İlkbahar ve Yaz – Dünyamı Keşfediyorum

290.00
Yaşasın! Bahar geldi! Güneş tatlı tatlı parlıyor, yapraklar yeşeriyor. Bir kuş şarkı söylüyor ve ben çiçek topluyorum. Şimdi ilkbahar bitti, yaz geldi! Güneş parlak ve sıcak, biz de plajdayız. Kumda ve suda oynuyorum, küçük deniz kabukları topluyorum. Akşam olunca da ayıcığıma sarılıp mışıl mışıl uyuyorum. Minik okuru ilkbahar ve yaz mevsimlerinin güzellikleriyle tanıştıran, kolay anlaşılır ve ilgi çekici resimlerle dolu, neşeli bir kitap. 12 ay ve üzeri minikleri, onları çevreleyen dünya ile buluşturuyor. Seri Hakkında: Ne Yapar? serisiyle ülkemizde geniş bir çocuk okur kitlesi edinen Liesbet Slegers'ın, miniklerin ilk kitaplığı için hazırladığı Dünyamı Keşfediyorum serisi pek çok dile çevrildi ve yayımlandığı ülkelerde kategorisinin çoksatanları arasına girdi. Miniklerin günlük hayatı aileleriyle birlikte öğrenmelerini, bedenlerini tanımalarını, yemek, uyku ve oyun rutinlerini anlamalarını, mevsimleri ve taşıtları keşfetmelerini hedefliyor. Kolay anlaşılır metinleri, Slegers’ın imzası haline gelmiş sevimli çizimleri ve kalın karton sayfalı güzel tasarımıyla, kitapları bebeklikten sevdiren o ilk kitap olmaya aday.

Sonbahar ve Kış – Dünyamı Keşfediyorum

290.00
Yaşasın! Sonbahar geldi! Hava serinledi, yapraklar dökülüyor, yağmur damlaları tıp tıp düşüyor. Dışarı çıkmaya hazırım. Şimdi sonbahar bitti, kış geldi! Bir sürü kalın kıyafet giydim, artık çıkıp karda oynayabilirim. Minik okuru sonbahar ve kış mevsimlerinin güzellikleriyle tanıştıran, kolay anlaşılır ve ilgi çekici resimlerle dolu, neşeli bir kitap. 12 ay ve üzeri minikleri, onları çevreleyen dünya ile buluşturuyor. Seri Hakkında: Ne Yapar? serisiyle ülkemizde geniş bir çocuk okur kitlesi edinen Liesbet Slegers'ın, miniklerin ilk kitaplığı için hazırladığı Dünyamı Keşfediyorum serisi pek çok dile çevrildi ve yayımlandığı ülkelerde kategorisinin çoksatanları arasına girdi. Miniklerin günlük hayatı aileleriyle birlikte öğrenmelerini, bedenlerini tanımalarını, yemek, uyku ve oyun rutinlerini anlamalarını, mevsimleri ve taşıtları keşfetmelerini hedefliyor. Kolay anlaşılır metinleri, Slegers’ın imzası haline gelmiş sevimli çizimleri ve kalın karton sayfalı güzel tasarımıyla, kitapları bebeklikten sevdiren o ilk kitap olmaya aday.

Hapishanede Felsefe

279.00
Hiçbir şeyden utanmasaydın yine de iyi biri olabilir miydin? Dün olduğunla aynı kişi misin? Düşünmek işe yarar mı? Zihninin dışında bir dünya var mı? Umut (aslında) bir
hapishane mi? Bir insan bağışlanmayı nasıl hak eder?

Andy West parmaklıkların gölgesinde büyüdü: Babası, dayısı ve ağabeyi hapis yatmıştı. Felsefe okuyup kendi yolunu çizse de miras aldığı suçluluk duygusu ve şansının her an terse dönebileceği korkusu ona musallat olmaya devam etti.

Biraz da bu en büyük korkusuyla yüzleşmek için, kendine cezaevinde felsefe öğretmek gibi sıradışı bir uğraş seçen West, Hapishanede Felsefe’de bu yolculuğun güncesini tutuyor. Temel özgürlüklerden mahrum, yaşamlarını küçük seçim menü ile idame ettiren öğrencilerine sorular sorup onlarla zaman, hakikat, kimlik ve umut gibi varoluşsal kavramları tartışıyor: 
Hiçbir şeyden utanmasaydın yine de iyi biri olabilir miydin? Dün olduğunla aynı kişi misin? Düşünmek işe yarar mı? Zihninin dışında bir dünya var mı? Umut (aslında) bir
hapishane mi? Bir insan bağışlanmayı nasıl hak eder? 
Felsefenin kilometre taşı olmuş yaman ikilemleri, kimi anlatmaya, kimi dinlemeye, kimi küfretmeye meyilli bir grup suçluyla birlikte masaya yatıran West, ortamın doğası gereği oluşan mizahı da süzmeden paylaşıyor bizle. O ve öğrencileri geçmişlerinin perdesini cesurca aralarken siz de ister istemez hayatınız üzerine düşünürken buluyorsunuz kendinizi. Hapishanede Felsefe samimi, incelikli, komik, ilham verici bir hayat sorgulaması.

