129 sonuçtan 46-54 arası gösteriliyor

Afili Lügat – Bir Aforizma Kitabı

160.00
Yeryüzüne ayak basmış en parlak zihinlerin çarpıcı, ilham verici ve sıklıkla komik sözlerini bir araya toplayan; onları hırstan endişeye, enginardan pencereye 399 ayrı başlık altında derleyen; çocuğunuzun balığının ölümünden kuantum teorisine, karşınıza çıkarabilecek hemen her durum için söyleyecek sözü olan bir kitap... Tüm aforizma kitaplarının sultanı, Afili Lügat. İnsanı yaratmak tuhaf ve özgün bir fikirmiş ama buna koyunu eklemek, gereksiz bir tekrar olmuş.
MARK TWAIN Ödüller hakkında bilinmesi gereken tek şey, Mozart'ın hiç ödül kazanmamış olduğudur.
HENRY MITCHELL Bu ülkeyi nasıl yöneteceğini bilen herkesin taksi sürme ve saç kesmekle meşgul olması ne büyük talihsizlik.
GEORGE BURNS Kimileri bilgi nehrinden kana kana içer, kimileri ise yalnızca ağzını çalkalar.
WOODY ALLEN Elinizi sıcak bir sobanın üstünde bir dakika tutsanız, size bir saat gibi gelir. Güzel bir kızın yanında bir saat otursanız, bir dakika gibi gelir. İşte görelilik budur.
ALBERT EINSTEIN Dünyada hakkıyla tanımak istediğim tek kişi benim.
OSCAR WILDE Arka kapağı bu satıra kadar okunmuş kitap, sıcak bir yuvayı hak ediyordur belki de.
domingo sakinleri

Güvenlik İlkesi

150.00
Güvenlik, politikada ve medyada günümüzün en önemli bahis konularından birini oluşturur. Kamusal tartışmalarda sorumlu siyasetçilerin dilinden hiç düşmez: Güvensizlik duygusunun artmasından yakınılır, güvenliğin güya özgürlüklerin ilki olduğu ilan edilir, işsizlik ve ekolojiyle birlikte halkın en önemli sorunlarından biri olduğu saptanır, çocuğun gelişiminin ve yetişkinin mutluluğunun vazgeçilmez koşulu haline getirilir. Öte yandan birkaç yıldan beri “gıda güvenliği”, “enerji güvenliği”, “insan güvenliği” vs gibi yeni terimler ortaya çıkmıştır. Son olarak, güvenliklerle ilgili ekonomik sektörün her biçimi (enformatik, ev otomasyonu, gözetim) büyük bir gelişme içerisindedir. Ama bu güvenlik denen şey nedir? Bir duygu mu, siyasi bir program mı, maddi güçler mi, bir sis bulutu mu, bir umut mu, patolojik bir takıntı mı, bir meşruiyet kaynağı mı, pazarlanan bir mal mı, bir kamu hizmeti mi? Fransız filozof Frédéric Gros, bu eserinde güvenlik kavramına tarihsel bir yaklaşım getirerek Stoacılardan sosyal ağlara kadar geçirdiği evrimi inceliyor. Gros'nun bu kışkırtıcı incelemesi, güvenliğin hem geçmişteki anlamlarına hem de günümüzdeki kullanımlarına ışık tutarak, güvenliğin günümüzdeki suiistimallerini ve gündelik yaşamdaki yaygınlığını gözler önüne seriyor.

Faşist Olmadan Yaşamak

45.00
Ebedi faşizm”in en masum kisvelere bürünerek geri dönebileceğini söyleyen Umberto Eco’nun öngörüsünü tanık olduğumuz şeyler doğruluyor. Geçtiğimiz yüzyılda kalmış, geçip gitmiş bir tarihsel olay kabul edilen faşizm, yirmi birinci yüzyılda yeni maskeleriyle tekrar sahnede ve hayatımızın en korunaklı sandığımız kısımlarına kadar sızmış durumda. Bazen bireysel hak ve özgürlüklerimizi ihlal eden ve giderek yaygınlaşan otoriter devlet uygulamalarında, bazen de kâr hırsıyla doğayı talan eden ya da mahremiyetimizi ihlal ederek bizi “veri paketleri” haline getiren gözetim kapitalizminde tezahür ediyor.

Sokrates’ten Nietzche’ye: İyi Yaşamın Anlamı

125.00
Nasıl yaşamalı? Bu soruya cevap vermek kolay değil. James Miller, 12 ünlü filozofun biyografileriyle bu coşkulu tartışmaya İyi Yaşamın Anlamı’nda geri dönüyor. Miller, 12 ilginç “bilgelik âşığı”nın izinde, okurunu felsefi bir yolculuğa çıkarıyor ve bu yolculukta sorgulanmış bir hayatı, kendini bilmeyi ve gerçeği keşfetmeyi vaad ederken nasıl yaşamak gerektiği sorusuna da cevap arıyor. Platon’un bir tirana öğretmenlik yaparak ününü tehlikeye atmasından Rousseau’nun kusursuz bir erdemle yaşamayı heves etmesine; Diyojen’in gün ışığında elinde yanan bir lambayla gezip insan aradığını söylemesinden Augustinus’un Tanrı’yı kendi içinde bulmasına kadar filozofların aydınlanma hikâyeleri, felsefe ve düşünce tarihimize katkıları inceleniyor. Zengin anekdotlarıyla İyi Yaşamın Anlamı, felsefeye ilginin bugün de devam etmesini haklı çıkaran ve iyi bir hayat sürmekle ilgili en acil soruları keşfeden bir kitap. Hayatı inceleyip sorgulamayı bir yaşam biçimi haline getirmiş bu isimler, hayatı anlama ve daha iyi kılma yolunuza ışık tutacak.

