Büyücüler Çağı

230.00
Yaşam ve insan varoluşu hakkında yeni soruların sorulduğu, bazı fikirlerin ilk kez düşünüldüğü bir on yıl. Uzun yıllar Philosophie Magazin dergisinin yayın yönetmenliğini yapan Wolfram Eilenberger; iki dünya savaşı arası dönemde 1920’lerin ruh halini, büyük belirsizliği, biten bir savaşın ardında bıraktığı tahribatı ve bir sonrakinin yaklaşan ayak seslerini, yükselen ekonomik krize karşın her şeye eşlik eden yaşam sevincini, eskinin yıkıldığı ama yeninin ne olduğu nun da tam bilinemediği bir zaman aralığını dört büyük filozofun hayatı üzerinden anlatıyor. Dünyaya çarpan bir göktaşı misali aniden ortaya çıkan ve Hannah Arendt'e olan aşkıyla kavrulan Martin Heidegger. Cambridge'deki herkes bir felsefe tanrısı olarak ona taparken taşrada ilkokul çocuklarına yoksulluk içinde ders vermeyi seçen, servetini reddetmiş bir milyarderin oğlu, büyük dâhi Ludwig Wittgenstein. Letonyalı bir anarşistle Capri'de yaşadığı aşkın bir devrimciye dönüştürdüğü Walter Benjamin. Ve son olarak, ülkesini terk etmeden önce Hamburg'un burjuva mahallelerinde Nazi iktidarının ve Yahudi düşmanlığının yükselişine çıplak gözle tanık olan Ernst Cassirer. Farklı kökenlerden, farklı dünya anlayışlarından gelip farklı bir geleceğe yelken açsalar da temelde peşine düştükleri soru aynıdır: İnsan nedir? Wolfram Eilenberger, bu dört aykırı filozofun yaşamlarında ve devrimci düşüncelerinde bugünkü dünyamızın kökenlerini görüyor. 1920’lere felsefe tarihi üzerinden bu bakış; aynı zamanda günümüz dünyasındaki benzer anlamsızlığa, tıkanmışlığa dair hem bir hatırlatma hem de bir ilham kaynağı. Ama hepsinden önce büyüleyici bir okuma deneyimi.

Yumuşaklığın Gücü

140.00
“Yumuşaklık bir muamma… Karşılamak ile vermekten müteşekkil bir ikili harekete eklenmiş, ölümle doğumun imzaladığı geçişlerin eşiğinde beliriyor. Kendi yoğunluk derecelerini taşıdığı, sembolik bir kuvvet olduğu ve şeyler ile varlıklar üzerinde dönüştürücü bir kabiliyeti bulunduğu için de bir güç. […] Bana içini dökenleri dinlerken, her kişisel deneyimde yumuşaklığı duydum. Onun direniş kuvvetini ve ele gelmez sihrini ‘aktarım' dediğimiz gizemde hissettim. Dünyayla ilişkisine bakınca gördüm ki yumuşaklık ilk olarak yaşamı taşıyan, kurtaran ve geliştiren bir zekâ...” “Bir felsefe kitabının konu ettiği meselenin tavrını takındığı çok nadiren görülür: Maddeyi ele alırken töze, yüzeyi ele alırken geometriye dönüşmesi, hatta zamana seslenirken sabırsızlanması gibi. Yumuşaklığın Gücü yumuşak bir kitap olmak gibi inanılmaz bir hünere sahip. Yumuşaklık ‘hakkında’ yumuşaklığın kendisi ‘tarafından’ yazılmış bir kitap. […] Yumuşaklığın Gücü bizi eğiten, yatıştıran, rahatsız eden, ama hepsinden önce bize bir şekilde daima, her an dokunan önemli bir metindir. Bu sayede okur, kırılganlığa adanmış bu kitaptan -şüpheye yer bırakmayacak şekilde- güçlenerek çıkar.” Catherine MALABOU

