37 sonuçtan 10-18 arası gösteriliyor

Para Devrimi

70.00
Teknolojik gelişmeler iş yaşamında, aile yaşamında, kişisel yaşamda her kavramı, her nesneyi, her süreci, her yapıyı altüst ediyor, yeniden ele almayı gerektiriyor. İsterseniz almayın, zaten o her şeyin üzerinden silindir gibi geçiyor. Ele alınması gereken günlük yaşamın temel yapılarından biri de makro ekonominin en önemli göstergesi: Para. Peki, gün geçtikçe elinizden ne kadar az kâğıt ya da madeni para geçtiğinin farkında mısınız? Kartın fiziksel halini bir yana bırakalım, çoğu zaman sadece kart bilgilerinizi girerek hatta sadece QR kod okutarak bir şeyi (artık o şey neyse) para niyetine bir yerden bir yere ilettiğinizin farkında mısınız? Lana Swartz, kitabında para devrimini tarihi açıdan ele alıyor, paranın aslında bir iletişim mecrası olduğunun altını çiziyor. Nakit, kart, aplikasyon ya da kripto paranın bizi topluma entegre eden ya da toplumun dışına iten enformasyon kaynağı olduğunu söyleyen Swartz, finansal teknolojilerin politikasını inceleyerek bir ödeme yaptığımızda aslında nelerin söz konusu olduğunu ortaya koyuyor. Yaşadığımız bu kırılma döneminde “Fin-tek” start-up’lardan kripto paralara kadar bu “görünmez sistemlerin” çok çeşitli teknolojiler yardımıyla geleneksel finansal altyapıların nasıl yerinden oynamak üzere konumlandıklarını akıcı bir dille okumak gerçekten ufkumuzu açıyor.

Sokrates’ten Nietzche’ye: İyi Yaşamın Anlamı

125.00
Nasıl yaşamalı? Bu soruya cevap vermek kolay değil. James Miller, 12 ünlü filozofun biyografileriyle bu coşkulu tartışmaya İyi Yaşamın Anlamı’nda geri dönüyor. Miller, 12 ilginç “bilgelik âşığı”nın izinde, okurunu felsefi bir yolculuğa çıkarıyor ve bu yolculukta sorgulanmış bir hayatı, kendini bilmeyi ve gerçeği keşfetmeyi vaad ederken nasıl yaşamak gerektiği sorusuna da cevap arıyor. Platon’un bir tirana öğretmenlik yaparak ününü tehlikeye atmasından Rousseau’nun kusursuz bir erdemle yaşamayı heves etmesine; Diyojen’in gün ışığında elinde yanan bir lambayla gezip insan aradığını söylemesinden Augustinus’un Tanrı’yı kendi içinde bulmasına kadar filozofların aydınlanma hikâyeleri, felsefe ve düşünce tarihimize katkıları inceleniyor. Zengin anekdotlarıyla İyi Yaşamın Anlamı, felsefeye ilginin bugün de devam etmesini haklı çıkaran ve iyi bir hayat sürmekle ilgili en acil soruları keşfeden bir kitap. Hayatı inceleyip sorgulamayı bir yaşam biçimi haline getirmiş bu isimler, hayatı anlama ve daha iyi kılma yolunuza ışık tutacak.

