İlginizi çekebilir…
Beyin Fırtınası
Sinirbilimci David J. Linden öncü beyin araştırmacılarıyla muhabbet edip birlikte çakırkeyif olduktan sonra her
birine aynı soruyu sorar: “Beynin işleyişi konusunda dünyaya açıklamayı en çok istediğin fikir hangisi? ”
Verdikleri yanıtlar sonunda insan zihni ve onun olanakları hakkındaki bilgimizi genişletmeyi amaçlayan ve
popüler bilim denemelerinden oluşan bu eşsiz eser meydana gelir. Uzmanlık alanları arasında insan davranışı,
moleküler genetik, evrimsel biyoloji ve karşılaştırmalı anatomi bulunan katılımcılar, kişilikten algıya,
öğrenmeye, güzelliğe, sevgiye ve sekse kadar birçok büyüleyici konuyu ele alır.
Yaptıkları son deneylerin ayrıntılarına girmez, söyleyeceklerini terimlerle boğmazlar ve gayet net, aydınlatıcı,
çoğu zaman da hiç beklenmedik ve sezgiye aykırı yanıtlar verirler. Nihayetinde de bireysel deneyimlerin beynimizin yapısını nasıl dramatik bir şekilde değiştirebildiğini gösterirler. Profesör Linden ve arkadaşları hem bilim meraklılarının hem de profesyonellerin erişilebilir ve keyifli bulacağı
büyüleyici ve aydınlatıcı bir derleme ile insan zihninin yapısına ve sinirbilimin son teknoloji dünyasına yeni bir pencere açıyor.
Alemdağ’da Var Bir Yılan
Sait Faik Abasıyanık, Türk edebiyatının en özgün yazarlarından
biri olarak, modern öykücülüğün temel taşların dan birini oluşturur. Onun
edebiyatında, insan ruhunun derinliklerine inen bir sezgi, doğaya duyulan büyük bir
sevgi ve yalıtılmış bireyin dünyasına özgün bir şekilde ışık tutan bir ütopya bulunur.
1954 yılında yayımlanan Alemdağ’da Var Bir Yılan, Abasıyanık’ın sanat hayatında önemli bir dönemeçtir ve yazarın son öykü kitabı olarak onun edebiyat serüvenini taçlandırır.
Bu eser, yalnızca bir öykü kitabı değil; bir düşünce, bir duygu ve bir ruh hâlidir. Abasıyanık, Alemdağ’da Var Bir Yılan ile edebiyatın sadece bir sanat değil, insan ruhunu anlama ve anlamlandırma çabası olduğunu da bir kez daha gözler önüne serer. Her bir satır, okuyucuyu kendi içsel yolculuğuna davet eden bir rehber gibidir. Bu nedenle, bu kitap, sadece Sait Faik’in değil, Türk edebiyatının en değerli hazinelerinden biri olarak yerini alır.
Mahalle Kahvesi
Mahalle Kahvesi’nin öyküleri, bir kahvehanenin sade atmosferinde buluşan farklı hayatları, farklı umutları ve farklı hayal kırıklıklarını anlatır. Sait Faik, her bir karakteri öyle incelikle işler ki, onların sesi ve varlığı adeta yanı başımızda hissedilir. İnsan sevgisi, doğa hayranlığı ve yalın bir dille işlenen hikâyeleriyle yazar, okuyucusuna her seferinde yeni bir pencere açar.
Bu kitabı elinize aldığınızda, sadece öykülerin içine değil, aynı zamanda Sait Faik’in dünyasına, onun duyarlılığına ve yaşam felsefesine de yolculuk edeceksiniz. Hayatı tüm renkleriyle gören ve bunu okuyucusuna hissettirebilen bu eşsiz yazarı keşfetmek hem edebi hem de insani bir deneyim olacaktır.
Dünya Masalları
Çocuğunuzla birlikte çıkacağınız büyülü bir yolculuğa hazır mısınız? Dünyanın dört bir yanından en sevilen masalları bir araya getirdik: Kırmızı Başlıklı Kız, Uyuyan Güzel, Peter Pan, Güzel ile Çirkin, Kibritçi Kız ve daha fazlası… Bu kitap, masalların sihirli dünyasını çocuğunuzla paylaşmanız için harika bir rehber olacak. Her bir hikâye, çocuğunuzun hayal gücünü besleyecek rengârenk, özenle hazırlanmış görsellerle süslendi. Kimi zaman cesur bir kahramanın peşinden koşacak, kimi zaman hayallerin sınır tanımadığı bir dünyada uçacaksınız.