Geleceği Şekillendirmek

115.00
İyi tahmin yeteneğine sahip olanlar, gelecekte oluşacak değişime en hızlı adapte olacak ve başarıyı yakalayacak olanlardır. “Geleceği Şekillendirmek” kitabı, geçmişi bilerek bugünü anlamada ve bunun sonucunda geleceği planlayarak şekillendirmede rol almak isteyenler için hazırlandı. “Aldığımız kararlar ve gerçekleştirdiğimiz uygulamalar geleceğin belirlenmesine katkıda bulunur.”

Büyücüler Çağı

230.00
Yaşam ve insan varoluşu hakkında yeni soruların sorulduğu, bazı fikirlerin ilk kez düşünüldüğü bir on yıl. Uzun yıllar Philosophie Magazin dergisinin yayın yönetmenliğini yapan Wolfram Eilenberger; iki dünya savaşı arası dönemde 1920’lerin ruh halini, büyük belirsizliği, biten bir savaşın ardında bıraktığı tahribatı ve bir sonrakinin yaklaşan ayak seslerini, yükselen ekonomik krize karşın her şeye eşlik eden yaşam sevincini, eskinin yıkıldığı ama yeninin ne olduğu nun da tam bilinemediği bir zaman aralığını dört büyük filozofun hayatı üzerinden anlatıyor. Dünyaya çarpan bir göktaşı misali aniden ortaya çıkan ve Hannah Arendt'e olan aşkıyla kavrulan Martin Heidegger. Cambridge'deki herkes bir felsefe tanrısı olarak ona taparken taşrada ilkokul çocuklarına yoksulluk içinde ders vermeyi seçen, servetini reddetmiş bir milyarderin oğlu, büyük dâhi Ludwig Wittgenstein. Letonyalı bir anarşistle Capri'de yaşadığı aşkın bir devrimciye dönüştürdüğü Walter Benjamin. Ve son olarak, ülkesini terk etmeden önce Hamburg'un burjuva mahallelerinde Nazi iktidarının ve Yahudi düşmanlığının yükselişine çıplak gözle tanık olan Ernst Cassirer. Farklı kökenlerden, farklı dünya anlayışlarından gelip farklı bir geleceğe yelken açsalar da temelde peşine düştükleri soru aynıdır: İnsan nedir? Wolfram Eilenberger, bu dört aykırı filozofun yaşamlarında ve devrimci düşüncelerinde bugünkü dünyamızın kökenlerini görüyor. 1920’lere felsefe tarihi üzerinden bu bakış; aynı zamanda günümüz dünyasındaki benzer anlamsızlığa, tıkanmışlığa dair hem bir hatırlatma hem de bir ilham kaynağı. Ama hepsinden önce büyüleyici bir okuma deneyimi.

Yumuşaklığın Gücü

140.00
“Yumuşaklık bir muamma… Karşılamak ile vermekten müteşekkil bir ikili harekete eklenmiş, ölümle doğumun imzaladığı geçişlerin eşiğinde beliriyor. Kendi yoğunluk derecelerini taşıdığı, sembolik bir kuvvet olduğu ve şeyler ile varlıklar üzerinde dönüştürücü bir kabiliyeti bulunduğu için de bir güç. […] Bana içini dökenleri dinlerken, her kişisel deneyimde yumuşaklığı duydum. Onun direniş kuvvetini ve ele gelmez sihrini ‘aktarım' dediğimiz gizemde hissettim. Dünyayla ilişkisine bakınca gördüm ki yumuşaklık ilk olarak yaşamı taşıyan, kurtaran ve geliştiren bir zekâ...” “Bir felsefe kitabının konu ettiği meselenin tavrını takındığı çok nadiren görülür: Maddeyi ele alırken töze, yüzeyi ele alırken geometriye dönüşmesi, hatta zamana seslenirken sabırsızlanması gibi. Yumuşaklığın Gücü yumuşak bir kitap olmak gibi inanılmaz bir hünere sahip. Yumuşaklık ‘hakkında’ yumuşaklığın kendisi ‘tarafından’ yazılmış bir kitap. […] Yumuşaklığın Gücü bizi eğiten, yatıştıran, rahatsız eden, ama hepsinden önce bize bir şekilde daima, her an dokunan önemli bir metindir. Bu sayede okur, kırılganlığa adanmış bu kitaptan -şüpheye yer bırakmayacak şekilde- güçlenerek çıkar.” Catherine MALABOU