TOPLUMSAL EKOLOJİ SİYASETİ

65.00
Janet Biehl, bu kitap çalışmasında, yerelden toplumsalın siyaset, ekoloji-doğa ile ilişkisinin özgürlüğün sosyolojisi ekseninde ele alıyor. Toplumsal ekoloji olarak bilinen zengin fikirler bütününün siyasi boyutunu oluşturan özgürlükçü yerel yönetimcilik, yıllara yayılan bir süreç içerisinde anarşist toplum kuramcısı Murray Bookchin tarafından geliştirilmiştir. Özgürlükçü yerel yönetimcilik, Bookchin’in toplumun insancıl ve akılcı bir biçimde radikal bir dönüşümden geçirilmesinin en iyi ne şekilde sağlanabileceği üzerine hayatı boyunca oluşturduğu düşüncelerin doruk noktasıdır. özgürlükçü yerel yönetimcilik mevcut yerel yönetimlerde saklı bulunan demokratik olanakları yeniden canlandırarak onları doğrudan demokrasilere dönüştürmeyi hedefler. İnsani bir ölçeğe sahip olmalarını ve doğal çevrelerine uyum göstermelerini sağlamak maksadıyla bu siyasi toplulukların yetkilerinin dağıtılmasını amaçlar. Kadın ve erkeklerin seçkinlere bağımlı olmak yerine kolektif bir biçimde kendi topluluklarını –paylaşma ve işbirliği etiğine uygun olarak- yönetme sorumluluğunu üstlenmelerini sağlamak maksadıyla yurttaşlığın içerdiği uygulama ve özellikleri yeniden hayata döndürmeyi amaçlar. Doğrudan demokrasiler yaratıldıktan sonra demokratikleşmiş yerel yönetimler, akılcı ve ekolojik bir anarşist topluma doğru yol alarak en sonunda kapitalizme ve ulus devlete bir meydan okuma oluşturabilecek konfederasyonların çatısı altında bir araya gelebilecektir. Birkaç yıldır özgürlükçü yerel yönetimciliğin içerdiği fikirlerin genel okuyucuya ulaşmasını kolaylaştırmak için bu kuramın kısaltılmış özlü bir açıklamasına ihtiyaç duyulduğunu düşünmekteydim. Böylece özgürlükçü yerel yönetimciliğe giriş niteliğinde, kısa bir genel bakış sağlama amacındaki bu kitap ortaya çıktı.

SÜREGELEN DEVRİM

200.00
Kadın hakları hareketinin ortaya çıkışından bu yana, dünyanın birçok yerinde, cephede muazzam mesafeler kat edildiği bir gerçek. Gelgelelim, halen çocuk yaşta evlendirilen, seks köleliğine zorlanan, sürüklenen, zorla çalıştırılan, tecavüzün savaş silahı olarak kullanıldığı çatışma bölgelerinde sıkışıp kalan, okula gitmesi, hatta özel yaşamlarında kişisel tercihleri engellenen kadınlar ve kız çocukları bulunuyor. Süregelen Devrim, tüm dünyadaki kadın ve kızların temel haklarını elde etmesi için birçok alanda sürdürülen küresel mücadelenin öyküsünden çarpıcı fotoğraflar çekiyor. Bu çok yüzlü öykünün coğrafyası, tecavüze uğrayan kadınların hak arama mücadelelerinin eril bürokrasinin umursamazlığına tosladığı ABD’den, Arap Devriminin büyük umutlar uyandırdığı, ancak bu siyasi devrimlerin kadın ve çocuk yaştaki kızların temel haklarını elde etmesi için yetersiz kaldığı, hatta bu hakları daha da kırpma ihtimali doğurduğu açıkça ortaya çıkan Ortadoğu’ya dek uzanıyor. Küresel kadın hakları hareketinin ve uluslararası insan hakları söyleminin modern kökenlerini ve son otuz kırk yıldır dünya genelinde kadın ve çocuk yaştaki kızların hayat koşullarında yaşanan ilerleme ve gerilemeleri mercek altına aldığımız bu kitapta, kadınların mülk hakları, savaş suçu olarak tecavüz, silahlı çatışmanın kadın ve çocuk yaşlarındaki kızlar üzerindeki etkileri, göçmen kadınlara yönelik şiddet, ev işçilerinin hakları gibi acil çözüm bekleyen kadın hakları sorunları masaya yatırılıyor. Kadınların mücadelesi, süregelen devrimle başarının basamaklarını tırmanıyor.