Uyku öncesi hikâyeler, aile sohbetleri ya da sadece keyifli bir mola için… Bu kitap, her anınızı daha da unutulmaz kılacak. Dünya masallarını birlikte keşfederken, küçük kalplerin sevgi ve iyilikle dolduğunu görmek size bambaşka bir mutluluk verecek.
Bir Rus Piyanistin Otoportresi
Yüzyıllardır sanatçılara, bilim insanlarına ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında birçok ülkeden sürgünlere yuva olan Viyana bu karışımın yarattığı havayla entelektüel dünyada son derece ihtişamlı bir yere sahip. Geçmişin kayıp ruhları şehrin kafelerinde çağdaş eşlikçilerine unutulmaya yüz tutan hayatlarını anlatıyor, yaşamlarının son demlerinde anılarını kayıt altına alıyor. İşte bu kafelerden birinde isimsiz bir anlatıcı, eski roman karakterlerinden biri gibi duran bir Rus piyanistle tanışıyor. Dünyaca ünlü piyanist Suvorin kitabın anlatıcısına savaşın dehşetini, nefes almakta güçlük çektiği diktatörlük rejimini, öğretmenlik yaptığı yılları, her sahne performansında neler hissettiğini ve büyük aşkı eşini aklına geldiği şekliyle sansürsüzce anlatıyor. Beat Kuşağının önemli temsilcilerinden Wolf Wondratschek, Bir Rus Piyanistin Otoportresi’nde bazı insanların güzellik, müzik ve tutkunun peşinde koşarken nelerden vazgeçtikleri, yaptıkları bu fedakârlıklara değip değmediği gibi ebedi soruları tartışıyor. Yazarın diliyse sanki kurmaca metinlerin temel standartlarına göre yazılmış bir metin değil de müzikal bir eser gibi duyuluyor.
Bir Rus Piyanistin Otoportresi egosuz, kurnaz, derin, komik, otantik ve son derece gizemli; hem de tüm bunları hiç zorlanmadan yapıyor. Muazzam bir alçakgönüllülük romanı kuşatıyor. Bağıran bir dünyada, usulca ve yavaşça çalınan bir şarkı.
Ethan Hawke, The New York Times Book Review
Wondratschek’in katmanlı anlatısı dil, sanat, politika ve tarih üzerine düşünüyor ve romanda çok fazla olay yaşanmasa da okuruna kafa yoracağı çok konu veriyor. Thomas Mann ve Elias Canetti’ye ilgi duyan okurlar bu kitabı zevkle okuyacaklar.
Kirkus
Histeri
“Histeri ile ilgili her deneme, onun meşhur özelliklerini anmak zorunda. Histeri dendiğinde, bedenlerinin cinsel
istekleri altında bunalmış, cinsel düşüncelerini bastıran, konversiyonlarına kayıtsız, ötekiyle had safhada
özdeşleşen, kendini teatral tarzda ifade eden, kendini varoluşuna adayacağı yerde onu gündüz düşlerinde hayal
eden, çocuksu bir masumiyeti erişkin dünyeviliğine yeğleyen insanlar akla gelir. Telkinden mustariptirler; ya
ötekinden kolayca etkilenir, ya da düşüncelerini kendilerine refakat eden diğer histeriklere aktarırlar. Her ne
kadar karakter bozuklukları âleminde ikamet eden başkaları da yukarıdaki özelliklerden bir veya birkaçını
paylaşsa da bunların tümü yalnızca histerikte tek ve dinamik bir biçim altında bir araya gelir.
Kendime biçtiğim vazife, bütün bu özellikleri histerik biçimin kalıbına dökecek bir teori temin etmek.”
Sigmund Freud’dan hareket eden, Melanie Klein ve Donald Winnicott ekollerine uğrayan, Fransız psikanalitik
düşüncesinden Jacques Lacan’ı da ihmal etmeyen bu eserinde Bollas, histeri hususunda uzun süredir var olan
fikirlere yeni bakış açıları getirerek psikanaliz ve psikoterapiyle ilgilenen öğrenciler ve profesyonellerin yanı
sıra Batı kültüründe kişiliğin oluşumuyla ilgilenen sıradan okurlar için de aydınlatıcı bir metin sunuyor.