Pizza ve Oskar

120.00
Neşeli ve biraz da tombik Pizza bir gün, hayvanat bahçesini ziyaret eden insanları izleyerek konuşmayı öğrenen Oskar adında küçük bir fille tanışır. Oskar hayvanat bahçesinin, Pizza ise sürekli televizyon izleyen ailesinin sıkıcılığından dert yanarken, aniden Oskar’ın anavatanı Afrika’ya gitmek istemesiyle her ikisinin de hayatına renk katacak, eğlence ve macera dolu güzel arkadaşlıkları başlar. Achim Bröger’in otuz yıldır yayımlanmaya devam eden ve artık bir çocuk klasiği olarak kabul edilen Pizza ve Oskar’ı, karşılaştıkları tüm sorunları birlikte çözmeyi başarabilen iki cesur arkadaşın heyecan dolu serüvenlerine hepinizi davet ediyor! Üç macera tek kitapta! Pizza ve Oskar Afrika’yı Arıyor Pizza ve Oskar Macera Peşinde Pizza ve Oskar Okul Yolunda

Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi – Ciltli

500.00
Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens kitabıyla insan türünün dünyaya nasıl egemen olduğunu anlatan Harari, Homo Deus’ta çarpıcı öngörüleriyle yarınımızı ele alıyor. İnsanlığın ölümsüzlük, mutluluk ve tanrısallık peşindeki yolculuğunu bilim, tarih ve felsefe ışığında incelediği bu çalışmasında, insanın bambaşka bir türe, Homo deus’a evrildiği bir gelecek kurguluyor. Yola “önemsiz bir hayvan” olarak çıkan Homo sapiens, tanrılar katına ulaşmak uğruna kendi sonunu mu hazırlıyor? Homo sapiens nasıl oldu da evrenin insan türünün etrafında döndüğünü iddia eden hümanist öğretiye inandı? Bu öğreti gündelik yaşantımızı, sanatımızı ve en gizli tutkularımızı nasıl şekillendiriyor? İnsanı inekler, tavuklar, şempanzeler ve bilgisayar programlarının tümünden ayıran yüksek zekası ve kudreti dışında herhangi bir alametifarikası var mı? Tarih boyunca benzeri görülmemiş kazanımlar elde etmemize rağmen mutluluk seviyemizde neden kayda değer bir artış olmadı? “Tüm bunları anlamak için tek yapmamız gereken geriye dönüp bakmak ve Homo sapiens’in aslında ne olduğunu, hümanizmin nasıl dünyaya hakim bir din hâline geldiğini ve hümanizm rüyasını gerçekleştirmeye çalışmanın aslında neden insanlığın kendi sonunu getireceğini incelemektir. İşte bu kitabın temel meselesi budur.” “Okurken hem eğlenecek hem de çok şaşıracaksınız. Her şeyin ötesinde, kendinizi daha önce hiç düşünmediğiniz şeyleri düşünürken bulacaksınız.” Daniel Kahneman, Hızlı ve Yavaş Düşünme’nin yazarı “Homo Deus’u okuduğunuzda uzun ve zorlu bir yolculuğun ardından vardığınız bir uçurumun kenarında durduğunuzu hissedeceksiniz. Yolculuğun artık bir önemi kalmayacak, çünkü bir sonraki adımınızı engin bir boşluğa atacaksınız.” David Runciman,The Guardian