TOPRAK VE ÖZGÜRLÜK

205.00
Vergara-Camus bu kitabında, 21. yüzyılın toplumsal mücadelelerinde, farklı mücadele biçimleriyle gündeme gelen Zapatista ve MST hareketlerini karşılaştırarak, geçmişin köylü hareketlerinden hem farklı, hem de beslendiği yönleri ele alıyor. Bu iki hareketin beslendiği toplumsal kimliklerin devrimci, dönüştürücü gücüyle neoliberalizme karşı geliştirdiği mücadelelerini irdeliyor. Chiapas Zapatistaları ve Brezilya'nın Topraksız İşçi Hareketi (MST), neoliberalizme karşı küresel mücadelede önemli başarılar kazandı. Bu iki hareketin 20 yılı aşkın bir sürede gerçekleştirdikleri nedir ve bu başarılardan nasıl bir alternatif toplumsal model ortaya çıkabilir? Chiapas Zapatistaları sadece neoliberalizmin topraksızlaştırmasına karşı mücadele değil, aynı zamanda Meksika’nın yerlisi olan ve topraklarından zorla sürülen halkın dil, kültür ve yaşamlarını güvence altına alma mücadelesini de veriyor. Özerk bölgeler biçimindeki örgütlenme, kendini yönetme deneyimiyle de öne çıkıyor. Brezilya'nın Topraksız İşçi Hareketi (MST), daha değişken bir toplumsal kesim üzerinde yükseliyor. Hem topraksızlaştırılan köylülere, hem işsizleştirilen işçilere, hem de toprakları ellerinden alınmaya çalışılan köylülere dayanıyor. Mücadelelerinin en belirgin yönü toprakları “işgal” etme ve yerleşme. Her iki ülkedeki neoliberal model tarıma dayalı üretimi yok eden ve piyasaya dayalı ekonomik modellerin dayatarak toprağa dayalı toplumsal kesimleri tasfiye edip büyük bir yıkıma yol açıyor. Toprağın insana yaşamı fısıldayışının uyarıcılığı ve kendisine çekişini dile getiriyor Toprak ve Özgürlük. Neoliberalizmin toprağı ve insani ilişkilerin yok edici politikalarına karşı, toplumcu üretim, ekonomi ve ilişki biçiminin nasıl örgütlendiğini ortaya koyuyor. Toprak ve Özgürlük kitabı ilk kez Zapatista ve MST hareketlerini karşılaştırıyor. Küreselleşen piyasa güçlerine karşı direnişlerine ışık tutuyor.

TOPLUMSAL EKOLOJİ SİYASETİ

65.00
Janet Biehl, bu kitap çalışmasında, yerelden toplumsalın siyaset, ekoloji-doğa ile ilişkisinin özgürlüğün sosyolojisi ekseninde ele alıyor. Toplumsal ekoloji olarak bilinen zengin fikirler bütününün siyasi boyutunu oluşturan özgürlükçü yerel yönetimcilik, yıllara yayılan bir süreç içerisinde anarşist toplum kuramcısı Murray Bookchin tarafından geliştirilmiştir. Özgürlükçü yerel yönetimcilik, Bookchin’in toplumun insancıl ve akılcı bir biçimde radikal bir dönüşümden geçirilmesinin en iyi ne şekilde sağlanabileceği üzerine hayatı boyunca oluşturduğu düşüncelerin doruk noktasıdır. özgürlükçü yerel yönetimcilik mevcut yerel yönetimlerde saklı bulunan demokratik olanakları yeniden canlandırarak onları doğrudan demokrasilere dönüştürmeyi hedefler. İnsani bir ölçeğe sahip olmalarını ve doğal çevrelerine uyum göstermelerini sağlamak maksadıyla bu siyasi toplulukların yetkilerinin dağıtılmasını amaçlar. Kadın ve erkeklerin seçkinlere bağımlı olmak yerine kolektif bir biçimde kendi topluluklarını –paylaşma ve işbirliği etiğine uygun olarak- yönetme sorumluluğunu üstlenmelerini sağlamak maksadıyla yurttaşlığın içerdiği uygulama ve özellikleri yeniden hayata döndürmeyi amaçlar. Doğrudan demokrasiler yaratıldıktan sonra demokratikleşmiş yerel yönetimler, akılcı ve ekolojik bir anarşist topluma doğru yol alarak en sonunda kapitalizme ve ulus devlete bir meydan okuma oluşturabilecek konfederasyonların çatısı altında bir araya gelebilecektir. Birkaç yıldır özgürlükçü yerel yönetimciliğin içerdiği fikirlerin genel okuyucuya ulaşmasını kolaylaştırmak için bu kuramın kısaltılmış özlü bir açıklamasına ihtiyaç duyulduğunu düşünmekteydim. Böylece özgürlükçü yerel yönetimciliğe giriş niteliğinde, kısa bir genel bakış sağlama amacındaki bu kitap ortaya çıktı.