Kelly Barnhill ise cinsiyet kavramının geçişken olduğu büyülü bir diyara davet ediyor. Yeni doğum yapmış bir annenin bedeniyle ve bebeğiyle kurduğu ilişki Hiromi Goto’nun karanlık anlatımıyla kalıpları yıkarak belleklerde yerini alırken, ataerkil normlarla bezeli efsaneler ve halk masalları da Nnedi Okorafor’un kaleminden nasibini alıyor.
Devrimin Kardeşleri’nde yer alan öyküler, toplumsal cinsiyetin işleyişini sorgulamakla kalmıyor, kimi zaman mizahi kimi zaman grotesk bir anlatıyla kaideleri yerle bir ediyor; gerçekliğin sınırlarında gidip gelirken nelerin mümkün olduğunu ve olabileceğini gösteriyor. Dünyayı daha iyi bir yer yapmak için. Herkes için.
Mavibent
Maggie Nelson
“Elbette, diye düşünüyorum, parıldayan körfeze efkârla bakarak.
Ezelden beri biliyordum. Dünyanın kalbi mavi.”
Bireysel ıstırabın, aşkın ve ufkun mavi sınırlarında gezinen bir içsel kâşif Maggie Nelson. Bu kitabıyla şiirsel, felsefi, cüretkâr anlatının kilometre taşlarından birini ruhumuzun mavi odalarına bırakıyor.
Mavibent Johann Wolfgang von Goethe, Yves Klein, Leonard Cohen, Joni Mitchell ve Billie Holiday gibi pek çok mavi ruha da misafir olarak melankoli, inanç, alkol, hasretlik ve arzunun arasında yol alıyor. Nelson mavi renge yaşam boyu takıntısının izinde hem bireysel hem de evrensel acıların, matemin ve hüznün haritasını çıkarıyor, orada gizli estetik güzelliğe adım adım, bent bent ulaşıyor.
“Bir renge âşık oldum işte, bahsi geçen renk mavi; büyülenmişim, önce kapılmaya sonra da kurtulmaya çalıştığım bir büyüye tutulmuşum gibi.”
Ölüler Nasıl Düşler
Lydia Millet
Kaybolup gidenlerin, insanlığın sorumsuzca katlettiği hayatların dünyasına sürükleyici bir yolculuk.
Ölüler Nasıl Düşler girişimcilik, hırs, başarı üzerine kurulu değerler sistemine çocukluğundan beri alışmış, bildiği yolda emin adımlarla ilerleyen T.’nin altüst oluş hikayesi. Hayatı trafik kazasında bir tilkinin ölümüne sebep olmasıyla kesintiye uğrayan T. tilkinin cansız bedeninde salınan kızıl kuyruğunun peşinden koşarken, sahip olduğu her şeyi sorgulamaya başlayacak ve ne yaparsa yapsın bir türlü yakalayamadığı aidiyet hissini yabanın ıssızlığında ve tekinsizliğinde bulacaktır.
“Unut binaları, abideleri. Karanlığın uysallığına, yıldızlarla gezegenler arasındaki onca ışık yılına bırak kendini. Şehirler insan eseriydi ama o şehirlerin öncesiyle sonrasındaki, üstündeki, altındaki, etrafındaki dünya, uyuyan bir devin düşüydü; oralarda uyuyup düş gören ezeli ve ebedi tanrının, onun tecellisinin düşüydü. Hayatın özünde, atomda veya enerjide evreni düşleyen şey her neyse, ondan evrimin mucizeleri fışkırıyordu...
Öyle bir canlı çeşitliliği ki istediğinde vakur istediğinde öfkeli, hareketleri hem kibar hem de dehşetengiz, adeta ilahi göklerin tecellisi... insan aklı asla tamamına vâkıf olamayacaktı, olmamalıydı da. Zaman ilerledikçe düzlüklerden dağlar yükseldi, sonsuz sevgiyle mucizeler çoğaldı. O mucizeler hayvanlardı.”