21. Yüzyıl İçin 21 Ders (Ciltli)

380.00
21. yüzyılın en çok ses getiren düşünürlerinden Yuval Noah Harari, ilk kitabı Sapiens’te insanın nasıl önemsiz bir hayvandan dünyanın efendisine dönüştüğünü, ikinci kitabı Homo Deus’ta çarpıcı öngörüleriyle insanlığın ölümsüzlük, mutluluk ve tanrısallık peşindeki yolculuğunu ele almıştı. 21. Yüzyıl İçin 21 Ders ise yüzyılımızın eşi benzeri görülmemiş teknolojik ve ekonomik kırılmalarıyla ve yaşanan aralıksız değişimlerle başa çıkabilmek için elzem soruları tartışmaya açıyor. Tanrı geri mi dönüyor? Bilgisayarlar ve robotlar insan olmanın anlamını nasıl değiştirecek? Yalan haber salgını karşısında ne yapabiliriz? Büyük Veri bizi sürekli izlerken, seçme özgürlüğümüzü nasıl geri kazanabiliriz? Dünyayı anlayamıyorsak doğruyla yanlışı, haklıyla haksızı nasıl ayırt edeceğiz? Ufkumuzu aşan, bütünüyle insan kontrolünün dışında dönen ve tüm tanrılarla ideolojilere gölge düşüren bir dünyada sağlam bir etik zemin bulmak mümkün mü? Homo sapiens yarattığı dünyayı anlamlandırma yetisine sahip mi? Gerçekliği kurmacadan ayıran belirgin bir sınır kaldı mı? Eşitsizlik ve iklim değişikliğinin açtığı dertlere milliyetçilik deva olabilir mi? Eski anlatıların çöküp yerine yenilerinin gelmediği bir çağda ne tür becerilere ihtiyacımız var? Harari bu ve benzeri çok temel soru(n)ları, her biri birbirinden kışkırtıcı ve derinlikli 21 bölümde ele alırken, daha önceki kitaplarında ortaya koyduğu fikirlere dayanarak siyasi, teknolojik, toplumsal ve varoluşsal zorluklara açıklık getiriyor.

Patikalar Üzerine, Bir Keşif

250.00
“Seni o yere tekrar bağlayacak ve onu senin kılacak bir hikâye her zaman vardır.” Gazeteci Robert Moor hevesin deneyime, merakın bilgeliğe, dünyanın iddiasının dünyayı anlamaya adım adım dönüştüğü bilgi dolu bir yürüyüşe çıkarıyor okuru. Görünmez karınca patikalarından kıtaları bağlayan yürüyüş yollarına, otobanlardan internet ağlarına çok farklı şekillerde patikalar inşa ettiğimizi ve bunların dünyayı anlamamıza nasıl yardımcı olduğunu anlatıyor. Robert Moor bizzat yürüdüğü patikaların tarihöncesinden kalma izlerini incelerken insanlığın kadim sorularında, tıpkı bir yolu şekillendiren izler gibi birikmiş cevapları hatırlatıyor: Düzen kaostan nasıl çıktı? Hayvanların denizden karaya sürünerek çıkmaya başladıkları yolculukları bir kıtadan diğerine uzanacak genişliğe nasıl ulaştı? İnsanın doğa ve teknolojiyle ilişkisi bizi çevreleyen dünyayı ​nasıl şekillendirdi? Ve son olarak her birimiz kendi yaşam patikalarımızı nasıl seçeriz? "Yabana ilişkin rastladığım en kısa ve öz tanım bu: ben olmayan. Orada, kendi imgemiz içinde yeniden şekillendirmemiş olduğumuz o tek yerde, çok derin ve kadim bir bilgelik biçimi bulunabilir. Albert Camus ‘Bütün güzelliğin kalbinde insandışı bir şey yatar,’ diye yazmıştı. Bu insandışı yüreği yalnızca aşinalığın pembe gözlükleri indiğinde görürüz.”

Günlük Ritüeller – Büyük Eserlerin Yaratıcıları Nasıl Çalışır?