ÖZGÜRLÜĞÜN EKOLOJİSİ

240.00
Çağımızın büyük düşünürlerinden Bookchin´ in en önemli çalışmalarından olan Özgürlüğün Ekolojisi, çağdaş özgürlükçü düşüncenin temel yapıtlarındandır. Bookchin, konforminist/teknokratik çevreciliğe, kafaları mistisizmle bulanmış “Yeni Çağ” ekofeministlerine karşı cepheden ve çok güçlü bir saldırıya girişiyor. Ve onu eleştirmek isterken ekonomist mantığını devralan Marksistlere ciddi eleştiriler yöneltiyor. Bookchin´ e göre gezegenimizdeki yoğun ekolojik tahribatın ardında, insanın insan üzerindeki tahakkümün insanın doğa üzerinde de hakimiyet kurma isteğine yol açtığı ´´tahakküm mirası´´ ve bu isteği tam anlamıyla gerçekliğe dönüştüren rekabetçi kapitalizm vardır. Kapitalizmde ´´her türlü kültürel, etik ve psikolojik mesele maddi bir ihtiyaçlar sistemi içinde massedilir.´´Akıl rasyonalizme, etik tekniğe, bilim de ´´niçin´´ sorusunu ´´nasıl´´ sorusuna kurban eden bilimci bir Kilise´ ye dönüşmüştür. Ama bunları tarihsel gelişimleri içinde değerlendirmeyip bizzat akla, teknolojiye ve bilime saldırmak ucuz bir gericiliktir sadece. Bookchin, “Toplumsal özgürlükle doğal özgürlüğün bu ekolojik etkileşimi içinde” şekilleneceğini söylüyor. Bu proje yazarın “özgürlük mirası” adını verdiği, tarihteki çeşitli özgürlük deneyimlerinin akılcılık ve bilimle bütünleşmesine dayanır. Bu mirasın köşe taşlarını oluşturan organik (“ilksel”) toplumun “indirgenemez asgari,” “eşitsizlerin eşitliği” ve“yararlanma hakkı” ilkeleri; antik Yunanların sınır ve denge anlayışlarıyla doğrudan demokrasi pratikleri; Hıristiyanlığın evrensel insanlık vurgusu; ortaçağın konfederasyon ilkesi ve “sapkın” Bilinircilerin (ve Gerçeküstücülerin) arzuya yükledikleri politik anlam, tarihte içine gömülmüş oldukları tahakküm matrisinden arıtılarak yeni bir etik sentez içinde bütünleştirilir. Bu kitabın Özgürlüğün Ekolojisi şeklindeki başlığı, doğa ile insan toplumunun yeni bir ekolojik duyarlılık ve yeni bir ekolojik toplum içinde yeniden uzlaşmasını-insanın insanla Yeniden uyum içine girmesi yoluyla doğa ile insanlığın yeniden uyum içine girmesini-ifade etmeyi amaçlamıştır.

EKOLOJİK BİR TOPLUMA DOĞRU

205.00
20. yüzyılın ikinci yarısı yeni düşünsel arayışların ve yeni toplumsal hareketlerin ortaya çıkışına tanık oldu. Sınıf,cinsiyet, ırk, milliyet ve düşünce ayrımlarını sorgulayan bu hareketler arasında en büyük etkiyi ise ekoloji hareketi yarattı. Daha önce “Özgürlüğün Ekolojisi” adlı başyapıtını yayımladığımız Bookchin bu kitabında bir eylem adamı üslubuyla ekoloji hareketinin ideolojik, politik ve toplumsal yönleri üzerinde duruyor. Salt bir çevre koruma bilinci çerçevesinde değil, bir toplum ve bilim felsefesi, anti-hiyerarşik ve anti-otoriter bir toplum projesi, bir eylem ve yaşam tarzı olarak ekolojiyi ele alıyor. Bookchin’e göre devrim yalnızca kurumları ve ekonomik ilişkileri değil, canlı ya da cansız tüm evrenle girdiğimiz ilişkileri, bilinci, yaşamı yorumlayışımızı, erotik arzularımızı da kucaklamalıdır. Bunun için sadece ataerkil aileye değil, tüm tahakküm ve hiyerarşi tarzlarına; sadece burjuva sınıfına değil, tüm toplumsal sınıflara ve mülkiyet biçimlerine karşı olan özgürlükçü bir bilinç ve eylem tarzı geliştirilmelidir. Bookchin sanayileşme, kentleşme ve kapitalizm konularında anarşist-komünist bir yaklaşımın farklılığını ve derinliğini savunarak, kentlerin eko-cemaatlere ayrılarak eko-sistemlere uygun tasarlanmasını öneriyor. Teknolojinin “yaratım”potansiyelini “tahrip” kapasitesinden ayırıp, toplumla doğal dünyanın kucaklaşmasına katkıda bulunacak tarzda yeniden düzenlenmesini istiyor. Bookchin sanayileşme, kentleşme ve kapitalizm konularında anarşist-komünist bir yaklaşımın farklılığını ve derinliğini savunarak, kentlerin eko-cemaatlere ayrılarak eko-sistemlere uygun tasarlanmasını öneriyor. Teknolojinin “yaratım” potansiyelini “tahrip” kapasitesinden ayırıp, toplumla doğal dünyanın kucaklaşmasına katkıda bulunacak tarzda yeniden düzenlenmesini istiyor. Bookchin’in eleştirilerinden Marksizm de nasibini alıyor. Marksizmi sınıflar, ekonomi ve iktidar eksenine hapsolarak bir kapitalizm ideolojisi haline gelmekle suçlayan Bookchin bir bütün olarak hiyerarşi ve tahakküme imkân veren temellere inilmesi ve bunların ortadan kaldırılması gerektiğini söylüyor. Bunun için de doğrudan eyleme, özyönetime ve eko-cemaatlere gerek vardır. Doğrudan eylem, özgür yurttaşlardan oluşan cemaatler yoluyla kamusal alanı doğrudan yönlendirebilen aktif inisiyatifleri amaçlar; aynı zamanda kendisi böyle bir sürecin sonucudur. Tahakküm ve hiyerarşi ilişkilerinin yerini özyönetimin alması yeni bir tür yurttaş öznenin, yani özgür ve kendi kaderini belirleyen yurttaşın sahneye çıkması, devlete karşı yurttaş örgütlerinin ve halk meclislerinin oluşturulması anlamına gelir. İkinci Dünya Savaşı ve sonrası kuşağı biyosfere kendinden önceki tüm kuşakların verdiği toplam zarardan daha fazlasını vermiştir. Radyoaktif/kimyasal atıklar, zehirli katkı maddeleri, tıkanan yollar, yaşanmaz hale gelen kentler, çevresel ve kültürel kirlenme zararlı sonuçlardan sadece birkaçı. Kısacası her alanda tam bir ekolojik tahribat yaşanıyor. Ve artık, toplumsal ve doğal tarihin çığlıklarına kulak vermenin, vicdanın sesini dinlemenin zamanı geldi geçiyor.