Yeme İçme Kültürü (4 Kitap)
Beslenme Hakkında Doğru Bildiğimiz Yanlışlar
Marcello Ticca
Sağlığımız için büyük önem taşıyan gıda ve beslenmeyle alakalı sayısız önyargı, klişe, yanlış inanış ve yalan mevcut. Köhnemiş yanlış bilgilerin yanı sıra özellikle günümüzde internet ve basın yoluyla hiçbir kontrole tabi tutulmadan, bilimsel kanıtlara dayanıp dayanmadığı önemsenmeden hızla dolaşıma giren haberler birçoğumuzu sağlığımızı tehlikeye sokabilecek tercihler yapmaya itiyor.
İtalya’nın önde gelen gıda ve beslenme uzmanlarından Marcello Ticca bu kitabında insanların zihninde kök salmış yanlış inanışların en yaygınlarını bilimsel zeminde inceleyip çürütürken temel besinlerimizin bileşenlerine, tavsiye edilen tüketim miktarlarına ve besinlerden en fazla faydayı sağlamak için yapılması gerekenlere dair pratik bilgi ve önerilerle bilinçli bir beslenme düzenini nasıl benimseyebileceğimizi anlatıyor.
“... beslenme konusundaki yanlış bilgilerin günümüzde de çok kolay doğduğu, kök saldığı ve yayıldığı bir gerçek. Yoksa ‘özellikle’ günümüzde mi demeliyiz? Çünkü 2000’lerde internetle beraber bazı haberlerin kurgulanıp ‘viral’ hale gelmesi, beslenme konusundaki ‘sahte haberlerin’ azalmak yerine çarpıcı şekilde çoğalmasına ve günbegün yenilerinin ortaya çıkmasına neden oldu. Tek başına bu gözlem bile durumu değerlendirmenin ve son yirmi yılda hazırlanan en geçerli derlemeleri dahi güncelleştirmenin gerekliliğini ortaya koymaya yeter.”
Bira
Rick Kempen
Biranın öyle düşünmeden kafaya dikip susuzluğunuzu gidereceğiniz bir içki olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Yapımında sadece su, tahıl, maya ve şerbetçiotu kullanılmasına rağmen sayısız türde üretilebilen bu halk içkisi insan medeniyetiyle neredeyse yaşıt, şaraptan ise bin yıl daha eski. Sanayi Devrimi’ne kadar tarihin her döneminde ve coğrafyasında kadınlar tarafından üretilen bira uzun yıllar halkların beslenme rejiminin önemli bir parçası olmuş. “Bu kitabın konusu da işte bu halk içeceği olan biradır.”
Elinizdeki kitap, otuz yılını bu içkiye adamış bir “bira militanının” biranın çevresini kuşatan alan olarak tanımladığı “Bira Diyarı”na yapacağınız yolculukta kullanışlı bir rehber niteliğinde. Bira yapımından biranın tarihteki yerine, bira türlerinden tadıma, ambalajından saklanmasına, hangi yemeklerle ne tür bira içilebileceğinden sağlıkla ilişkisine, bira ülkelerinden bira festivallerine ve dünyanın önemli tadım merkezlerine dek her şeyi bu kitapta bulabilirsiniz.
“Uygar şarapla avam bira karşılaştırmasına son vermenin zamanı geldi de geçiyor.”
“Rick Kempen birayı ilgilendiren her konunun önemli bir temsilcisi. Bol miktardaki bira bilgisini ustalıkla, hevesle ve mizahi bir dille genel okur için bir araya getiriyor.”
– Thérèse Boer
“Kalbi birayla dolu bir adam. Her ne kadar günümüzde küçük bira üreticilerinin yenilikçi biralarına övgü düzmek moda olsa da Rick iyi yapılmış geleneksel bir Pilsen’in kalitesini de sonuna kadar destekliyor.”
– Michel Ordeman
“Mizahi yanı kuvvetli bu kitap aynı zamanda bira dünyasını ciddiyetle inceliyor. Zevk alarak okudum.”
– Menno Olivier
Dolce Vegan: Kolay, Geleneksel ve Sağlıklı Vegan Tatlılar
Virginia Elena Patrone
Adil bir mutfak için “tatlı” bir başlangıç
“Bu kitaptaki tarifler size basit, sağlıklı vegan tatlıları evde üreteceğiniz malzemelerle nasıl yapacağınız konusunda yol gösterecek. Bu tariflerle madalyonun en tatlı yüzüyle işe başlayabilir ve bunu tatlı devrimi olarak adlandırabiliriz.”
Virginia Elena Patrone beden sağlığıyla toplum sağlığı arasındaki ilişkiden hareket ederek okurları hem kendi malzemelerinin üreticileri olmaya hem de “iyi tüketimin politikasına” katılmaya davet ediyor. Bunu yaparken malzemelerimizi evde nasıl üretebileceğimize, besinlerin bedenimize faydalarına, tüketiciler olarak tercihlerimizin önemine odaklanıyor.
Dolce Vegan'da yer alan yaklaşık 90 tatlı tarifi, “hayvansal ürün içermeyen sağlıklı malzemelerle ve sadece üç basit malzemeyle sonsuz sayıda lezzetler yaratabilen anneanne ve babaannelerimizin zamanından” esinleniyor.
Tütün
Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfiyle dünyanın tamamını etkisi altına alan bir bitkinin, tütünün toplumsal yaşam üzerindeki muazzam etkisinin izini sürüyor Berlinli yazar Detlef Bluhm. Edgar Allan Poe, Arthur Conan Doyle, Sigmund Freud, Walter Benjamin, Robert Musil, Albert Einstein, Jean Paul Sartre, Albert Camus, Ernesto Che Guevara gibi pek çok önemli isim ise düşünceleri, eserleri, yaşamlarıyla eşlik ediyor tütünün kültürel tarihine.
“Divana uzanmış keyif çatıyorsunuz, kendinizi düşüncelerinizin akışına bırakıyor, içmeden sarhoş oluyorsunuz; tiksinmeden, Champagne şaraplarının şurup benzeri tadını ağzınızda hissetmeden, kahvenin verdiği sinirli yorgunluğu duymadan. Beyniniz hiç bilmediğiniz beceriler geliştiriyor, kafatasınızın ağırlığını hissetmiyorsunuz artık, hafif kanatlarla hayaller diyarına uçuyorsunuz, etrafta pır pır eden hezeyanlarınızı, muhteşem bir çayırda kızböceklerini kovalayan bir çocuk gibi hayal meyal algılıyorsunuz ve kendinizi olmak istediğiniz yerde, en ideal halinizle görüyorsunuz. En güzel umutlar geçiyor yanınızdan, artık yalnızca birer hayal değil bunlar, ete kemiğe bürünmüşler ve Taglioni gibi büyük bir zarafetle süzülüyorlar. Tütün tiryakileri, siz bu duyguyu bilirsiniz!”
Balzac
Onyeka ve Güneş Akademisi
ONYEKA VE GÜNEŞ AKADEMİSİ
Saçlarım sıradan değil. Fazlasıyla güçlü… ve sandığınızdan daha tehlikeli!
Onyéka, kıvırcık saçlarını hiçbir zaman pek sevmemiştir. Ama bir gün, en yakın arkadaşı Cheyenne’i boğulmaktan kurtarmaya çalışırken saçlarının olağanüstü bir güce sahip olduğunu keşfeder! Annesinin yıllardır sakladığı gerçek artık ortaya çıkmak zorundadır: Onyeka, süper yetenekleri olan bir Solari’dir.