150.00
Günlük alışkanlıklarınızın yaratıcı süreç üzerindeki etkisini hiç merak ettiniz mi? Bir rutin belirleyip ona sadık mı kalmalı, yoksa hayatı akışına mı bırakmalı… Karar vermeden önce bu kitaba mutlaka göz atmalısınız. Hayran olduğumuz büyük fikir ve eserlerin yaratıcıları gündelik hayatlarında ne yapıyorlardı? Sıradan insanlar olmaktan çıkıp tarihin sayfalarında kendilerine yer edinmelerini sağlayan o büyük eserler hangi gündelik rutinlerin sonucunda doğmuştu? Bu kitapla Mozart’tan Çaykovski’ye, Kant’tan Descartes’a, Kafka’dan Flannery O’Connor’a, Picasso’dan Vincent van Gogh’a, Albert Einstein’dan Nikola Tesla’ya, Agatha Christie’den Isaac Asimov’a, tarihin akışına yön veren pek çok insanın gündelik hayatına kısaca göz atabilecek, onların deneyimlediği yaratım sürecini inceleme fırsatı yakalayacaksınız.

Meditasyonun Temelleri

140.00
Meditasyon nedir? Bilimsel yöntemlerle incelenebilir mi? Kendine özgü teknikleri var mı? Meditasyon hakkında tarihsel ve güncel bir inceleme sunan Meditasyonun Temelleri Hint, Çin ve Tibet gibi Doğu kaynaklarının yanında Batılı kaynaklardan da yararlanarak günümüz dünyasında meditasyonun kadim öğretilerdeki konumunu araştırıyor. Bu sebeple kimi zaman Anadolu ve Ortadoğu kültürlerinin unsurlarına kimi zamansa yeni bilimsel ve nörolojik bulgulara değiniyor. Bu kitaba özel çizimlerle gösterilen duruşlar ve mudralar, meditasyon tekniklerini ana hatlarıyla ortaya koyarken mantralar, yontralar ve konsantrasyon için gerekli diğer pratikler ise meditasyonu geniş bir perspektiften ele alıp kendi yaşamımıza uyarlayabilmemizi sağlıyor. “Meditasyon, uyku halinde her şeyden uzaklaşmak değil, tam tersine uyanıklığın en üst noktasında her şeye yakınlaşmaktır. Gerçeği, gerçekliği perdelemek değil, perdelenen gerçekliği aralamak ve saf, yalın gerçeklikle karşı karşıya gelebilmektir. Meditasyon başka dünyalara yolculuk yapıp, oralarda dolaşmak ve geri dönmek değil, o ‘başka dünya’nın çok uzaklarda olmadığını fark etmek ve o dünyayı olduğumuz yere getirmektir. Bütün ikiliklerin, dünyevilik-ruhanilik, zihin-beden gibi ayrımların ortadan kalkmasıdır.”

Taş Devrinden Robot Çağına Zamanımızı Nasıl Harcadığımızın Tarihi

230.00
Neden bu kadar çok çalışıyoruz? Çalışma bizim kim olduğumuzu neden ve nasıl belirliyor? Nasıl oldu da çalışma,hayatımıza anlam ve değer katan, toplumsal statümüzü belirleyen, zamanımızı kimlerle ve nasıl geçireceğimizi söyleyen, üstelik bedenimizi, çevremizi, eşitlik anlayışımızı dönüştüren bir şey haline geldi? Dünyanın önde gelen antropologlarından James Suzman bu kitabında, çalışmayla kurduğumuz ilişkinin 300 bin yıllık evrimini kayda geçiriyor ve bu ilişkinin günümüzde de köklü bir değişimden geçtiğini ve bu değişimin olası sonuçlarını gösteriyor. “Çalışmanın ne olduğu konusundaki temel varsayımlarımıza karşı çıkan etkileyici bir çalışma. Otomasyon, küresel iş piyasasını bütünüyle bozma tehdidi taşırken, çalışmanın ekonomik, psikolojik, hatta manevi önemini bir an evvel yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Suzman avcı-toplayıcıların, şempanzelerin, hatta kuşların yaşamlarını irdeleyerek ‘doğal’ kabul ettiklerimizin sıklıkla finans gurularının ve tarım dinlerinin şaibeli mirasından ibaret olduğunu vurguluyor. Umarım geçmişte zamanımızı nasıl geçirdiğimizi bilmek gelecekte daha makul seçimler yapmamızı sağlayacaktır.” Yuval Noah HARARI “Bu ufuk açıcı ‘derin tarih’ çalışmasında antropolog James Suzman,insan doğası hakkındaki ana akım ekonomik varsayımları sorguluyor ve modern kültürlerimizin artan eşitsizlik sorununu anlaşılır kılmak için önce geçmişimizi anlamamız gerektiğini iddia ediyor.” New Statesman

Göçebe Özneler

250.00
Göçebe Özneler Rosi Braidotti Göçebe Özneler Rosi Braidotti’nin 21. yüzyılda kıta felsefesini ve çağdaş feminist kuramı derinden etkileyen makalelerini bir araya getiriyor. Öznellik, cinsiyet farklılığı, beden politikaları, queer kuramı ve “ötekilik” gibi meseleleri göçebelik çerçevesinde ele alan Braidotti yaratıcı ve öznel üslubuyla çağdaş akademik yazı disiplininin karşı kutbuna yerleşiyor ve feminist yazına bir “oluş” alanı açıyor. raidotti bir yandan 20. yüzyıl Kıta Avrupası felsefe geleneğini şekillendiren düşünürleri feminist bağlamda eleştirel bir okumaya tabi tutarken, diğer yandan feminist kuramcıların metinlerinde cinsiyet farklılığı kuramının izlerini sürüyor. Deleuze ve Guattari’nin “göçebelik” kavramını feminist kimlik, mekân ve beden politikaları bağlamında yeniden düşünüyor ve kadın hareketinin siyasal kuramı hem yaratıcı hem de eleştirel bir şekilde tekrar inşa etmesini öneriyor. “Braidotti son yıllarda akademiyi derinden etkileyen güçlü eleştiri geleneğinde pozitif bir dönüş arayanlar için yaratıcı üretkenlik adına bir felsefe ve düşünce anlayışı sunuyor. Entelektüel söylemin giderek akademik disipline sıkıştığı çağımızda kapsamlı tartışma ve müzakere için yeni bir patika açıyor.”-Elizabeth Weed, Brown University “Braidotti’nin queer kuramı, kimlik politikaları gibi feminizmdeki diğer pozisyonları da kendi bakış açısından samimiyetle değerlendirdiği bu eser, onu postyapısalcı feminizmin en canlı ve önemli düşünürlerinden biri olarak konumlandırıyor.”-Eugene W. Holland, Ohio State University

Fanilik Üzerine Düşünceler – Tolstoy’dan Primo Levi’ye

135.00
Fanilik Üzerine Düşünceler – Tolstoy’dan Primo Levi’ye  Victor Brombert Leo Tolstoy, Thomas Mann, Franz Kafka, Virginia Woolf, Albert Camus, Giorgio Bassani, J. M. Coetzee ve Primo Levi… Victor Brombert, ölümü ve faniliğimizi, çeşitli siyasi ve kültürel bağlamlar içinde sekiz büyük yazarın eserlerinde arıyor. Tolstoy ve Thomas Mann’da bireyin fanilikle mücadelesini ortaya koyarken, Bassani ve Primo Levi’de toplumsal bir felaket olarak kültürlerin ölümünü aktarıyor. Woolf ve Camus’nün anlatılarında aldatıcı bir kurtuluş vaadi olarak sunulan ölüm, Coetzee’nin sayfalarında vahşet karşısında duyulan derin bir utanç olarak işleniyor. Fanilik Üzerine Düşünceler bir edebiyat eleştirisinin ötesinde, faniliğin izlerini irdeleyerek bizi hayatta olmanın anlamıyla yüzleştiriyor. “Belki de bütün düşünce ve sanat eylemi kaynağını dolaylı olarak fanilikten alıyordur. Bu noktada bir kez daha, doğrulanması mümkün olmasa da, André Malraux’nun insanı heyecanlandıran esrarengiz sözleri geliyor akla; mağarasının taş duvarına bizon çizen ilk insan, hem kendisinin hem de bizonun fani olduğunun farkındadır, ama aynı zamanda bu ilk sanatçı, fani hayvanı tasvir etmenin bir bakıma ‘hiçliğimizi yadsımak’ anlamına geldiğini de sezmiş gibidir.”

Edgar ve Allan Poe’nun Gizemli Serüvenleri Seti (3 Kitap)

280.00
Edgar ve Allan Poe’nun Gizemli Serüvenleri (3'lü Set) Gordon McAlpine Edgar ve Allan Poe’nun Gizemli Serüvenleri 1: Hikâye Başlıyor Birbirinin eşi iki kişi, hem dışları bir, hem içleri, Okuyabilirler birbirlerinin zihinlerini, Zalim eşek şakalarıyla efsane ikili. Adamın biri ikizlerin anne babasının peşindeydi, Aynı kişi onları takip ediyor şimdi. Mizah, gizem, kuantum, komik kurabiye falları, şifreli mesajlarla dolu Edgar ve Allan Poe'nun Gizemli Serüvenleri'ne Hoş Geldiniz! Poe ikizleri, çok sevdikleri kedileri Roderick Usher kaçırılıp evden uzaklara götürülünce, amca ve yengeleriyle birlikte yollara düşerler. Yolculukları sırasında karmaşanın, gizemin ve pek tabii ki soruların ardı arkası kesilmez: İkizler birbirlerinin akıllarını nasıl okuyor? Onlara yol gösteren tuhaf mesajları kim gönderiyor? Öbür Dünya’dan onlarla iletişime geçen Edgar Allan Poe’nun ta kendisi mi? Neden çılgın bir bilimci Poe ailesini yıllardır izliyor? Edgar ve Allan Poe’nun Gizemli Serüvenleri  2: Tüyler Ürperten Bir Gece Yarısı Birbirinin eşi iki kişi, hem dışları bir, hem içleri, Okuyabilirler birbirlerinin zihinlerini... Edgar ve Allan Poe kardeşlerin mizah, gizem, kuantum, komik kurabiye falları, şifreli mesajlarla dolu yepyeni serüvenine hoş geldiniz! Edgar ve Allan, kendilerini çılgın bir deney için kullanmak isteyen baş düşmanları Profesör Perry’i zekice planlarıyla alt ettikten sonra bütün ülkede ünlü olurlar. Büyük-büyük-büyük-büyük amcaları Edgar Allan Poe’nun hayatı üzerine çekilecek filmde kedileri Roderick Usher ile birlikte rol almak üzere New Orleans’a giderler. Ancak orada da hayatları tehlikededir, çünkü şimdi başka birileri peşlerindedir. Acaba Poe Kardeşler filmdeki rol arkadaşları Em ve Milly Dickinson ikizleri, öbür dünyada yaşayan ataları ve yeni tanıştıkları hayaletlerin yardımlarıyla yeni düşmanlarını yenebilecekler midir? Edgar ve Allan Poe’nun Gizemli Serüvenleri  3: Kedi ve Sarkaç Birbirinin eşi iki kişi, hem dışları bir, hem içleri, Okuyabilirler birbirlerinin zihinlerini... Mizah, gizem, kuantum, komik kurabiye falları, şifreli mesajlarla dolu Edgar ve Allan Poe'nun Gizemli Serüvenleri heyecanlı ve eğlenceli bir macerayla sona eriyor! Perry ailesinin kötü kalpli üyelerini alt edip işleri yoluna koyan afacan ikizlerimiz Edgar ve Allan, hiç beklemedikleri bir düşmanın tuzağına düşerler. Hayatları büyük tehlike altındadır. Acaba ortak işleyen keskin zekaları, Öbür Dünya’da yaşayan amcaları, kedileri Roderick ve arkadaşları sayesinde bu hain plandan sağ salim kurtulabilecekler midir?