“Hem kalbi hem zihni açıyor.”
CIARAN THAPAR

Mağara Adamının, Kraliçenin ve Aradaki Her Şeyin Yaşamında Bir Gün

351.00
Güreşmeyi seven bir YUNAN FİLOZOFUN, İPEK YOLU’ndaki bir DEVENİN ve UZAYA giden İLK KADININ ortak noktası nedir? Her biri BİR GÜNÜNÜN nasıl geçtiğini bu kitaba anlattı. Kakanın, Pandanın ve Senin Yaşamında Bir Gün'ün arkasındaki muhteşem beyinler bu kez bizleri dünya tarihinde kahkaha ve hayret garantili bir yolculuğa çıkarıyor. Zamanda yolculuğa hazır mısın? Kayalara mamut resimleri çizen bir mağara insanı, kolezyumda dövüşen bir gladyatör, anne sözü dinlemeyen Vikingli bir genç ve uzaya giden ilk kadın… hepsi bir günlerinin nasıl geçtiğini bu kitapta anlattı. Sadece onlar mı! Antik Mısır’da tanrı yerine konulan bir kediden, 1500 yıl öncenin İstanbul’unda hipodromda koşturan bir yarış atına; Ayasofya’nın kubbesini süsleyecek bir yaprak altın varaktan, sonradan Mona Lisa’ya dönüşecek bir ahşap parçasına; Çin Seddi’nden, Shakespeare’in alkışlarla çınlattığı Globe tiyatrosuna; felsefecisinden marangozuna onlarca insan, hayvan, yapı ve eşya dile gelip tarihte iz bırakmalarını sağlayan bir günlerini bizimle paylaşıyor. Çizgi roman çizgi bilim ile birleşiyor, tarih hiç olmadığı kadar eğlenceli hale geliyor. O kadar eğlenceli ki, dünya tarihi hakkında bunca şeyi ne ara öğrendiğini anlayamayacaksın.

İyileşme: Kayıp Nekahet Sanatı

220.00
Hastalık söz konusu olduğunda, bazen son yalnızca başlangıçtır. İyileşme ve nekahet sözcükleri yaşamımızın çeperinde yer alır, ta ki biz onlarla gerçek anlamda yüzleşmek zorunda kalana kadar. İyileşme yolculuğuna çıktığımızda sağlığa ve mutluluğa dönüş yolunun çoğu zaman düşündüğümüzden daha uzun ve dolambaçlı olduğunu fark ederiz.  Aile hekimi ve yazar Gavin Francis, İyileşme’de nasıl –ve neden– iyileştiğimizi incelerken, bu sürecin pek çok farklı biçimi olabileceğini ve modern yaşamda iyileşmeye çoğunlukla yeterince yer ve zaman ayırmadığımızı ortaya koyuyor.  Tıbba “bilim ile nezaketin ittifakı” olarak bakan Francis, İyileşme’de günbegün yaşanan iyileşme mucizesinin umut ve dönüşüm öyküsünü gözler önüne seriyor.  “İster hasta olsun ister hekim, bu kısa ama derinlikli kitabı okumaktan fayda görmeyecek birini düşünemiyorum.” –Henry Marsh  “Bilge, nazik ve usulcacık umut fısıldayan bir kitap.” –Rachel Clarke

Sabırsız Tavuk

205.00
CALDECOTT ONUR ÖDÜLÜ  Küçük kırmızı tavuk için uyku, babası için ise ona masal okuma vakti.  Ama baba horoz ne zaman masal okumaya başlasa küçük kırmızı tavuk masalın içine dalıyor, kahramanları tehlikeden kurtarıp masalın sonunu getiriveriyor! Önce Hansel ile Gretel, sonra Kırmızı Başlıklı Kız... Sabırsız küçük tavuğun elinden hiçbir masal kurtulamıyor!  Anlatacak masalı kalmayınca, baba horoz küçük tavuğa, “O zaman sen bir masal anlat!” diyor.  Ama bu kez baba horozun bir sürprizi var!  David Ezra Stein’a prestijli Caldecott Onur Ödülü’nü kazandıran, şahane bir uyku vakti hikâyesi. “Hem çocuğu hem de ebeveyni eğlendiren o ender kitaplardan biri.” -School Library Journal CYBILS ÖDÜLÜ  ALA YILIN ÇOCUK KİTAPLARI SEÇKİSİNDE NEW YORK TIMES ÇOK SATANI  OPRAH ÇOCUK KİTAPLARI SEÇKİSİNDE

Bir Rus Piyanistin Otoportresi

140.00
Yüzyıllardır sanatçılara, bilim insanlarına ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında birçok ülkeden sürgünlere yuva olan Viyana bu karışımın yarattığı havayla entelektüel dünyada son derece ihtişamlı bir yere sahip. Geçmişin kayıp ruhları şehrin kafelerinde çağdaş eşlikçilerine unutulmaya yüz tutan hayatlarını anlatıyor, yaşamlarının son demlerinde anılarını kayıt altına alıyor. İşte bu kafelerden birinde isimsiz bir anlatıcı, eski roman karakterlerinden biri gibi duran bir Rus piyanistle tanışıyor. Dünyaca ünlü piyanist Suvorin kitabın anlatıcısına savaşın dehşetini, nefes almakta güçlük çektiği diktatörlük rejimini, öğretmenlik yaptığı yılları, her sahne performansında neler hissettiğini ve büyük aşkı eşini aklına geldiği şekliyle sansürsüzce anlatıyor. Beat Kuşağının önemli temsilcilerinden Wolf Wondratschek, Bir Rus Piyanistin Otoportresi’nde bazı insanların güzellik, müzik ve tutkunun peşinde koşarken nelerden vazgeçtikleri, yaptıkları bu fedakârlıklara değip değmediği gibi ebedi soruları tartışıyor. Yazarın diliyse sanki kurmaca metinlerin temel standartlarına göre yazılmış bir metin değil de müzikal bir eser gibi duyuluyor. Bir Rus Piyanistin Otoportresi egosuz, kurnaz, derin, komik, otantik ve son derece gizemli; hem de tüm bunları hiç zorlanmadan yapıyor. Muazzam bir alçakgönüllülük romanı kuşatıyor. Bağıran bir dünyada, usulca ve yavaşça çalınan bir şarkı. Ethan Hawke, The New York Times Book Review Wondratschek’in katmanlı anlatısı dil, sanat, politika ve tarih üzerine düşünüyor ve romanda çok fazla olay yaşanmasa da okuruna kafa yoracağı çok konu veriyor. Thomas Mann ve Elias Canetti’ye ilgi duyan okurlar bu kitabı zevkle okuyacaklar. Kirkus