Annesi, Onyéka’nın yeteneklerini kontrol etmeyi öğrenmesi için onu gizemli Güneş Akademisi’ne gönderir—Nijerya’daki süper güçlü çocukların eğitim aldığı özel bir okul. Burada, kendisi gibi üstün yeteneklere sahip çocuklarla tanışır ve yeni bir dünyaya adım atar. Ancak, Onyéka’nın güçleri düşündüğünden çok daha büyük ve tehlikelidir. Üstelik, kayıp
babasının sırları ve ülkeyi tehdit eden karanlık bir tehlike, onu daha büyük bir maceraya sürükleyecektir…
Süper kahramanlarla dolu, soluksuz okuyacağınız bu büyüleyici macerada Onyéka ile birlikte kendi gücünüzü keşfetmeye hazır mısınız?
Süper Sağlıklı Çocuk El Kitabı
‘Süper Sağlıklı Çocuk El Kitabı’nın yazarı Dr. Nina Shapiro, beslenme, egzersiz, uyku, hijyen, stres, ekran başında geçirilen süre ve daha fazlası hakkında bilinmesi gerekenleri kitap severlerle buluşturdu. Harvard Tıp Okulu’ndan mezun ve uzmanlığı Pediatri olan Dr. Shapiro, sağlıklı kalmanın sırrını, “Ne, neden ve nasıl?” sorularının cevaplarını anne, babave çocuklar için kitabında cevaplıyor.
Her yaştan çocuk ve yetişkinler için erişilebilir bir sağlık kılavuzu olan “Süper Sağlıklı Çocuk El Kitabı” çocukların “Ama neden?” diyerek sorduğu tüm sağlık sorularını cevaplıyor. Hem ebeveynlerin hem çocukların anlayabileceği günlük, sade, mizah dolu ve eğlenceli bir dille uygulanabilir tavsiyelere dönüştüren Dr. Shapiro bu kitapla çocukları sağlıklı ve enerjik olmayı istemeye teşvik etmeyi amaçlıyor.
Tüm yetişkinlerin dikkatine! Çocukların sorularına kulan verin!
Her yaştaki çocuk, vücudunun nasıl çalıştığını ve yetişkinlerin sağlıklı olmak için yapılması gerekenler hakkındaki ısrarlı fikirlerinin nedenlerini bilmek ister. Yetişkinler çocuklara sürekli aşağıdaki gibi şeyler söylerler:
“Kalk artık ekranın karşısından!”
"Sebzelerini bitir!"
"Akşam yemeği yerine kurabiye yiyemezsin!"
"İlaçlarını almalısın!"
"Ellerini sabunla yıka!"
"Geç oluyor! Yatmaya hazırlan!"
Peki ama neden? Çocuklara bunların aslında bir yetişkinin huysuzlukları değil, kendi vücudunun muhteşem işleyişini bozmamak için gerekenler olduğunu anlatmalıyız.
İşte bu kitapta Süper Sağlıklı Çocuk El Kitabı Nina Shapiro okuyucularını; beslenirken, ilaç alırken, egzersiz yaparken, temizlenirken ve dinlenirken vücutta meydana gelenleri basit bir dille anlattığı inanılmaz bir yolculuğa çıkarıyor. Her bölümde çocukların bedenleri ve sağlıkları hakkında kafalarını kurcalayanları hem bilime dayalı hem de yaşlarına uygun açıklamalar ve çizimlerle anlatmaya çalışıyor. Bu yolculuğun sonunda çocuklar, sağlıklı, güçlü, temiz, dinlenmiş ve enerjik olmanın gerçekten de ne anlama geldiğini anlayarak, en sağlıklı hallerine kavuşmak için doğru kararları verebilecek hale dönüşecekler.
Vücudumuzun gerçekten de muhteşem bir çalışma sistemi var. Onun nasıl çalıştığını, etrafımızda olup bitenlerin bedenlerimizi; bedenlerimizin de dış dünyayı nasıl etkilediğini gösteren bilim de bir o kadar havalı. Haydi büyükler ve çocuklar, eğlenerek öğreneceğiz.