Lüzumsuz Adam
Lüzumsuz Adam, yalnızca bir hikâye kitabı değil, aynı zamanda insan ruhunun bir portresidir. Sait Faik’in kalemiyle sıradanın içinde saklı olan büyüyü keşfetmeye davet eden bu eser, okuyucuyu hem bir içsel yolculuğa çıkarır hem de hayatı daha farklı, daha duyarlı bir şekilde görmeye teşvik eder.
Bu kitabı okurken, Sait Faik’in “Yazmasaydım çıldırırdım” dediği bir dünyaya konuk olacaksınız. Onun anlattığı karakterlerin yaşantılarına, sevinçlerine, hüzünlerine ve yalnızlıklarına tanık olurken, aslında hepimizin birer “lüzumsuz adam” olabileceğimizi fark edeceksiniz. Bu farkındalık hem insan olmanın hem de edebiyatın bir mucizesidir.
Çoluk Çocuk
"Bir başyapıt, daha önce hiç açılmamış bir hazine sandığının içini görmek için ayrıcalıklı bir davet." Johnny Deep
COLTRANE’in öldüğü yazdı, aşkın ve isyanların yazıydı ve Brooklyn’de tesadüfi bir karşılaşmanın iki genç insanı sanat, bağlılık ve başlangıçlarla dolu bir hayat yolculuğuna çıkarttığı yazdı.
Pek çok eleştirmen tarafından 2010’un en iyi kitapları arasında olarak gösterilen ve son olarak prestijli National Book Awards’u kazanan ÇOLUK ÇOCUK, bir aşk hikâyesi olarak başlayıp bir ağıt olarak sona eriyor.
Altmışların sonu, yetmişlerin başındaki New York’a, onun zengin ve fakir insanlarına, sanatçılarına ve serserilerine bir selam çakıyor. Yolun başında birbirlerine göz kulak olmaya söz vermiş iki genç sanatçı, Patti Smith ve Robert Mapplethorpe’un yu¨kselişini ve şöhret kapısını aralayışlarını nefes kesici bir içtenlik ve saflıkta anlatan bu kitap, gerçek bir masal.
"...Robert hakkında, bizim hakkımızda yazabileceğim daha pek çok hikâye var. Ancak anlattığım hikâye bu. Anlatmamı istediği hikâye bu. Sözümü tuttum. Dünyanın kara ormanına dalan Hansel ile Gretel gibiydik. Asla hayal bile edemeyeceğimiz cazibelerin, cadıların ve iblislerin yanı sıra ancak bir kısmını hayal ettiğimiz ihtişamlarla karşılaştık. Bu iki genç adına hiç kimse ne konuşabilir, ne de birlikte geçirdikleri günler ve geceler hakkında doğruyu söyleyebilir. Bunu sadece Robert ile ben anlatabiliriz. Onun deyişiyle, bu bizim hikâyemiz. Ve o gittiği için, bunu size anlatma görevini bana bıraktı. "
SEMAVER
1940 yılında yayımlanan Semaver, Sait Faik’in ilk hikâye kitabı olmasına rağmen, derin gözlem yeteneği ve kendine has anlatım tarzıyla, yalnızca döneminin değil, Türk hikâyeciliğinin de temel taşlarından biri olmayı başarmıştır. Kitap, sıradan insanların yaşam mücadelelerini, sevinçlerini, kederlerini ve hayallerini sade ama sarsıcı bir dille ele alır. Yazar, hikâyelerinde süslü anlatımlardan uzak durarak, yalın ve samimi bir üslupla okuru kendi dünyasının bir parçası haline getirir.
Semaver, küçük mutlulukların, naif hayallerin ve insan olmanın doğallığını merkeze alır. Fabrikada çalışan bir genç, bir deniz kenarı balıkçısı, mahalledeki yaşlı bir kadın ya da işsiz bir adam... Sait Faik’in kaleminde hepsi ölümsüzleşir ve bizi yaşamın basitliğinde saklı olan güzelliklerle yüzleştirir.