İki Hitler Bir Marilyn

253.00
Adam Andrusier’in kendi büyüme hikâyesi İki Hitler Bir Marilyn, Yahudi aile tuhaflıkları ve özgürlük arayışı üzerine, bol dikenli bir komedi. “Banliyölerde büyümek, takıntılar ve daha pek çok şey üzerine çarpıcı, matrak bir anı-roman.” –Zadie Smith “Fi tarihinden beri okuduğum en tuhaf kitap. Andrusier’in taze bir üslubu var ve daha da önemlisi, delicesine komik.” –Gary Shteyngart “Zeki, komik, şaşırtıcı, dokunaklı; harika bir yoldaş.” –Jonathan Safran Foer
 “Zahmetsizce komik ve insancıl.” –Daily Mail “Bazen çok komik, bazense kalp kırıcı. Andrusier’ın anıları, takıntılara dair büyüleyici bir bakış açısı sunuyor.” –John Boyne

Histeri

300.00
“Histeri ile ilgili her deneme, onun meşhur özelliklerini anmak zorunda. Histeri dendiğinde, bedenlerinin cinsel istekleri altında bunalmış, cinsel düşüncelerini bastıran, konversiyonlarına kayıtsız, ötekiyle had safhada özdeşleşen, kendini teatral tarzda ifade eden, kendini varoluşuna adayacağı yerde onu gündüz düşlerinde hayal eden, çocuksu bir masumiyeti erişkin dünyeviliğine yeğleyen insanlar akla gelir. Telkinden mustariptirler; ya ötekinden kolayca etkilenir, ya da düşüncelerini kendilerine refakat eden diğer histeriklere aktarırlar. Her ne kadar karakter bozuklukları âleminde ikamet eden başkaları da yukarıdaki özelliklerden bir veya birkaçını paylaşsa da bunların tümü yalnızca histerikte tek ve dinamik bir biçim altında bir araya gelir. Kendime biçtiğim vazife, bütün bu özellikleri histerik biçimin kalıbına dökecek bir teori temin etmek.” Sigmund Freud’dan hareket eden, Melanie Klein ve Donald Winnicott ekollerine uğrayan, Fransız psikanalitik düşüncesinden Jacques Lacan’ı da ihmal etmeyen bu eserinde Bollas, histeri hususunda uzun süredir var olan fikirlere yeni bakış açıları getirerek psikanaliz ve psikoterapiyle ilgilenen öğrenciler ve profesyonellerin yanı sıra Batı kültüründe kişiliğin oluşumuyla ilgilenen sıradan okurlar için de aydınlatıcı bir metin sunuyor.

Beş Dakika Daha

205.00
“Tuhaf şey şu zaman. Sürekli babamın dilinde. Ama ben babamdan daha iyi anlıyorum zamanı.”
 Ödüllü yazar ve çizer Marta Altés’ten, baba çocuk ilişkisi ve çocukların zamanı nasıl algıladığı üzerine neşeli ve haşarı bir hikâye.
 “Muzip ve sevgi dolu.” Guardian
 “Zamanın minikler ve büyükler için farklı aktığını gösteren bu özgün ve şirin hikâyede herkes kendinden bir şeyler bulacak.” BookTrust
 “Zaman gibi anlaşılması güç olabilecek bir kavramı, aile yaşamından gündelik haller üstünden tanıtıyor.” Evening Standard
 Kitapları pek çok dile çevrilen yazar ve çizer Marta Altés, CILIP Kate Greenaway Madalyası ve Waterstones Ödülü’ne aday gösterildi; Nottingham Çocuk Kitapları ve Read It Again Ödüllerine layık görüldü.

Yeni Bir Bakışla Felsefe Seti (7 kitap)

1,000.00
“Yeni Bir Bakışla” dizisi sanatın işlevi ve görevi, temsilin doğası gibi konular üzerine güncel tartışmaları çağdaş düşünürlerin eserleri ve fikirleri etrafında ele alıyor. Yeni Bir Bakışla: Adorno // Geoff Boucher Yeni Bir Bakışla: Baudrillard // Kim Toffoletti Yeni Bir Bakışla: Deleuze // Damian Sutton, David Martin-Jones Yeni Bir Bakışla: Derrida // K. Malcom Richards Yeni Bir Bakışla: Heidegger // Barbara Bolt Yeni Bir Toplum Felsefesi // Manuel De Landa Yeni Gerçekçilik Manifestosu // Maurizio Ferraris

Kolektif Yaşam Seti (12 Kitap)

2,300.00
Bu dizide rutinlerimizi, duygularımızı, dillerimizi, arayışlarımızı, doğa, çevre ve kendimizle ilişki kurma yolarımızı, kendimizi ifade etme, yaratma, gündelik yaşamı sürdürme araçlarımızı konu alan kitaplara yer veriliyor. Anekdotlar // Mustafa Alp Dağıstanlı Yürümenin Felsefesi // Frédéric Gros Doğanın Gizli Ağı // Peter Wohlleben Günlük Ritüeller // Mason Currey Günlük Ritüeller 2 // Mason Currey Duygular Sözlüğü // Tiffany Watt Smith Schadenfreude // Tiffany Watt Smith Patikalar Üzerine // Robert Moor Aptallarla Ne Yapmalı? // Maxime Rovere Berlin’in İlk Günleri // Ulrich Gutmair Zamanın Melodisi // Pierre Cassou-Noguès

Kolektif Tarih Seti (6 Kitap)

1,300.00
Bu dizide, farklı odak noktalarına sahip olmakla birlikte kendini egemen anlatının dışında kuran kültürel, siyasal ya da toplumsal tarih çalışmalarını bir araya getirmek amaçlanıyor. Dava: Sokrates’ten O. J. Simpson’a Yargılamanın Tarihi // Sadakat Kadri Hava Nasıl Tarih Yazar: Antikçağdan Günümüze İklim Değişiklikleri ve Felaketler // Ronald D. Gerste Yedi Ucuz Şey Üzerinden Dünya Tarihi // Raj Patel - Jason W. Moore Sessizliğin Tarihi: Rönesanstan Günümüze // Alain Corbin Tarihin İnsanları: Kişilikler ve Tarihn Seyri i// Margaret MacMillan Modern Avrupa Halkları Tarihi // William A. Pelz

Hayvanlar Üzerine (3 Kitap)

500.00
Hayvan Olmak: Bir İnsanın Hayvana Dönüşmesinin İzini Sürmek Charles Foster Bu değerli gezegeni herkes ve her şey gibi paylaşan insanlara, canlı olmaya dair samimi ve radikal bir bakış açısı sunan Hayvan Olmak, hayvan olmayı deneyimleyebilmek gerçekten mümkün müdür, sorusunu hep yakınında tutarak diğer canlı türleriyle aramızda zaman içinde oluşmuş sınırları belirsizleştirmeye dönük bir çabanın ürünüdür. Bir imkansızın peşinden giderek hayvan olmanın doğasını keşfe çıkan tutkulu doğabilimci Charles Foster, porsuk, susamuru, alageyik, tilki ve ebabil “olmayı” tecrübe etmeye kalkışarak, yitirdiğimiz vahşiliğimizin, inkar ettiğimiz vahşiliğimizin ve vahşileşebilmemizin nükteli hikâyesiyle zamanda unuttuğumuz tabiatımızı yeniden hatırlamamızı sağlıyor. “Doğa yazını genellikle etrafı sömürgeci adımlarla arşınlayan ve iki metrelik mesafeden yeryüzünde gördüklerini anlatan insan hikayelerinden ya da hayvanların giyindiğini savunan insanlardan ibarettir. Bu kitap dünyayı, çıplak Welsh porsukları, Londra tilkileri, Exmoor susamurları, Oxford ebabilleri, İskoç ve West Country alageyikleriyle aynı düzlemde görerek anlatmak üzerine bir çabadır. Aynı zamanda koklama ve işitmenin görme duyusundan daha işlevsel olduğu bir yaşam alanında hareket etmenin nasıl bir his olduğunu öğrenmenin de hikayesi... Bir nevi edebi Şamanizm, ve itiraf etmeliyim ki, çok ama çok eğlenceliydi.” Hayvanların Gizli Yaşamı Peter Wohlleben “Geyikler, yabandomuzları ya da kargaların, kendi içinde mükemmel olan hayatlarını yaşarken eğlenebildiklerini de kavrayan biri, kadim ormanlardaki yapraklar arasında neşeyle dolaşan o minik hortumluböceklerine de saygı duyabilir belki.” Kimisi evimizin sakini, kimisi sokakların, kimisiyle penceremizde karşılaşıyoruz kimisiyle yabanda, ama kesin olan şu ki ne zaman seslerine kulak versek günümüz güzelleşiyor. Ne kadar farkında olduğumuz bir yana onları duyuyor, onları görüyor, onları etkiliyor ve onlardan etkileniyoruz. Bu kitap farklılıklarıyla bizi büyüleyen hayvanlarla duygu, düşünce ve değerler dünyamızdaki ortaklıkları gösteriyor. Bu sayede bizi hayvanlar âleminin diğer üyeleriyle ilgili varsayımlarımızı sorgulamaya ve bizimki kadar kırılgan yaşamlarına iştirak ederken bu bilgiyle hareket etmeye davet ediyor. Doğa üzerine yazdığı kitapları onlarca dile çevrilip milyonlarca okura ulaşan Peter Wohlleben bu kitabında birbirlerine adlarıyla seslenen kuzgunlardan kendi yaptıklarına kafa yorup pişman olan sıçanlara, tavukları kandıran horozlardan sadık domuzlara, utangaç atlardan yas tutan geyiklere ve yavrularını eğiten keçilere kadar yeryüzünü paylaştığımız türlü çeşit hayvanın hikâyesine yer veriyor. “Etkileyici ve okunaklı diliyle Peter Wohlleben’ın bu kitabı da başka bir cevher. Yazarın bilimsel keşiflerle kendi deneyimlerini harmanlamaktaki ustalığı sayesinde her bir sayfasını zevkle okudum. Siz de okuyun ve bir daha asla yeryüzünü diğer canlıların renkli ve zengin yaşamlarıyla paylaştığımız konusunda şüpheye düşmeyin.” ―Jonathan Balcombe Hayvanların Tarihi - Felsefi Bir Deneme Oxana Timofeeva Sunuş: Slavoj Žižek “Hayvanlar gitgide, teker teker sahneyi terk edip insanlığı kendi temsilleriyle, evcil hayvanları ve oyuncaklarıyla baş başa bırakıyor.” Çalışmalarını çağdaş felsefenin sorunları merkezinde sürdüren akademisyen Oxana Timofeeva, Aristoteles’ten ödünç aldığı adla Hayvanların Tarihi'ni felsefi bir hat üzerinde kuruyor, tabiri caizse, “felsefe tarihini hayvanların tarihi olarak okumayı” öneriyor. Hayvanlar bugün daha ziyade evcilleştirme, kapatma ya da imgeleştirme yoluyla gündelik hayatımıza, dilimize, düşünce dünyamıza dahil olurken bu çalışma “hayvan meselesi”ni Aristoteles’ten Hegel’e, Adorno’dan Deleuze’e uzanan geniş bir felsefe geleneğine ve Bataille, Kafka, Platonov gibi yazarların metinlerine atıfta bulunarak ele alıyor, hayvanla insan arasında aşina olduğumuz tüm ayrımlardan, insanlığa ve hayvanlığa dair tüm keskin tanımlardan azade yeni bir düşünme ve tartışma imkânı sunuyor. “Eğer felsefe bilgelik sevgisiyse, Oxana Timofeeva'nın Hayvanların Tarihi, hayvan sevgisinden mürekkep bir felsefe çalışmasıdır. Felsefeyi hayvanlara karşı yanlış tutumundan ötürü kolayca mahkûm etmek yerine, hayvanlara haysiyetlerini iade etmek üzere Aristoteles'ten Deleuze'e filozofların nasıl daha farklı yorumlanabileceğini yeni baştan anlama çabasına giriyor. Hayvanların Tarihi, bize, biz insanlara, yeni bir dünya kazanmak için tüm ‘devrimci hayvanlar’la birlik olmayı öğretiyor. “ — Benjamin Noys