ANARŞİZM VE ARZULARI

80.00
Cindy Milstein’ın çalışması, insanlığın her tür tahakküm ve hiyerarşiden azade bir dünyaya duyduğu dirençli ümidin ifadesi olarak, herhangi bir örgütlenmenin ötesinde var olabilen türde bir anarşizmin açık ve tutkulu bir ifadesi. Kitap aynı zamanda Provo’dan radikal ekolojiye ve Zapatismo’ya anarşizmin kat ettiği pek çok toplumsal ve kültürel hareket için de bir yol haritası ve anarşizmin radikal imgelemi cezp etme konusundaki süregelen becerisine bir tanıklık da sunuyor. En önemlisi de, bu kitabın, devrimi şimdi yaşamaya, anarşizmin hedeflediği gibi gündelik hayatlarımızı eşitlikçi ve müşterek etiğin bir modeli haline getirmek için bir çağrı yapıyor oluşu. __Silvia Federici, Caliban ve Cadı’nın yazarı Pek çok zorluk, karmaşa, çelişki ve ironi ile dolu çılgın dünyamızda tökezlememek hiç de kolay değildir. Eğer yapacağınız tahlilleri sağlam bir yere bağlama arayışındaysanız, bu kitap harikulade bir başlangıç noktası. Cindy Milstein’ın kitabı, üzerinde incelikle düşünülmüş, enerjik ve öngörülü ve size üzerinde kafa yoracağınız tonlarca şey söylüyor. Anarşist siyasetin temel ilkeleri için muhteşem bir başlangıç kitabı. __Matt Hern, Common Ground in a Liquid City kitabının yazarı

