Utanç Gerekli mi?

90.00
Değişim utançla sağlanabilir mi? Bu kitap, doğru şekilde ve doğru zamanda uygulandığında utancın gezegenimizi ve nihayetinde kendimizi başarısızlığa uğratmamızı nasıl engelleyebileceğine dair tamamen yeni bir anlayışı aktarıyor… Jennifer Jacquet bu kışkırtıcı kitabında yunusları kurtarmak, işçi sömürüsünü durdurmak, insanları oy kullanmaya teşvik etmek ve değiştirilmek istenen pek çok davranış için utancın nasıl kullanılabileceğini gösteriyor. Bu eski aracın son derece etkili kullanımıyla ilgili 7 maddelik de bir kılavuz sunuyor. Utanç elbette karmaşık bir konu ve suçlulukla yakından ilişkili ancak Jacquet bu duygunun tüm yönlerini ustalıkla araştırıyor, örneklerle gözler önüne seriyor ve utancın birçok kültürde yüzyıllar boyunca nasıl kullanıldığını, kullanımının zaman içinde nasıl değiştiğini göstermek için tarihe ve sosyal bilimlere atıfta bulunuyor. Yine de bu kitabın en önemli yönü utandırmanın geçmişi hakkında gözler önüne serilenlerden ziyade utandırmanın geleceği, yani internet üzerinden utandırmanın potansiyel gücü. Bu kitapta da savunulan şey, daha iyi bir dünya için utancın yeniden rehabilite edilmesi. Utanç Gerekli mi? arzu edilen davranışı teşvik etmek ve sosyal normları uygulamak isteyen her birey veya insan grubuna hitap eden, hem düşündürücü hem de eğlendirici bir kılavuz.

Lacan’da Aşk – VIII. Seminer Aktarım Üstüne Bir İnceleme

220.00
Lacancı psikanalist Bruce Fink bu kitabında Lacan’ın aşkı ayrıntılı bir biçimde ele aldığı VIII. Seminer Aktarım merkezinde, aşk hakkında kapsamlı bir psikanalitik çözümlemeye girişiyor. Aşkın çetrefilli manevralarını simgesel, imgesel, gerçek düzlemlerinde ele alırken, açmazları ve paradokslarını eleştirel bir Lacan yorumunda birleştiriyor. Fink aşkın farklı tarihsel dönemlerde, farklı kültürlerde taşıdığı anlamları edebiyattan, felsefeden, mitlerden, tragedyalardan örneklerle gösterirken, aslında aşk derken ne anlatmak istediğimize, aşk kelimesinin anlamına dair ortak olanı bulmaya odaklanıyor. Aşk üstüne psikanalitik bir kazı çalışması olan bu kitap okuru kendi aşk patikasını keşfetmeye davet ediyor. “Aşkımızı ilan ederek, yani sevdiğimize yüksek sesle dile getirerek, eksiğimizi veririz. Kendimizde bir şeyin kayıp olduğunu, eksik bir varlık olduğumuzu, tüm varlığımızla bir şeyi istediğimizi beyan ederiz. Böyle olduğu halde partnerimize varlık ve tamlık hissi vermeyi başarırız. Aslında (partnerimize) sahip olmadığımız şeyi hediye ederiz. Daha doğrusu, bizde eksik olan şeyi bir başka şeye çevirir, o kişinin buna iyi bakmasını isteriz. Bu ötekinin bizim eksiğimize burun kıvırmayacağını ya da onu ayakları altına almayacağını umarız. Açıkçası bazı insanlar diğer insanların onların varlıktaki-eksiklerini ya da eksik varlığını reddedeceğinden o kadar korkarlar ki onu açığa çıkarmaya, göstermeye, vermeye çekinirler. Bu durum, sevgisini ilan ederken duyulan bütün endişelerle yakından ilgilidir: ‘Seni seviyorum’ demek ‘Ben eksiğim ve sen benim eksiğime sesleniyorsun’ demektir.”

Saçmalıklar Çağı

155.00
DOĞA, BAY ALLNUT, BU DÜNYAYA AŞMAK İÇİN GETİRİLDİĞİMİZ ŞEYDİR.” Katharine Hepburn, Afrika Kraliçesi filminden Tatminsizlik, tedirginlik, arzu ve kırgınlığın sarhoş edici kokteyliyle huzuru kaçmamış kaç kişi var bugün? Kim daha genç, daha yetenekli, daha saygın, daha tanınmış ve daha çekici olmanın özlemini çekmiyor? Kim daha fazlasını hak ettiğine inanmıyor ve eline daha fazlası geçmediğinde öfkelenmiyor? Başarısızlık artık yeni tabu, ağza alınması yasak bir küfür. Boktan şeylerin başa gelebileceğini çok az kimse kabulleniyor. Trajedilerimiz bile bir anlam taşımalı, “hayırlara vesile” olmalı. İnsanlar ne doğalarından ne de seçimlerinden sorumlular. Peki nasıl geldik bu noktaya? Michael Foley, en eski metinlerden en son psikoloji araştırmalarına kadar uzanıyor ve bunları popüler kültüre dair gündelik tuhaflıklarla –paket açma videoları, “görülüyorum öyleyse varım” sanrıları, kişisel gelişime bulanmış mutluluk, koleksiyonerliğe bulanmış doyumsuzluk– eşleyerek günümüzün kültürel şartlandırmalarının absürd doğasına ışık tutuyor. Saçmalıklar Çağı bizi, suçu yaşadığımız çağa atıp kendimizi temize çıkarmak yerine, önce kendimizle –ve kendimizi kandırmadaki muazzam kapasitemizle– tanışmaya, böylece tüm bu saçmalığın doğasını anlamaya davet ediyor. “Modern yaşam tüm şartlandırmalarıyla sizi mutsuzluk ve hayal kırıklığı dolu bir yola sürüklüyor. Bu kitap üstesinden gelmenize yardım edebilir.” –Guardian

Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Psikoloji Fikri

160.00
TÜM DÜNYADA BİR MİLYONDAN FAZLA SATAN SERİDEN Hemen herkesin sizin psikolojiniz üzerine sizden çok kafa yorduğu bir zamanda yaşıyoruz. Şampuanınızın üstündeki yazı karakterinden ofis duvarlarının rengine; sevgili seçiminizden kime oy verdiğinize; tükettiklerinizden bağımlılıklarınıza hemen her şey psikolojik araştırmaların konusu ve bunların etkisi altında şekilleniyor. Psikoloji bilimi, hakkınızda o meşhur “beni anlamadılar!” serzenişiyle kestirip atamayacağınız kadar fazlasını biliyor; insana başka türlü bakmanızı sağlayacak kadar fazlasını. Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Psikoloji Fikri, anlatım dilinden tasarımına kadar kolay anlaşılır olmayı hedeflemiş, şahane bir psikolojiye giriş kitabı. Duygu, düşünce ve davranışlarımızın kökenine dair biliminsanlarının yaptığı keşifleri, sonuçlarına inanmakta zorluk çekeceğimiz deneyleri ve “neden itaat ederiz?” gibi mühim soruların cevaplarını (s.97, lütfen hemen şimdi bir göz atın) paylaşıyor. İnsanı –öncelikle de kendini– tanımak isteyen herkes için güzel bir rehber.