Edebiyat Seti 3 (6 kitap)

1,400.00
Dilenciler ve Kibirliler Albert Cossery “Hayatı yaşamadan öğretmek cehaletin işlediği en iğrenç suçtu.” İnsan ilişkilerine ve topluma getirdiği nüktedan ve kışkırtıcı bakışla Batı kültürünün son gerçek anarşist yazarı kabul edilen Albert Cossery’nin döneminin avangard yazarlarının aksine can sıkıntısı ve muğlaklıklardan uzak romanı, adaletsiz toplumların düzenini bozan hırsızlar, züppeler, dilenciler ve yersiz yurtsuzlardan oluşuyor. Eski felsefe hocası ve dilenci Gohar, uyuşturucu satıcısı ve şair Yeghen, otoriter ve eşcinsel polis amiri Nur El Dine, Kahire sokaklarında bir araya geliyor. Peki, toplumsal norm ve heveslere karşı çıkarken iç huzuru nasıl koruyorlar? Fakirliğin ortasında, usanmaz devlet güçlerinin durduramadığı yaşam enerjisini nasıl muhafaza ediyorlar? "Karakterlerinin içinden geçtiği dinmeyen hüzne ve beyhudeliğe rağmen, Cossery her eserinde boyunduruğa karşı insanlardaki inatçı inancın gücünü göstermeye devam ediyor." —Henry Miller "Bir efsane… Otoritenin tüm biçimlerini çürüten yakıcı bir hiciv onunkisi. Mesajı çok açık: Cennet kaybolmadı, sadece hepimiz dünyanın cennetvari sadeliğinin tadına varamayacak kadar meşgulüz." —Guardian "Camus gibi Cossery de ahlaki soruları absürdün filtresinden geçirerek inceler; Miller gibi o da başıboşları kucaklar. Bununla birlikte onun yazınında çok güçlü bir politik görev duygusu vardır. Cossery’e göre en şiddetli isyan edimi,iştirak etmemeyi tercih etmektir." —Los Angeles Times "Albert Cossery... her gün karşımıza çıkması gereken bir isim. O kadar iyi ki: kusursuz bir üslupçu, boyun eğmez bir mizahçı, en önemli meselesi ise “her şeyin yanlış olduğu bir dünyada” hevesin beyhudeliği." —David Ulin, Los Angeles Times Düzen Adamı Alberto Moravia Düzen Adamı çocukluğundan itibaren normalliğin peşine düşen Marcello’nun hayatı ekseninde toplumsal alışkanlıkların ikiyüzlülüğünü ortaya koyuyor. Alberto Moravia kahramanı Marcello’nun takıntı derecesindeki normallik arzusunu bir dürtü olarak tarif ediyor: “Kabul gören genel bir kurala uyma iradesiydi, farklı olmak suçlu olmak anlamına geldiğine göre başkalarına benzeme isteğiydi” onunki. “Maneviyatla sanatsal bütünlüğün nadiren rastladığımız birleşimi Moravia’yı Avrupa’nın en iyi yazarları arasına yerleştiriyor.” - John Burnside, Guardian “En önemli romanı Düzen Adamı’nda Moravia, sinik fırsatçılar ülkesinde cinsellikle siyaset arasındaki karmaşık ilişkiyi keşfediyor.” - Rachel Donadio, New York Times HAV Jan Morris Ursula K. Le Guin’in Önsözüyle Hav kurmaca bir şehir devleti, bir Akdeniz şehri, sokaklarında Türkçenin, Ermenicenin, Rumcanın, Arapçanın, Rusçanın, İtalyancanın bir arada duyulduğu bir coğrafya. Yirmi yıl arayla bu coğrafyaya giden bir seyyah yazar, şehrin iki yakın dönemi arasındaki siyasi, kültürel, yaşamsal doku değişimlerini nefis bir dille anlatıyor. Önce 1985 yılının Hav’ını tanımaya başlıyoruz, sonra bir “Müdahale” oluyor, altüst oluyor şehir, yirmi yılın ardından aynı yere dönüyoruz, yirmi birinci yüzyılın Yeni Hav’ına, Kutsal Mirmidon Cumhuriyeti’ne. Eskisinin izini sürmeye çalışsak da zorlanıyoruz, şehrin tarihini bağnaz bir bakışla baştan yazanların eliyle görgüsüzlüğün tüm şehirde itinayla teşhir edildiğini görüyoruz. Hav hibrit edebiyatın usta bir örneği, seyahat edebiyatıyla bilimkurguyu bir araya getiriyor. Hav diye bir şehir yok ama pekâlâ olabilir. “Hav, tüm Akdeniz tarihinin, âdetlerinin ve politikasının birkaç bin yılına tutulmuş bir ayna gibi... Suudi Arabistan, Türkiye veya Downing Street’in geçmişine ve mevcut haline gerçekten vâkıf, son derece gerçekçi, kesinlikle gözleme dayanan bir eser. Ciddi bilimkurgu eserleri hayal ürünlerinin değil bir gerçekçiliğin biçemidir; Hav alternatif bir coğrafyanın ne kadar kullanışlı olabileceğine mükemmel bir örnek. Eğer bilimkurguyu bilmedikleri nispetle küçük gören üstatların ahmakça züppelikleri aklınızı çelip de Hav’a sırtınızı çevirirseniz hem yazık olur hem de çok büyük bir kayıp.” Ursula K. Le Guin “Hav’ı okuyan hangi seyahat yazarı gerçekten var olan bir yeri anlatmaya devam etsin ki? Hibrit edebiyatın güçlü bir örneği Hav; hem başlı başına mükemmel bir kurmaca hem de Lawrence, Burton ve Blanch gibi yenilmez seyahat yazarlarına nükteli bir saygı duruşu.” Elaine Kendall, Los Angeles Times “Dokunaklı bir aşk mektubu [Hav], görünmez bir şehre değil, yaşamın kendisine yazılmış. Morris bize ‘şimdi ve burada’yı anlatmak için hayali bir gurbetin hikâyesini kaleme almış.” Peter J. Conradi, The Independent “Jan Morris gezegende ilginç neresi varsa neredeyse hepsini anlamak için edebi kabiliyetiyle muhabirlik görüsünü işe koşuyor. Kaleme aldıkları arasında Hav’ın eşsiz bir yeri var, belki de kavrayış bakımından en kuvvetli eserlerinden biri.” Donald Morrison, Time “1985’te ilk yayımlandığında gerçek bir yer sanılarak kafası karışmış seyahat acentelerini boş yere aramış insanlar. Boşuna değil ama, Morris’in hayal gücü hayranlık uyandırıyor, kurmaca şehir devleti dört başı mamur bir yer ve olağanüstü bir yer. Hav, Akdeniz Yarımadası’nın doğusunda, soğan kubbeleri, minareleri ve parlak olduğu kadar karmaşık tarihiyle insana son derece inandırıcı geliyor. Hav’ın geçmişi yaşanmış olaylarla ustaca örülmüş; şimdisiyse soluk ve yalıtılmış, insana rahatsız edici bir şekilde kayıp bir dünyayı gözetliyormuş hissi veriyor.” Publishers Weekly “Şehrin tüm tarihi bu güzel edisyonda bir araya geliyor. Okurlarsa en çok ilk bölümü sevmeye devam ediyor, yani Akdeniz Ekspres’in son durağı olan Hav’ın ilk haline yapılan o nostaljik gezinin güzel anlatımını. O romantik hırpani şehir (eğer bir zamanlar gerçekten vardıysa bile) artık yok. Fakat ne yazık ki Kutsal Mirmidon Cumhuriyeti (başka başka isimlerde) bugün hâlâ gerçekliğini koruyor.” Michael Dirda, The Washington Post Müzikli Beyin Latin Amerika’nın usta kalemi César Aira, kısacık romanlarının yanı sıra öyküleriyle de tecrübeli edebiyat okurunun radarına takılıyor. Sıradan olayların, hatta kendi hayatına dair bazı unsurların üzerine kurguladığı, bağlamından sapan gerçeküstü metinleriyle Aira okurunu, zihninin karmaşık ve soyut patikalarında beraber çıkacakları kısa yürüyüşlere davet ediyor. Tanrı’nın doğum gününü kutlayan maymunlar, varoluşunu sorgulayan çömleçikuşu, Mona Lisa’nın dünyaya yayılıp kendilerine yeni hayatlar kuran boya partikülleri, yolunu kaybetmiş çizgi roman serserileri, gezici sirklerin doğaüstü yaratıkları… Aira’nın hikâyelerinde tüm bu tuhaf karakterler, gündelik hayatın sıradanlığı içinde ete kemiğe bürünüyor. “Aira’yı okumaya başladığınızda, durmak istemeyeceksiniz.” Roberto Bolano "Arjantinli yazar César Aira, avangard tekniklerle uğraşan seçkin bir minyatürcü. Çalışmalarındaki neşeli edebi oyunculuğu ve hikâye-içinde-hikâyeleriyle, Vladimir Nabokov ve Italo Calvino'yu andırıyor." The Wall Street Journal Sessizliğin Yanıtı - Bir Dağ Hikâyesi Max Frisch Sonsöz: Peter von Matt “Rüzgârlar gibidir hayatımızın imkânları, yine de insan neden cesaret etmez ki yelken açmaya? Her şey yaşanmamış bir hayattan daha iyidir, hatta felaket bile – acı, ümitsizlik, cürüm, her şey ama her şey boşluktan daha iyidir!” Sessizliğin Yanıtı hayatın sıradanlığına, beyhudeliğine katlanamayan otuz yaşındaki bir adamın varoluşunun sınırlarını zorladığı bir kendini arayış hikâyesi. Max Frisch, kendi yaşamından da ipuçları barındıran bu ilk dönem eserinde, heba edilmiş bir hayatın tek sorumlusunun o hayatın sahibi olduğunu gösteriyor bize. “Sessizliğin Yanıtı burjuva dünya görüşünün hayata geçirilmesi fikriyle uzlaşmanın peşi sıra gelecek krizi daha başından ele alır.” - Peter von Matt Yedi Deli Adam Roberto Arlt Yedi Deli Adam, kendisine sürekli acı veren ruhunu görüp anlamaya çalışan bahtsız bir adamı ve etrafında şekillenen karanlık, absürd olaylar silsilesini anlatıyor. Delilik nöbetleriyle, ruhun ve zihnin tikleriyle, birbirinden ilginç karakterlerle, devrimci, anarşist yaklaşımlarla dolu, yazıldığı dönemin Buenos Aires’inin çarpıcı bir portresini çizen roman, Roberto Arlt’ın başyapıtı kabul ediliyor. “Âcizane, Arlt’ın İsa olduğunu varsayalım. Dolayısıyla Arjantin İsrail, Buenos Aires de Kudüs’tür... Arlt keskin zekâlı, tehlikeyi göze alan, koşullara ayak uydurabilen, doğuştan hayatta kalma becerisine sahip biri... hiç kuşkusuz Arjantin ve Latin Amerika edebiyatının önemli bir parçası.” — Roberto Bolaño “Kitaptaki karakterler okurun ruhuna adeta musallat oluyor.” —Julio Cortázar “Bu kıyılarda edebiyat dâhisi olarak adlandırılacak biri varsa o Roberto Arlt’tır... sanattan ve büyük, tuhaf bir sanatçıdan... doğduğu şehri herkesten daha iyi, muhtemelen ölümsüz tangolar yazmış olanlardan bile daha derin anlamış birinden bahsediyorum.” —Juan Carlos Onetti

Edebiyat Seti 1 (4 kitap)

750.00
Argonautlar Maggie Nelson National Book Critics Circle Eleştiri Ödülü The Publishing Triangle Ödülü Folio Ödülü Finalisti Kuşağının en sivri, en cüretkâr yazarlarından biri kabul edilen Maggie Nelson’ın eleştirmenler tarafından övgüyle karşılanan son kitabı Argonautlar anneliğe, dönüşüme, müşterekliğe, ebeveynliğe, aileye, dilin ve aşkın imkânlarına felsefi bir bakış yöneltiyor, bu ifadelere ilişkin sınırlayıcı ve tutucu yaklaşımları, daha kapsayıcı tanımlara varma adına süregiden mücadeleyi ustalıkla analiz ediyor. Bunu yaparken temelde sürekli şu soruları deşiyor: Bir kabuğa, bir kimliğe ihtiyacımız var mı gerçekten? Öyle bile olsa, bir kimlikle özdeşleşmek mümkün mü? Nelson tüm bu kalıpların öznel, kendini yenileyen, yanıp sönen doğasına ışık tutmayı sürdürüyor. Denilebilir ki bu kitap, yazarın kendi deyimiyle ve kelimelerin geniş anlamıyla “kalbin çok cinsiyetli anneleri”; savaşçı argonautlar için yazılmıştır ve bunu “şanlı beyaz erkeğin” dilini, kimliğini, tutumunu sekteye uğratarak yapar. “Maggie Nelson kültürümüzün prefabrik düşünce ve duygu yapılarını, vahşiliği bütünüyle aşkın hizmetinde bir zekâyla anlamamızı kolaylaştırıyor. Hiçbir kutsallık güvenli değil, tutuculuğa, ucuz ironiye geçit yok bu kitapta.” Ben Lerner “Maggie Nelson bir kez daha büyüleyici bir iş çıkarmış. Anneliği ve queer bir aile olmayı belirli bir biçimde yaftalayan ve yanlış anlayan kültürün –radikal altkültürler de dahil– zırvalığına ustalıkla sesleniyor. Son derece kırılgan bir zekâyla Nelson incelenmedik bir bölge bırakmıyor; kendi kalbi de dahil. Kültür için hayati önem taşıdığını bildiğim gibi, benzer bir kitap olmadığını da biliyorum.” Michelle Tea Devrimin Kardeşleri - Feminist Spekülatif Kurgu Antolojisi Ann VanderMeer - Jeff VanderMeer Devrimin Kardeşleri, feminist spekülatif kurgu başlığı altında bilimkurgudan doğaüstü kurguya, fanteziden büyülü gerçekçiliğe uzanan türleri kapsayan, alanının en saygın editörleri Ann ve Jeff VanderMeer’in derlediği kapsamlı bir öykü antolojisidir. 1970’lerden günümüze feminist spekülatif kurgu alanının ses getiren öykülerini bir araya toplayan seçki, okuyucuyu hayal gücünün uçsuz bucaksız diyarlarında gezintiye çıkarıyor. James Tiptree, Jr. erkeklerdeki cinsel arzunun kadınları öldürme arzusuna dönüştüğü bir distopya yaratırken, Ursula K. Le Guin, iz bırakmaya ihtiyaç duymayan kadınları anıyor. Susan Palwick kurt adamların istila ettiği hayal dünyamızı yerle bir ederek bir kurt kadının adımlarını takip ederken, Eleanor Arnason okurları kadınların ağzından dökülen sözcüklerin gücüyle yaratılan alemlere, Kelly Barnhill ise cinsiyet kavramının geçişken olduğu büyülü bir diyara davet ediyor. Yeni doğum yapmış bir annenin bedeniyle ve bebeğiyle kurduğu ilişki Hiromi Goto’nun karanlık anlatımıyla kalıpları yıkarak belleklerde yerini alırken, ataerkil normlarla bezeli efsaneler ve halk masalları da Nnedi Okorafor’un kaleminden nasibini alıyor. Devrimin Kardeşleri’nde yer alan öyküler, toplumsal cinsiyetin işleyişini sorgulamakla kalmıyor, kimi zaman mizahi kimi zaman grotesk bir anlatıyla kaideleri yerle bir ediyor; gerçekliğin sınırlarında gidip gelirken nelerin mümkün olduğunu ve olabileceğini gösteriyor. Dünyayı daha iyi bir yer yapmak için. Herkes için. Mavibent Maggie Nelson “Elbette, diye düşünüyorum, parıldayan körfeze efkârla bakarak. Ezelden beri biliyordum. Dünyanın kalbi mavi.” Bireysel ıstırabın, aşkın ve ufkun mavi sınırlarında gezinen bir içsel kâşif Maggie Nelson. Bu kitabıyla şiirsel, felsefi, cüretkâr anlatının kilometre taşlarından birini ruhumuzun mavi odalarına bırakıyor. Mavibent Johann Wolfgang von Goethe, Yves Klein, Leonard Cohen, Joni Mitchell ve Billie Holiday gibi pek çok mavi ruha da misafir olarak melankoli, inanç, alkol, hasretlik ve arzunun arasında yol alıyor. Nelson mavi renge yaşam boyu takıntısının izinde hem bireysel hem de evrensel acıların, matemin ve hüznün haritasını çıkarıyor, orada gizli estetik güzelliğe adım adım, bent bent ulaşıyor. “Bir renge âşık oldum işte, bahsi geçen renk mavi; büyülenmişim, önce kapılmaya sonra da kurtulmaya çalıştığım bir büyüye tutulmuşum gibi.” Ölüler Nasıl Düşler Lydia Millet Kaybolup gidenlerin, insanlığın sorumsuzca katlettiği hayatların dünyasına sürükleyici bir yolculuk. Ölüler Nasıl Düşler girişimcilik, hırs, başarı üzerine kurulu değerler sistemine çocukluğundan beri alışmış, bildiği yolda emin adımlarla ilerleyen T.’nin altüst oluş hikayesi. Hayatı trafik kazasında bir tilkinin ölümüne sebep olmasıyla kesintiye uğrayan T. tilkinin cansız bedeninde salınan kızıl kuyruğunun peşinden koşarken, sahip olduğu her şeyi sorgulamaya başlayacak ve ne yaparsa yapsın bir türlü yakalayamadığı aidiyet hissini yabanın ıssızlığında ve tekinsizliğinde bulacaktır. “Unut binaları, abideleri. Karanlığın uysallığına, yıldızlarla gezegenler arasındaki onca ışık yılına bırak kendini. Şehirler insan eseriydi ama o şehirlerin öncesiyle sonrasındaki, üstündeki, altındaki, etrafındaki dünya, uyuyan bir devin düşüydü; oralarda uyuyup düş gören ezeli ve ebedi tanrının, onun tecellisinin düşüydü. Hayatın özünde, atomda veya enerjide evreni düşleyen şey her neyse, ondan evrimin mucizeleri fışkırıyordu... Öyle bir canlı çeşitliliği ki istediğinde vakur istediğinde öfkeli, hareketleri hem kibar hem de dehşetengiz, adeta ilahi göklerin tecellisi... insan aklı asla tamamına vâkıf olamayacaktı, olmamalıydı da. Zaman ilerledikçe düzlüklerden dağlar yükseldi, sonsuz sevgiyle mucizeler çoğaldı. O mucizeler hayvanlardı.”