Tadında Ekonomi: Aç Bir Ekonomistin Gözünden Dünya

165.00
Ha-Joon Chang’in mitolojisi bile sarımsakla yoğrulmuş Güney Kore’den çıkıp üzerinde sarımsağın doğmadığı Birleşik Krallık’a geldiği 1980’ler, İngiliz mutfağının o şanlı yavanlığından sıyrılarak, farklı tatlarla zenginleşmeye çalıştığı bir dönemdi. Dünya ise aynı dönemde yavanlaşma pahasına tek bir fikrin hâkimiyetine geçiyordu: serbest piyasa ekonomisi.  Ünlü ekonomist, yazar ve mutfak tutkunu Ha-Joon Chang’in, ekonomide farklı bakış açılarına açık olmanın, en az farklı mutfaklara açık olmak kadar sağlıklı olduğu fikrinden yola çıkarak kaleme aldığı Tadında Ekonomi, zorlu iktisadi fikirleri, dünyanın dört bir yanından yiyeceklerin hikâyeleriyle aynı tabakta servis ederek ekonomik tercihlerimizin yaşadığımız dünyayı nasıl şekillendirdiğini ortaya koyuyor. Masum bağımlılığımız çikolatanın, post-endüstriyel bilgi ekonomilerine –ve işsiz bir geleceğe– dair de bir şeyler anlattığını ya da Güney Amerika yemeklerinden gumbo’yu ağızda eriyecek kadar yumuşacık yapan bamyanın, kapitalizm ile özgürlükler arasındaki karmaşık ilişkiyi de temsil ettiğini gösteriyor. Chang, mutfağında yemek pişirirken eline aldığı malzemeler üstünden ücretsiz ev işlerinin gizli maliyetinden iklim krizine, serbest piyasanın yanıltıcı dilinden havuçların turunculaşma hikâyesine kadar uzanarak, bizlere cesur fikirlerle dolu ve sindirimi kolay bir ziyafet sunuyor.  Ezber bozan ve esprili anlatımıyla Tadında Ekonomi, ekonomiyi kavramanın bir yemek tarifi öğrenmeye benzediğini gösteriyor: Eğer onu iyice anlarsak, değiştirebiliriz de.  “Chang’in karmaşık fikirleri basitçe açıklayabilmek gibi muhteşem bir yeteneği var... İster yemekten ister ekonomiden bahsetsin, Chang harika bir yazar.” –BEE WILSON, SUNDAY TIMES  “Aynı anda hem beni güldüren hem ağzımı sulandıran hem de ekonomiyle ilgili düşüncelerimi yeniden gözden geçirmemi sağlayan tek kitap. Çok komik, çok dolu ve iştah açıcı.” –BRIAN ENO

Tüketilen Nostalji

60.00
Nostalji artık eskisi gibi değil. Hızlı kapitalizm çağında modern belleklerimiz örf ve adetler, kuşaktan kuşağa aktarılan aile yadigârları yerine çocukluğumuzda tanıştığımız ticari ve geçici tüketim ürünleri ve kısa süreli medya görselleriyle biçimleniyor. Bu olgu, üyelerinin oyuncaklarına, televizyona ve gençliklerindeki müziğe sadık kalan nostalji kitlelerinin oluşumuna sebebiyet veriyor. İnsanlar, çocukluklarında ilgilendikleri eğlenceli şeyler her neyse onlara geri dönerek, eski meraklarını veya gençliklerinde yaşadıkları özgürlük duygusunu tatmayı umut ediyorlar. 1970’li yıllarda nihai şeklini alan tüketilen nostalji, tüketim ürünlerinin satışıyla, çocukluğun ticarileşmesiyle ve nostalji pazarlamasının başlangıcıyla birlikte büyük bir ekonomi hâlini aldı. Yazar Gary Cross, pop şarkılarını klasiğe dönüştüren ve çocukluğunuzda oynadığınız oyuncakları değerli birer meta hâline getiren kültürel dinamikleri açıklayarak bu büyüleyici ve zevkli tarih çalışmasıyla okuyucuları kendine çekiyor. Bununla birlikte, tüketilen nostaljinin sürekli hızlanan değişimle başa çıkmamızı nasıl biçimlendirdiğini ortaya koyuyor. Günümüzde nostaljiye sahip olup kolayca erişebilirsiniz ve nostalji koleksiyonu yapabilirsiniz; bu sayede nostalji, erişilebilir ve geçmişe nazaran daha da eğlenceli bir hâle gelir. Ancak nostaljinin ticarileşmesi belleği kısıtlıyor ve yaratılan anılarla hatıraların olumlu ve güzel yönlerini karmaşıklaştırıyor. Cross, modern nostaljinin etkileyici ve nevi şahsına münhasır karakterini ortaya çıkararak hızlı kapitalizm çağında geçmişi anımsamanın ritüellerini daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor.